banner564

Eylül


Türkiye’de iki hafta geçirdikten sonra döndüğümde, adada beni Eylül karşıladı.


Kapının koluna örümcek ağ örmüştü. 


Örümcek ağlarına, evin içinde olsa da dokunmam ama içeri girmek için bunu bozmak zorunda kaldım. 


Düşünmeden de edemedim. İki hafta değil iki yıl evden uzak kalsaydım ne olacaktı?  Paris’te Pont Neuf’ü,  Berlin’de Reichstag’ı kumaş ve plastiğe saran Christo (1935-2020) gibi örümcekler evi ağdan bir paketin içine mi alacaklardı?


Ürkütücü bir düşünce.  


Eylül ayakkabılarını çıkarmış bahçeme sessiz girmişti. 


Ne inşaat gürültüsü vardı, ne traktör ne köpek havlaması. Göçmen kuşlar göçmüş, ağustosböcekleri susmuştu. 


Bahçe kapısının önünde cümbüş yapan serçeler bile ortalıkta yoktu. Yuvaları evimin kiremitlerinin arasındadır. Nereye gitmiş olabilirler? Yokluğumda dallara asılı yemliklerini dolduramadığım için mi kaçtılar, yoksa tarla fareleri bir şekilde yuvalarını mı dağıttı?


Gece dağdan gelen esinti serindi, perdeleri dalgalandırıyordu. Terleten sıcak gecelerden sonra ne mutluluk.


Toprak soğumaktaydı. Tohumların esneyerek uyandığını, ilk yağmurda kalkıp yeryüzüne çıkmak üzere gözlerini ovuşturduklarını düşündüm.


Bazı şeylerin hiç sebepsiz akla gelip bir süre gitmemesi gibi aklıma Cevdet Atmaca’nın Eylül adlı şiiri geldi:


Koparıp atamıyorum olmadığın saatleri,
Ne ellerini, ne yüzünü, gelme deyişlerini,
Koparıp atamıyorum benden yakın bana…
Sen doyumsuz güzelliği düzensiz dünyamın, 
Sen nice isteğim yasaklarla sınırlanmış…
Bir ateş mi yanan uzak dağ başında, bir geyik mi gider gelir kutusunda ormanların…”  
diye başlıyordu.


Galiba “Dağınık bahçelerden bileceksin Eylül, Ekim…” ile başlayan dize ile bitiyordu ama gerisini hatırlamıyorum.


Aşk çok küçük yaşta vuku bulur.


Babam Yeni Cami’deki evi satın aldığında sekiz yaşındaydım. Eşyalar eve taşınırken yolun ortasında durmuş yeni mekânımı inceliyordum. Benim yaşımda bir kız, ileride, evine girmeden önce durdu ve bana baktı. Ben de ona baktım ve ilk bakışta vuruldum. Her gün okuldan dönünce onu görmek için sokağı kolluyordum. O da bana görünmek için sokağa çıkıyordu. 


O devirde Tükler arasında erkek ve kız çocuklarının görüşmesi yasaktı. Ben  bu yasağı delecek kadar cesur değildim. 


Hiç konuşmadık. Bir defa Rum tarafında bir pastanede buluşacaktık ama arkasından giderken - daha önce görmediğim yeni bir elbise giyiyordu -Bandabuliya’nın yanındaki kalabalıkta onu kaybettim. 


Bakışmalar ve ara sıra elden verilen mektuplarla süregelen bu ilişki…


Bir gün karanlıktan sonra evinin önünden geçerken kapıdan fırladı ve elimi tutarak beni yan sokağa çekti. “Beni başkasına verecekler,” dedi.  Bir şey dememe fırsat vermeden, elimi bırakıp koşarak evine döndü.


On altı yaşındaydım. Ağzından duyduğum ilk ve son kelimeler bunlar oldu. 


