banner564

İslamcı siyaset, vicdan ve utanma duygusu

Sekiz-dokuz yıl kadar önce AKP iktidarının yaygın bir baskı politikası uygulamaya başlaması pek çok insanı şu türden -şaşkınlıkla karışık- sorular sormaya yöneltti: ‘’İslâmî kimlikleri öne çıkan insanların iktidarı adaletten nasıl bu kadar uzaklaşabilir?’’  ‘’Adaletin mülkün temeli olduğu vecizesini şiar edinmek en çok da dindarlara yakışmaz mı?’’ ‘’AKP’liler her gün tanık olduğumuz bunca vicdansızlığı kendi dinî inançlarıyla nasıl bağdaştırabiliyorlar?’’... ‘’Yoksa, dinle (İslam’la) ahlâk ve adalet arasında olumlu bir ilişki bulunduğu iddiası tamamen geçersiz midir?’’...
Tabiî, bunlar AKP’li olmayan dindar Müslümanlar ile kendileri dindar olmasalar da dindarlığa karşı ön yargıları bulunmayan –veya en azından, din özgürlüğünü temel bir hak olarak gören- geniş yığınların sordukları sorulardır. Yoksa, dinî referanslı olanların devlet kadrolarında hiçbir şekilde yer almaması gerektiğine ve özellikle de iktidar olmalarına kategorik olarak karşı çıkanların gündeminde bu tür sorular yok. Onların kafaları baştan beri gayet net ve bu anlaşılabilir bir durum…
Biliyorum, yukarıdaki sorular bir gazete yazısında –belki hatta kapsamlı bir incelemede dahi- hakkıyla cevaplanamayacak kadar karmaşık ve çok yönlü bir meseleyle ilgili. Ben bu yazıda maalesef bu meselenin sadece bir yanı üstünde durabileceğim.
Önce ‘’dindarlık’’ ile ‘’siyasî kimlik olarak din’’ arasında bir ayrım yapmak istiyorum. Bununla anlatmak istediğim, dini (İslâm’ı) öncelikle ahlâkî bir referans olarak alan dindarlıkla, onu bir kimlik (bir tanınırlık simgesi, bir tür elbise) olarak gören siyasetin, birbiriyle ilişkili olsalar da, aynı şeyler olmadıklarıdır. Sahici dindarın hayatına yön veren ahlâkî ilkeleri vardır, bu ilkeleri üzerine iliştirilmiş ve istendiğinde bırakılabilecek fazlalıklar veya yükler olarak görmez. Oysa, asıl kaygısı iktidar olan İslâmcı siyasetçi kimliğini icabı hale göre terk edilebilir veya değiştirilebilir arızî bir şey olarak görür. İslâmcı siyasetçi meselâ şartlar gerektirirse ‘’millî görüş gömleğini çıkartabilir’’, o kadar kolaydır yani; çünkü dinî kimliği onun için ahlâkî bir referans değil, öncelikle bir siyaset aracıdır. 
Bazılarınızın aklına gelebileceği gibi, böyle bir ayrım yapmakla İslamcılığı kötülemek uğruna dindarlığı idealize etmeye çalışıyor değilim. Dindarlıkla İslamcılığın içi çe geçtiği durumlar olabileceğinin elbette farkındayım. Yine de bunlar farklı kavramsal kategorilerdir. O kadar ki, insanların siyasî kaygılarına ağırlık verdikleri nispette ahlâkî ilke ve referanslardan uzaklaştıkları bir gerçektir. Ayrıca, İslâmî siyasî kimliğin getirisi azaldıkça, İslamcı siyasetçi pekâlâ yeni –veya melez- bir kimlikle karşınıza çıkabilir. Bunlar sırf teorik ihtimaller değil, aynı zamanda Türkiye siyasetinin özellikle 2011 sonrası döneminde sıkça tanık olduğumuz sahici dindarlık toplum olarak bizim büsbütün yabancısı olduğumuz bir durum da değildir. Siyasetin yozlaştırıcı etkisinin de katkısıyla, sahici dindarlığın son yıllarda yaygın bir toplumsal gerçek olmaktan çıkmaya yüz tutmuş olması bizi yanıltmasın. Bu ülkede dindar kişiliğin insanlarda saygı uyandırdığı zamanlar vardı. Dindarlığın sadece dingin ve kendisiyle barışık bir kişiliği değil; aynı zamanda vicdanı, adalet duygusunu, ‘’zalime karşı mazlumdan yana’’ olmayı, barışçılık ve uzlaştırıcılığı, kişileri siyasî veya başka türden görüş ve kanaatlerine göre kategorize etmemeyi, başkalarının ‘’ayıpları’’nı araştırmak ve teşhir etmekten kaçınmayı çağrıştırdığı zamanlar…
Dindarlığın bir zamanlar vicdanlı olmayı da çağrıştırdığına işaret ettim. Bazen utanma duygusunu da vicdanlı olmak benzeri bir meziyet olarak görürsek de, gerçek durum öyle değildir. Çünkü utanma duygusuna sahip olan bir insan aynı zamanda vicdanlı bir kişi olmayabilir. Utanma duygusunun varlığı vicdanlı olduğunuza değil, sadece, yaptığınız başka insanlar önünde kötülük veya ahlâksızlık yapmaya utanabildiğinize işaret eder. Ama bu aynı zamanda, eğer başkalarından gizleyebilecek durumdaysanız, kötülük yapmanızın önünde hiçbir engel bulunmadığı anlamına da gelir.
Evet, bugün artık soyu neredeyse tükenmiş olan sahici dindarın vicdanına hitap edebilirsiniz, ama İslâm’ı sadece bir kimlik göstergesi olarak üzerinde taşıyan bir siyasetçinin vicdanına hitap etmenizin işe yarama ihtimali çok düşüktür. Bu durumda, teorik olarak, bu ikincilerin ‘’utanma duygusu’’ndan medet ummak bir seçenek olabilirse de, bugünün Türkiye’sinde o da pek işe yarayacak gibi görünmüyor. Çünkü maalesef epey bir süredir utanma duygusu da günümüzün İslâmcı siyasetçisinin tipik veya tanımlayıcı bir vasfı olmaktan çıkmış bulunuyor.

YORUM EKLE
YORUMLAR
Turkish power
Turkish power - 3 yıl Önce

Bunları vatikana patrikhaneye anlatın

OSMAN AYDIN
OSMAN AYDIN - 3 yıl Önce

GÜNAYDIN.
LIBERAL DEMOKRAT!PARTININ CUMHUR ITTIFAKINA KATILMASINI NASIL YORUMLARSINIZ?
DOGU PERINCEK,ATILLA YAYLA,MEHMET BARLAS ILERIKI DÖNEMDE MHPYE KATILIRMI?
SELAM VE SAYGILAR.

banner471

banner473