banner564

İktidar tutkusu ve ‘’Büyük adamlar’’

Lord Acton’ın (1834-1902) meşhur vecizesini hemen hemen herkes bilir: “İktidarın yozlaştırma eğilimi vardır, mutlak iktidar ise mutlaka yozlaştırır.” Aslına bakılırsa, Türkçe “yozlaştırma” kelimesi bu sözün bağlamında yetersiz kalmaktadır. Çünkü İngilizce orijinalinde düşünür “corrupt” fiilini kullanır ki bu “tefessüh ettirme”, “bozma”, “saptırma”, “yoldan çıkarma” gibi anlamlara gelir. Böylece düşünür demiş oluyor ki, iktidar dediğimiz şeyde insanı yoldan çıkarma veya saptırma potansiyeli vardır. 
İktidarın doğası gereği sahip olduğu bu kötücül etkiye daha önce Montesquieu ve başka düşünürler de dikkat çekmişti. Bu etki elbette her zaman gerçekleşmeyebilir, ama bu yine de ciddî bir ihtimaldir. Bu nedenle iktidarın yoldan çıkarma ve kötüye kullanılma ihtimaline karşı tedbir almak, yani onu sınırlamak ve kullanımını kurallara bağlamak zorundayız. Anayasacılık dediğimiz şeyin özü budur.
Kurallara bağlamak ve sınırlamak deyince tabiî ki aklımıza hemen anayasa ve hukuk geliyor. Gerçi, devleti anayasa ve hukukla sınırlamanın iktidarın kötüye kullanımını önleyeceğini ummanın fazlasıyla iyimser bir beklenti olduğu söylenebilir. Nitekim, devletin doğası gereği kendisini genişletme ve sınır tanımama eğiliminde olduğu ve anayasal-hukukî mekanizmaların bunu önleyemeyeceği ileri sürülmüştür. Ne yazık ki, modern devletin tarihi bu yargıyı büyük ölçüde doğrulamaktadır. Gerçekten de, yaklaşık üç asırlık anayasacılık tecrübesine rağmen, devlet bugün başlangıçta olduğundan çok daha azman ve azgındır.
Bunun önemli bir nedeni, “kâğıt üstündeki” sınırların gerçek hayatta pek etkili olmamasıdır. Bundan dolayı, iktidarın asıl sınırı kâğıt üzerindeki güvencelerden ziyade, devlet iktidarını dengeleyip frenleyebilecek toplumsal güçlerin varlığındadır. Bu da en başta varlığını devlete borçlu olmayan, kendi ayakları üzerinde durabilen ve kendisini örgütleyebilen özerk bir toplumun varlığını gerektirir. Şüphe yok ki, insanların geçiminin devlete bağlı olduğu, başka bir ifadeyle, devletin toplumun “velinimeti” olduğu yerde devlet iktidarını frenleyecek özerk bir toplumun varlığından söz edilemez.
Bu doğru olmakla beraber, devlet iktidarını anayasal olarak sınırlamaktan vazgeçmek de çözüm değildir; çünkü bu, iktidarın kötüye kullanımına karşı bizi daha da korumasız yapar. İktidarın yönetenleri saptırma eğilimine karşı tedbir almazsak, açıkçası iktidar sahiplerini anayasayla,  hukukla ve diğer denge ve denetim mekanizmalarıyla sınırlamaz ve frenlemezsek, Lord Acton’ın dediği gibi, ne olacağı kesindir: “Mutlak (yani, sınırsız) iktidar mutlaka tefessüh ettirir.” Yani, artık bu durumda sap(ıt)ma veya yoldan çıkma bir ihtimal değil, kesin gerçekliktir.
Şimdi tekrar başa dönersek: Lord Acton’ın meşhur dictum’u genellikle eksik aktarılır. Oysa onun devamı var. Şöyle: “Büyük adamlar hemen hemen her zaman kötü adamlardır.” İktidarın tefessüh ettirmesi bağlamında söylediğine göre, demek ki, düşünür bu sözünde sınırsız iktidarla ve iktidarın kötüye kullanılmasıyla “büyük adam” olmak arasında bir ilişki olduğunu varsaymaktadır. Yine doğal olarak, burada sözü edilen “büyük adam” kavramı da siyasî bir kavramdır. Öyleyse, düşünür demek istiyor ki, siyasette “büyük adam” olmak genellikle “kötü adam” olmakla, yani iktidarına sınır tanımamak ve onu kötüye kullanmakla mümkündür. Gerçekten de tarihte ‘’büyük adam’’ olup da yetkisinin sınırlarını aşmamış olan bir devlet adamı bulmak zordur.
Bu elbette siyasetteki bütün “büyük adamlar”ın tanımı gereği “kötü” oldukları anlamına gelmiyor, ama “büyük adam” olma tutkusuyla hareket edenlerin iktidarlarını kötüye kullanma eğilimine karşı bizi ihtiyatlı ve tedbirli olmaya davet ediyor. Bu söz aynı zamanda devlet ve siyaset adamlarına da bir tevazu çağrısıdır. Çünkü büyük adam olma tutkusu çoğu zaman sınırsız iktidar tutkusuyla atbaşı gider. Gerçekten de büyük projeler peşinde koşan, daha önce ‘’emsâli görülmemiş’’ büyük işler başarma tutkusuyla hareket eden siyasetçiler anayasal-hukukî sınırları genellikle ayak bağları olarak görme eğilimindedirler; yerine göre “milletin”, “dâvânın” veya “kalkınma ve ilerleme”nin önündeki gereksiz ayak bağları...
Onun için, kendisinin millî veya dinî bir misyonla yüklü olduğunu düşünen devlet ve siyaset adamlarından korkmamız ve onlar karşısında dâima teyakkuz hâlinde olmamız gerekiyor.
Not: Yazı bir punto büyük ve boldlar unutulmasın…

YORUM EKLE

banner471

banner474