O yaz ondan çok daha yaşlı, şişman bir memurla evlendirildi. İntikam olsun diye Andız, Galfa ve ben ona “Et Pinpon” adını verdik. Ama bu açtığı yaraya merhem olmadı.


O yıllarda Varlık Yayınevi her yıl bir şiir antolojisi yayımlıyordu. Eylül şiirine şimdi yılını hatırlamadığım bu antolojilerden birinde rastladım. Herhalde ruh hâlimi iyi anlatıyor diye düşünmüş olacağım ki ezberledim.

*

Andız bana öldüğünü söylemişti. Doğru mu acaba… 

YORUM EKLE
YORUMLAR
Ebruli
Ebruli - 8 ay Önce

Kars'ta 3 gün. Türkiye'de 2 hafta. Kalan 11 gün nerede peki? Hayranlarınız takipte Metin Bey :-) Yapmak isteyip de yapamadıklarımızı yaptığınız için siz de bizim rock star'ımızsınız. Laubalilik ve münasebetsizlik sayılmasın lütfen. Saygılar.

Serhat Karslıoğlu
Serhat Karslıoğlu @Ebruli - 8 ay Önce

Serhat şehri Kars'tan selamlar. Şehrimiz çok çeşitli tarihi ve kültürel noktalara sahip olup, otellerimiz konforlu ve her türlü ihtiyaca cevap verebilecek niteliktedir. Saygılarımla.

Sarp Ege
Sarp Ege - 8 ay Önce

Üstat bugün çok güzel bir Eylül yazısı çıkarmış. Emeğine, kalemine sağlık. Yazı beni gerçekleşmeyen ilk aşkıma aldı, götürdü.

…..
….. @Sarp Ege - 8 ay Önce

Bunca zamandır yorumlarınızı okurum ilk defa “emeğine, kalemine sağlık” diye içten bir cümle okuyorum galiba. Hatam varsa düzeltin. Ey aşk, sen nelere kadirsin.

Ruh İkizi
Ruh İkizi - 8 ay Önce

Sizin tanıdıklar da bizim tanıdıklar oldu Metin Bey. Andız da öldü!
Bugün hüzünlü bir hikâye okuduk! Hayat böyle bir şey. İrademiz dışında birçok şey gelişiyor, anı oluyor. Yunus’un, “Bir ben var bende, benden içeru” dediği böyle bir şey mi acaba?
Kalın sağlıcakla.

Garip
Garip - 8 ay Önce

Çok fena hüzünlendim. Valla ağlıyorum. Çok ağır bir şey bu. Sadece o anda değil, insanın hayatının geri kalanına da damga vurabilecek bir duygu seli. Hayat çok acayip.

Eylül Eylül
Eylül Eylül - 8 ay Önce

https://m.youtube.com/watch?v=a-TYP4qJCVM Geçmişteki ruh halinize merhem niyetine gelsin. Çok güzel bir yazı, çok anlamlı bir anı emeğinize sağlık sayın Münir…

Eylül Eylül
Eylül Eylül @Eylül Eylül - 8 ay Önce

Hüzün, şiir, anılar ve ustamızın kaleminden hepsi o kadar güzel anlatılmış ki. Bazı mevsimler tek kişiliktir… teşekkürler…)))

Tarık
Tarık @Eylül Eylül - 8 ay Önce

Bugün sizin gününüz.

Beyhan Alkan
Beyhan Alkan - 8 ay Önce

Usta'nın yazısı sonrasında katkılara bakarken, eylül eylül rumuzlu dostun sayesinde bir başka usta ile tanıştım.
Teşekkürler.

Ahmet Ö.
Ahmet Ö. - 8 ay Önce

Çok hüzünlü bir aşk hikayesi. Okurken aklıma Ali Cabbar geldi.

Trakya’dan
Trakya’dan - 8 ay Önce

En sevdiğim sonbahar, teşekkür , güzel açılış oldu


banner608

banner474