banner564

Hayaller ve gerçekler

Rumların değişmeyen hayali adanın tümünü el geçirmek olduğu için, sıfır riskle ENOSİS’e sıçrama tahtası olarak kullanabilecekleri bir ara çözümdür. 
Rum, halen içimizdeki teslimiyetçilerin ve yolunu şaşırtmışların yardımı sayesinde, bizi içerden çökertmek ve böylece hedeflerine ulaşmak çabasındadır. Bu nedenle sırf zaman kazanmak amacı ile bizimle çözüm müzakerelerini sürdürmek ister.
Anavatanı doğu Akdeniz’de etkisiz duruma getirmek isteyen emperyalist ülkeler ve güdümlerindeki BM ile AB de, her koşulda Rum ulusal davasını desteklemektedir.
Kişisel görüşüme göre, bizim için en güvenli ve yararımıza olan çözüm seçeneği, anavatanla birleşmektir. Böyle bir çözümde varlığımız risk altına sokulamayacak, kalıcı barışa kavuşacağız. Ekonomik bakımdan ufkumuz açılacak. 80 milyonluk bir devletin meclisinde 25-30 milletvekili ile temsil edileceğiz. Tüm sorunların başlıca nedeni olan popülist yöneticilerden de kurtulacağız ve siyasi olmayan bir kişi tarafından yönetileceğiz. Özenti solcularının dilinden düşürmediği ‘uluslararası toplumun parçası olacağız, dünya ile bütünleşeceğiz’. Ambargolardan kurtulacağız. 
 Dış ve iç düşmanlarımızın yoğun ve art niyetli propagandası sonucu, bazı kişiler, anavatana bağlanmamızı kötülemektedir. Fakat halen anavatandaki belediye, asayiş, sağlık ve diğer devlet hizmetleri bizden çok daha iyi düzeydedir.
Anavatan ile birleşen Hataylıların huzur ve güven içinde yaşama olanağına sahip olmasına karşın, Yunanistan sınırları içinde kalan B.Trakya’daki soydaşlarımızın durumunun çok fena olduğu ve Türk kimliklerinin bile tanınmadığı inkar edilemeyen bir gerçektir.
Yalnız, mevcut koşullarda anavatanla birleşmemiz, şiddetli dış tepkilere sebep olabilecek. Bu nedenle riskli bir seçenek olduğu görüşü hakimdir. 
Azınlıkta olan özenti solcuları, emperyalistlerin yoğun beyin yıkamasından etkilenenler, dışardan maddi çıkar elde eden ve/veya elde edeceği umudunda olanlar, iki devletli ve Konfederal çözümü istemezler. Adanın kuzeyinin ilelebet Türkleşeceğini, Türkiye’nin koruması ve etkisi altında olacağımızı ileri sürerek bu çözümü kötülerler. Öte yandan da, komik duruma düştüklerinin farkında olmadan bizi düşman gören, Kıbrıs Cumhuriyetine sahip çıkan güneydeki Rum yönetimine katılmamızın tek çıkar yol olduğunu ileri sürerler. Çoğunluğu Rum olan tek halk içinde ‘Kıbrıslı kimliği’ altında, azınlık olarak yaşamamızı savunurlar. Bu zavallılar anavatan dışında kalan Kerkük, Musul,Halep, B.Trakya gibi eski Türk topraklarında yaşayan soydaşlarımızın durumundan ibret almazlar.
 Kamuoyu araştırmalarına göre, adanın her iki kesiminde de ezici çoğunluk yan yana yaşamaktan yanadır. Gerçekte de İki devletli çözüm, mevcut koşullarda her iki halkın da barış içinde yaşaması ve kendi kendilerinin efendisi olmaları bakımından iyi bir seçenektir. Fakat Türklere adada hak tanımayan Rum ve bize düşmanca davranan AB ile BM’nin, zorlanmadan, mecbur kalmadan, bu seçeneğe razı olabileceklerini beklemek saflıktır.
Tüm güçlüklere rağmen, anavatanın uygun görmesi ve desteklemesi durumunda, ilk aşamada bazı ülkelerin Devletimizi tanıması mümkün görünmektedir.
Bir diğer çözüm seçeneği, iç işlerimizde özerk dış işleri ve savunmada anavatana bağlı özerk yönetim şeklidir. Bazı kişiler ise, KKTC’nin Tayvan gibi, kendi yoluna devam etmesinin en risksiz ve kolay seçenek olduğu görüşündedir.
Her şeye rağmen, KKTC, hiç olmazsa Türkiye tarafından tanınmaktadır. Oysa dünyada hiçbir ülke tarafından tanınmamış 43 ülke vardır. Görüldüğü gibi Kıbrıs Türk halkı olarak, çaresiz ve seçeneksiz değiliz. Rumların ve destekçilerinin uygun göreceği, dayattığı ve istediği çözümleri kabul etmek zorunda da değiliz. Bu nedenle bizimle birleşmesi için, Rumlara yarım asır daha yalvarmamızın hiç bir mantıklı gerekçesi yoktur. 

YORUM EKLE

banner471

banner473