banner564

Gordon ve Marion  

Bahçeyi kendi hâline bıraktığımı, sürmediğimi, ilaçlamadığımı, gübrelemediğimi biliyorsunuz. 


Geçenlerde iki yerde cangıla dönüşen, altta kalan bazı ağaçların kurduğu yerdeki bitki örtüsü su depolarının üzerindeki tahta çardakların üzerine çöktü. Yenisini yaptırmak için marangoz getirdim. 


Her şeyin ne kadar pahalılandığından şikâyet ettikten sonra “İkisi için otuz iki bin lira isterim,” dedi. 


İpin ucu kaçınca enflasyon, bağından çözülen tay gibi başını alıp gider. 
 

“Otuz iki bin liram olsaydı kendimi emekliye ayırırdım,” dedim. 


Amir, haftada birkaç defa gelen bahçıvan, “Ben hâllederim,” dedi. İnşaatlarda çalışan Pakistanlı arkadaşlarının mesaisi bitince onları getirdi ve birlikte bitki örtüsünü kaldırıp iki pergolayı da tamir ettiler. Malzeme dahil, altı bin liraya. 


Hıh! İşe bak.


Burada oturuyorum çünkü yoruldum. 


Birkaç saatten beri temizlenmeden geriye kalan ağaçları bağlamak ve makasla şekle sokmak için çalışıyordum. 


Yastıksız tahta koltuk sırtımı ve popomu ağrıtıyor, ama ağaçlarla çevrili bu yerde bir iş becermiş olmaktan dolayı mutluyum. Kalkıp mutfaktan bir bardak maden suyu ile dönüyorum.

*

Gordon öldükten sonra Marion İngiltere’ye dönmeye karar verdi. Evi ve eşyaları satılığa çıkardı. 


“Bahçe koltuklarını sen al,” dedi bana. “Bizi hatırlarsın. Sana ucuza vereceğim.”


Gordon İngiltere’de bir fabrikanın müdürü, Marion sekreteri idi. Seviştiler, Gordon boşandı ve emekliye ayrılınca Balabayıs’ta, benim eve bakan tepenin üstünde bir ev satın alıp adaya taşındılar. 


Mükemmel eğitilmiş siyah Labrador bir köpekleri vardı. “’Sit’ dersem kalk deyinceye kadar ölse kalkmaz,” derdi Gordon. 


Selim ile Sara’yı eğlendirmek için köpeğin dişlerinin arasına bir yumurta koyar “Bunu Marion’a götür,” derdi. Bu numarayı yapmaya alışkın olduğu belli olan köpek yumurtayı kadına götürür, kırmadan avucuna bırakırdı.


Gordon bir gece ansızın ölüverdi. Uzun zamandan beri kalbinden hasta idi, ama geleceğini bildiği krizin neşesini bozmasına hiç izin vermedi. 


Gordon gittikten sonra Marion pusulasını kaybetti. İçmeye sabahleyin başlıyordu. Evin satılmasını beklerken düşüp ayağını kırdı ve İngiltere’ye erken dönmek zorunda kaldı. İyileştikten sonra geri döndü ama düşüp tekrar ayağını kırdı ve tekrar geri döndü. Ondan bir daha haber almadım. Güzelim ev yok pahasına satıldı. 


Adaya tek başıma döndüğümde beni sık sık yemeğe çağırılardı. Birçok defa havuzun kenarında bu koltuklarda oturmuştuk.  


Onlara gittiğimde her defasında oturur oturmaz Labradorları (ne idi adı?) gelip burnunu kolumun altına koyar kaldırmaya zorlardı. Bunun okşanmak istediğinin bir işareti olduğunu Gordon bana söylemişti. Başını ve sırtını okşamaya başlardım. Doymazdı. Gordon “Yeter artık,” deyinceye kadar burnuyla kolumu iterdi.


Ne oldu ona acaba?

“Olur,” dedim Marion’a bahçede bir oturma setine ihtiyacım olmadığı hâlde. “Yolla.”


Ne kadar tatlı insanlardı, sevgi dolu sakin Labradorları ile birlikte… Onları özlüyorum. 

YORUM EKLE
YORUMLAR
Ahmet Ö.
Ahmet Ö. - 11 ay Önce

Ne güzel bir yazı, sabah sabah insana mutluluk veren.

Ahmet Ö.
Ahmet Ö. @Ahmet Ö. - 11 ay Önce

Ve de hüzün tabii...

Yavuz
Yavuz - 11 ay Önce

Biz bile özledik tanımadan Metin Bey.

Sarp Ege
Sarp Ege - 11 ay Önce

Otuz iki bin lira nerede, altı bin lira nerede. Marangoz fırsatı ganimet bilmiş. Hayat bu Gordon’a rahmet. Umarım Marion iyidir. İyi insanlara her daim ihtiyaç vardır. Herkese sağlıklı, mutlu hafta sonları…

Ruh İkizi
Ruh İkizi - 11 ay Önce

Bir piyasa ve bir dost...
Teşekkürler Sayın MM

Halit
Halit - 11 ay Önce

Gözüme birşey kaçtı.

DP
DP - 11 ay Önce

banner608

banner474