banner564

Hadi ben kalkıp gideyim

Hadi ben kalkıp gideyim dedim ve kalkıp gittim.
 
Oysa bir yere gitmek istemiyordum.
 
Ceviz kırıyordu ve ara sıra avucumun içine yarım bir ceviz bırakıyordu.
 
Ayaklarımı verandanın korkuluğuna dikmiş, karşıya bakıyordum.
 
Ağaçlar ve ağaçların arasından görünen tek tük evler, mor dağ, üstlerinde gökyüzü ve içinden geçen, görünmeyen rüzgârların getirip götürdüğü, su ve gürültü beklentisi yüklü bulutlar.
 
Göklerde maviden başka rengin olmadığı uzun yaz aylarından sonra beliren bu bulutlar cins cins, katman katman ve renk renk idiler, beyazın ve grinin birçok tonuna uzanıyorlardı, inciden kül karasına.
 
O kadar zevk alıyordum ki onları görmekten, bütün gün orada oturabilirdim.
 
Yunan yazar Nikos Kazancakis (1883-1957) yağmurun erkek, toprağı kadın olduğunu yazmıştı, şimdi adını hatırlamadığım bir kitabında.
 
Yağmur toprağa giriyordu ve bu birleşmeden toprak gebe kalıyordu ve bu gebelikten ağaçlar, çiçekler, otlar çalılar doğuyordu.
 
Antik Çağ’da, Mayıs’ta adalardan ve Ege’nin her iki kıyısındaki limanlardan ve koylardan yola çıkan tekneler, o mevsimde doğudan batıya esmeye başlayan rüzgârları yelkenlerine doldurarak Kıbrıs’a gelirmiş.
 
İşlerini gördükten sonra, birkaç ay rüzgârların ters istikamete dönmesini beklerlermiş.
 
Eylül’le beraber su soğur, balıklar sahile yaklaşır, rüzgâr kuzey batı yönüne dönermiş ve gemiler yelkenlerini çözüp dönüş yolculuğuna geçerlermiş.
 
Tam o günlerdeyiz, o geri dönüş günlerinde.
 
Arabama yürürken, bir gün bulut kitabımı alıp dağa gitmeli; günümü bulutları izleyerek ve cinslerini tespit ederek geçirmeliyim, diye düşünüyorum.
 
 
*
 
Her yer birine ait, tellendirilmiş, duvarlandırılmış, tapuya bağlanmış, mayınlanmış.
 
Denizlerin bile hudutları, sahipleri var.
 
Dünya atmosfer ile sınırlı. 
 
Asteroitler ve küçük gezegenlerle dolu Kuiper Kuşağı adlı bölge, güneş ve gezegenleri içine alan alanın hududunu meydana getiriyor. 
 
Onun dışında Samanyolu Galaksisi ve onun da dışında, her şeyi içine alan kâinat var.
 
Veya bize öyle geliyor: Her şeyi bir şeyin içinde sınırlı sanıyoruz.
 
Ama bu bir yanılgıdır.
 
Hudutlarla başlayıp, biten şeylere kendimizi şartlandırdığımız için, içinde bulunduğumuz boşluğun sınırları var sanıyoruz. 
 
Bir şeye isim vermek o şeyi sınırlandırmak, onu diğer her şeyden ayırmak demektir.
 
Ama varlıkta sınır yoktur ve her şey isimsizdir.
 
Sınır insanın uydurduğu bir konsept, isim insanın koyduğu bir şeydir. 
 
Mülkiyet doğal bir fenomen değil insanın yarattığı bir hastalıktır. 
 
Bütün sınırlar aklımızın içindedir.
 
Bahçeye çıktığımda gök kubbenin altında değilim. 
 
Başı ve sonu olmayan bir şeyin içindeyim, saçlarım sonsuzluğa değiyor.

YORUM EKLE

banner471

banner473