banner564

Her kişi çamaşır toplamayı tadacaktır

Pencereden bakınca bahçedeki ipe asılı çamaşırları görüyorum.
 
Onlar da beni görüyorlar.
 
Kurudular ve toplanmayı bekliyorlar.
 
Bekleyen sadece onlar değil.
 
Kirli çamaşırlar yıkanmayı bekliyor. Ayakkabılar boyanmayı, yerler süpürülmeyi, dağınık yatak yapılmayı, bulaşık makinesindeki temiz kap kacak yerine konmayı, ocaktaki pişmiş yemek buzdolabına nakledilmeyi bekliyor.
 
Düşünecek olursam daha bekleyen başka şeyler de bulacağım kesin olduğu için düşünmeyi bırakıyorum.
 
Kalkmak ve çamaşır sepetini elime alıp çamaşırları toplamayı gönülden istiyorum, ama bu isteğimin karşısında engeller var: Çok sıcak ve ben çok tembelim.
 
Erteleyip duruyorum.
 
İnternette, çakılların nasıl meydana geldiğini araştırıyorum.
 
Kavun yiyorum.
 
Kavun yerken yediğim kavunun son kavun olduğunu, organikçiye gidip meyve almam gerektiğini hatırlıyorum.
 
Çamaşır toplama işini ertelersem kirlileri yıkamayı da ertelemem gerekecek. İp dolu olduğu için yıkasam bile çamaşırları asamam. Ama çamaşırları toplayıp  kirlileri yıkamak problemi çözmeyecek, büyütecek. Bu defa onları asma ve toplama sorunu ortaya çıkacak.
 
Sokrates olsa ne yapardı?
 
Sorun şu ki, haftada bir temizliğe gelen kadın Ramazan, bayram nedeniyle gelmeyi bıraktı. Bayramdan sonra geleceğini söyledi ama kesin bir zaman vermedi.
 
Çamaşırlar ise bayramdan sonrasını bekleyemez. Kış olsaydı, belki. Yağmurda ıslanıp güneşte kuruyarak orada günlerce durabilirlerdi, ki durmuşlukları olmuştur.
 
“Kalk MM,” diyorum. “Kalk ve biraz ev hanımlığı yap.”
 
İnsanın kaçınmasının mümkün olmadığı şeyler sadece ölüm ve vergi değildir.
 
Her kişi çamaşır toplamayı tadacaktır.  
 
Kalkıyorum. Çamaşır sepetini koltuğumun altına sıkıştırıp değişik ağaçlara bağlı iplerden çamaşırları toplamaya başlıyorum.
 
İncir ağacının yanındayım. Kokusunu içime çektiğim yaprakları ne kadar büyük ve sağlıklı. Az ötede zakkumların kırmızı, beyaz, pembe çiçekleri. Ve narçiçeğinin yürek yakan kırmızısı ile jakarandanın eşsiz mavisi.
 
“O kadar da kötü değilmiş yahu,” diyorum kendimi kandırmaya çalışarak, çamaşırları katlayıp sepete yerleştirirken.
 
*
 
Sokrates’in hiç ipten çamaşır topladığını sanmıyorum.
 
Onun zamanında (MÖ 469 - MÖ 399) Atina’da (ve birçok başka yerde) köleler vardı. Her işi onlar yapıyorlardı.
 
Milattan Önce Beş ve Altıncı Yüzyıllarda, Atina’da seksen bin civarında köle olduğu tahmin ediliyor. Yoksullarınki dışında her eve üç veya dört köle düşüyormuş.
 
O dönemde yaşasaydım çamaşır asma derdim olmayacaktı. Ama bu garanti mi?
 
“Hıh,” dedim. “Sende öyle bir şans var ki MM, o zaman doğsaydın ya fakir olurdun ya da köle.”

YORUM EKLE

banner471

banner474