banner564

Gene mi Maraş be gardaş?

Türk askerleri 1974’te Kıbrıs’a çıktıklarında, Türkiye’nin adanın Batı ucundaki Maraş’ı ele geçirmek gibi bir planı yoktu.

Ancak paniğe kapılan Rumlar kaçınca, Türk tankları mücadele vermeden boş şehre girdi. Ve o zamanlar ada turizminin merkezi ve nüfusunun neredeyse tamamı Rum olan bölgeyi, daha sonra KKTC adını alacak bu coğrafyaya dâhil etti.

Ankara “alınmış alınmıştır,” mantalitesi ile Maraş’ı pazarlık kozu olarak elinde tutmaya karar verdi.

Şehir talana uğradı ve o hâliyle boş ve insansız, çürüye yıkıla bu günlere kadar geldi. Dikenli tellerle çevrili kente giriş ve çıkış 45 yıldan beri yasaktır.

Zaman içinde “Maraş’ın açılması” birçok defalar konuşuldu ise de şehrin statüsü değişmedi.

Kısa bir süre önce Tatar-Özersay yönetimi, Maraş konusunda nihai bir hüküm vermeye hazırlık olmak üzere, öncelikle orada bir “envanter” yapılmasına karar verdiğini açıkladı. O gün bu gündür “açılma” gene tartışılıyor.

“Envanter” bir mazerettir. Şehrin envanteri vardır. Yeniden yapılmasına karar verilmesinin amacı ortamı test etmek, Türklerin, Rumların, “Maraş benim malımdır” diyen Evkaf’ın, Birleşmiş Milletler’in ve konuyla ilgili diğer tarafların tutumlarını görmek ve görüşlerini açıklamalarına zaman tanımaktır.

Esas amaç, Maraş’ı çantada keklik addeden Rumlara kekliğin çantadan uçmaya hazırlandığını haber vermektir. Rumlara “eğer Maraş’ın Türkleştirilmesini önlemek istiyorsanız bir an önce masaya oturun ve ayrıca Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin ayağına basmaktan vazgeçin,” deniliyor.

Ama daha da esas bir amaç var: Ortam uygun bulunursa Maraş’ı Türkleştirecek bir planı yürürlüğe koymak.

Bu nasıl olacak?

Konu ile ilgili kaynaklardan aldığım bilgiye göre şöyle:

Maraş’ın eski yerlilerine mülklerini geri almaları için çağrıda bulunulacak. Tek koşulun Türk idaresinde yaşamayı kabul etmeleri olduğu söylenecek.

Bu gerçekte uyulması mümkün olmayan bir şarttır.

Rum, malını alsa dahi Türk yönetiminde yaşamayı kabul etmeyecektir, çünkü bu onun için pratik değildir.

Bir defa şehir yaşanılacak durumda değildir. Altyapısı tamamen göçmüştür ve KKTC’de bu altyapıyı yenileyecek ne para ne de yetenek vardır. Ama olsa bile Rumlar Maraş’a dönemez. 

Bankalar, Türk tarafında olduğu için, mülklerini tamir etmek veya yeniden inşa etmek için onlara kredi vermez.

Rum hükûmeti de vatandaşlarının Türk idaresinde yaşamalarını kabul edemeyeceği için yardımcı olmaz.

O hâlde Rum bu viraneyi alıp ne yapacak?

Bu şartlar altında yapabileceği tek şey mülkünü satmaktır. Tek alıcı da Türklerdir.

Bundan da anlaşılabileceği gibi Maraş’ı “açma” veya “eski mülk sahiplerine iade etme” girişiminin pratikteki sonucu bu hayalet şehirdeki Rum mallarının Türklere satılmasına kapıyı açmak olacaktır.

Bu, zaman içinde Maraş’ın Türkleşmesi demektir.

Önünde birçok siyasi ve hukuki engel bulunan bu proje gerçekleştirilebilir mi, zaman gösterecek.

Çelişkili olan, Özersay’ın bir yandan Rum Cumhurbaşkanı Anastasiades ile bir anlaşma zemini araması, diğer yandan hem onu hem de Rumları zıvanadan çıkaracak bir girişimde bulunmasıdır.

Gene konu ile ilgili bir kaynaktan aldığım bilgiye göre bunun mantığı şudur: “Rum gelir bizimle ucu açık olmayan görüşmede Avrupa Birliği çatısı altında iki devlet konusunda anlaşır, Maraş’ı alır gider. Konuşmazsa Maraş bize kalır.”

DÜZELTME: 27 Haziran’da çıkan yazımda eşek arılarının soktuktan sonra öldüklerini yazmıştım. Bu doğru değildir. İğnelerini kullandıktan sonra ölen, bal arılarıdır. Bu konuda beni uyaran okuyuculara teşekkür ederim.
 

YORUM EKLE

banner471

banner474