banner564

İnsan bazen evinden kaçmalı

İnsan bazen evinden kaçmalı, kendini kapı, pencere ve eşya olmayan yerlere atmalıdır.
Ev hem sığınak hem geçen günlerin derlediği bir yüktür. 
Ev, aklın basit bir kopyasıdır. 
Arkada kalan, kaybolan birçok şeyi gizler.
Dolaptaki kazakların arasında, güve yumurtaları gibi yuvalanmış eski kavgalar var.
Yatak; sandığa kaldırılan yorganlar gibi, eski sevişmeleri saklar.
Yastıklar; eski rüyalar, kâbuslarla dolu.
Duvarlarda ölmüşlerin fotoğrafları, çekmecelerde çoktan giden çocukların küçüklük elbiseleri. 
Ecza dolabı bıçaklardan kesici ilaçlarla hıncahınç.
O iğne ve iplik kutuda değil, artık olmayan birinin parmaklarında.
Tavandaki merteklerin arasında çocuk ağlamaları, gülmeleri var; sütlü meme ve çocuk bezi kokusu; dedeler ve nineler; arkadaşlar ve arkadaş olduğu sanınanlar; tıraş olunmayan pazarlar; sarhoş yatılmış geceler. Ihanetler ve fedakârlıklar.
Fotoğraflarını gizlediğin kadın. 
 
Halıların üstünde yürümüş ayakların sahipleri, şöminenin önünde şampanya içenler , balkonda sigara tellendirenler, mum ışığında yemek yiyenler bir yere gitmedi. 
Yıllarca önce ölen annem hâlâ o koltukta oturuyor.
Kımıldanacak yer yok.
Sessizlik sandığın şey şamata.
Ev hem hoş geldin diyor hem itiyor.
*
İnsan bazen bütün bunları arkada bırakmalı, kapı, pencere ve eşya olmayan yerlere kaçmalı.
*
Güneşli bir aralık günü. 
Kendi öğüdümü tutarak buraya geldim, bu dingin deniz kıyısına, bu upuzun, boş kumsala. 
Biraz yürüdükten sonra kıyıdan uzaklaşıp bir kum tepesinin üzerine uzanıyorum. 
Gökyüzünde, arkasındaki maviliği gösteren, güneşi engellemeyen ipince bulutlar var. 
Yakın görünüyorlar ama çok yükseklerde, buz kristallerinden oluşan, bulutların en güzeli Sirüs bunlar. Rüzgârın tezgâhında dokunmuş tül perde veya peri saçları gibi. Narin. Sakin. Upuzun. 
 
“İyi ki yaşıyorum, iyi ki buradayım, iyi ki bu gördüklerimi görüyorum,” dedirten bir an uzayıp gidiyor.
YORUM EKLE

banner471

banner473