banner564

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak

İnşallah Covid-19’un da bir süre sonra kontrol altına alınması mümkün olacak. Fakat içinde bulunduğumuz dönemde karşılaşılan olaylar ve sorunlar nedeniyle, bundan sonra dünyada ve KKTC’de birçok şeyin değişeceğini tahmin etmek için kahin olmak gerekmez.
Kıbrıs Türk halkı olarak salgın hastalık döneminde karşılaştığımız sorunlar ve olaylar, statükonun devamının Türk halkının zararına olduğu daha iyi anlaşıldı.
1960 ortaklık yönetimini gasp eden Rum Yönetimi’nin, Dünya Sağlık Örgütü’nün bilgi alışverişi konusunda bile bizi muhatap almaması için girişimde bulunması…
Kıbrıs’ın tümünü üye kabul ettiğini ileri süren AB’nin güneye 700 milyon Euro hibe yapmasına karşın, bize karşı aşağılayıcı ve ayırımcı tutumla 35 milyon hibeyi bile iki toplumlu komite tarafından kullanılması koşulu ile vermeyi teklif etmesi…
Pandemi ve yaşam söz konusu olan dönemde bile ulaşım ambargosunun devam ettirilmesi nedeniyle, KKTC dışında öğrenim yapan vatandaşlarımızın ülkemize getirilmesinde karşılaşılan sorunlar ve bunların anavatanın yardımı ile çözümlenebilmesi…
Karantinada tutulan Almanların ülkelerine götürülmesi konusunda bile Rum’un Almanya’dan açıklama istemesi ve Almanya’nın da ulaşımın Türkiye üzerinden sağlandığını açıklaması…
Anavatan dışında hiçbir ülkenin bize Corona-19 hastalığı konusunda bilgi sağlamaması ve tıbbi araç gereç ve malzeme yardımında bulunmaması…
Pandemi ile mücadele ile meşgul olduğu sıkıntılı dönemde bile anavatanın, ülkemizde işlenmesi mümkün olmayan süt ürününü alması ve üreticilerin zarar görmesini önlemesi…
Turunçgiller, patates ve diğer ürünlerimizin değerlendirilmesinde de tek çıkış yolumuzun anavatan pazarı olması…
Birçok ülkenin tarımsal ürünlerin ihracatını yasaklamasına karşın, anavatanın tüm gıda ihtiyaçlarımızın karşılanmasında bize fedakarca yardım elini uzatması…
Özetle, insanlığın Pandemi nedeniyle yok olma tehdidi altında bulunduğu kritik dönemde ve koşullarda bile Rum Yönetimi, uluslararası toplum ve kuruluşları, Kıbrıs Türk halkına karşı aşağılayıcı, ayırımcı ve insanlık dışı tutumlarını sürdürmekten çekinmedi. Anavatan ise en sıkışık durumunda bile, bize fedakarca yardım etti.
Bu gerçek karşısında artık Rum’a, uluslararası kuruluşlara ve dünyaya, etkili, onurlu yanıt vermemiz dik duruş sergilememiz kaçınılmazdır.
Bu amaçla, statükonun daha fazla devam ettirilmesini kabul etmeyeceğimizi ve buna izin vermeyeceğimizi bütün dünyaya ilan etmeliyiz.
Zaten yaklaşık yarım asırdan beri birleşme ve federasyon zemininde sürdürülen müzakerelerin amacı, Rum ve yandaşlarının bizi masada oyalayarak ambargolarla ve 5.kol faaliyetleri ile içerden çökertmek ve böylece teslim koşullarını kabul ettirmektir.
Rum eski başkanlarından Kleridis’in anılarım eserinde, bizimle ortaklıktan yana olmadıkları müzakerelerdeki amaçlarının da bizi oyalamak olduğu teyit edilmektedir. Rum Yönetimi eski Dışişleri Bakanı Rolandis de geçmişten günümüze hazırlanan tüm çözüm modellerini bizim kabul etmemize karşın Rumların reddettiğini açıklamıştı.
Bu çerçevede müzakere masasına oturmak için öncelikle 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yasal ortağı olduğumuzun, bu nedenle güneydeki yönetim gibi devletimizin de tanınmasını şart koşmalıyız.
 Uluslararası kuruluşlar ile emperyalist devletlerin tanınmamızın engellenmeye kalkışmaları karşısında, içişlerimiz ve savunmada anavatana bağlı özerk yönetim modeli ile izolasyonlardan ve belirsizlik ortamından kurtulmalıyız.

YORUM EKLE

banner608

banner473