banner564

Kaynak ve vergi

Bugün sütunumu 2004 tarihli eski bir yazıma bırakıyorum:

Memurlar, hele “maliyeci” olanları, ne kadar da kolay vergi salmaktan söz ediyorlar. Yeni vergilerin “müjdesi”ni verirken, sanki doğal bir şeyden, doğuştan kendilerine borçlu olduğumuz bir şeyin veya daha önce bize verdikleri bir borcun tahsil edilmesinden bahsediyorlar. Sanki, biz vatandaşların bütün işi, memurlarımızın bitmek bilmeyen “ödeme emir”lerine uymak üzere her an "hazırol"da beklemekmiş.

Bir sosyal kurum olarak devletin meşru olmadığı kanaatinde olan Murry Rothbard verginin soygunculuk olduğunu söylemişti. Mamafih, modern devletlerin vatandaşları olarak, sırf bu pratik mülâhazayla da olsa, vergilemeyle ilgili bu radikal tutumu benimseyememekte belki mazur sayılabiliriz. Öyle de olsa, hakikat değişmiyor: Tam bir oran veremesek de, modern vergilerin büyük kısmı her halükârda devlet soygunculuğudur. Çünkü, modern devlette vatandaşların ödemek zorunda bırakıldıkları vergiler devletin vatandaşlara sunduğu hizmetin karşılığını çok aşmaktadır. Esasen, verginin bir şeyin “karşılığı” olduğu fikri günümüzün hâkim maliye teorisinden neredeyse silinmek üzeredir. Siyaset ve anayasa teorisinde de revaçta olan, verginin vatandaşın tek taraflı bir yükümlülüğü, bir “vatandaşlık ödevi” olduğuna ilişkin düşüncedir.

Modern vergiler ayrıca keyfî oldukları, öngörülebilir ve istikrarlı olmadıkları için de ahlâkî temelden yoksundur. Bugün vergiler keyfîdir, çünkü hem sağlam bir ahlâkî ilkeye –haddizatında hiçbir ahlâkî ilkeye- dayanmamaktadırlar, hem de vatandaşların rızasından bağımsız olarak salınmaktadırlar. Bugünkü uygulamada vergi devletin vatandaşlara sağladığı tanımlanabilir bir hizmetin karşılığı olmayıp, devletin azmanlaşmasını finanse etmenin, bedavacılığın ve keyfî dağıtımcılığın aracıdır. Modern vergi sistemini örgütlü ve resmî bir soygunculuk mekanizmasına dönüştüren başlıca nedenlerden biri budur.

Bir hukuk devletinde kanunlar bireylerin geleceği öngörebilmelerini, hayat planlarını güven içinde yapabilmelerini sağlayan araçlar olmak zorundadır. Özellikle vergi kanunları bir piyasa düzenindeki fiyatlar gibi bir tür “bilgi işaretleri” olarak işlev görmelidirler, öyle ki insanlar iktisadî faaliyetlerini (ve ona bağlı diğer insanî etkinliklerini) bunlara bakarak planlayabilsinler ve kanunlara güvenmekle gelecekte zarara uğramasınlar. Oysa, özellikle yaklaşık bir asırdır vergi sisteminin istikrarı hükümetlerin keyfî arzularına ve rant dağıtma politikalarına kurban gitmektedir. Vergi kanunları –bizde olduğu gibi, üstelik adına “reform” denen aldatmacalarla- sık sık değiştirilmekte, habire ya yeni vergiler getirilmekte ya da var olan vergilerin oranları yükseltilmektedir. Özellikle günümüz Türkiye’sinde vergiye tâbi olmayan neredeyse hiç bir etkinlik, işlem ve kazanç kalmamıştır.

Bizim ülkemizde vergilemenin büsbütün keyfî olmasının özel bir nedeni de var. Bizde devlet (ve memurları) bütün bir ülkeyi ve onun üstündeki insanlar dahil her şeyi kendi özel mülkü gibi görmektedir. Bu nedenle, Türkiye’de mülkiyet hakkının gerçek bir garantisi yoktur, hatta  “mülkiyet hakkı”nın hiç tanınmamış olduğu bile söylenebilir. Bizim "sahipli" diye bildiğimiz her şeyin nihaî malikî devlettir. Egemenliğin mülkiyet haklarını otomatik olarak ortadan kaldırdığını varsayan bu anlayış aslında sadece Türkiye’de değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin yetki alanındaki her yerde câridir. Öyle olmasaydı, Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlarının mülklerini, meşru (hukukî) sahiplerinin haklarına aldırmaksızın şuna-buna dağıtmayı bu kadar “doğal” bir biçimde yapabilirler miydi?...

Ahlâkî yanı bir yana, vergi pratik olarak da “kötü” bir şeydir. Hele çok vergi kesinlikle övünülecek bir şey değildir. Çünkü, vergilerin tür ve meblağ olarak çokluğu, hem kaynakları üretken yatırımlardan caydırmak, hem de üretilmiş değerlerin memurlar elinde israfına yol açmak suretiyle kalkınmaya sekte vurur (ve refah kaybına yol açar). Bundan dolayı çok vergi, bizi inandırmaya çalıştıkları gibi “kalkınmanın temeli” değildir, tam tersine toplumun yoksullaşmasına davetiye çıkarmaktır. (…) 

Muhafazakâr maliyeciler! Nefsinizi terbiye edin ve “vergi şehveti”nizi kontrol altına alın! (Tercüman, 5 Şubat 2004)

YORUM EKLE

banner471

banner474