banner564

Kendini yiyen ülke

Türkiye’nin en çok tükettiği şey kendisidir.
 
Yargıçlarını, savcılarını, mahkeme katiplerini yiyor. 
 
Üniversite hocalarını, ve öğretmenlerini tüketiyor.
 
Doktorları, hastabakıcıları tüketiyor.
 
Askerlerini ve subaylarını tüketiyor.
 
Alevileri ve Kürtleri, şirketleri ve işadamlarını, hacıları ve hocaları tüketiyor.
 
Yazarları, şairlerini ve gazetecileri yalamadan yutuyor.
 
Sadece insanlarını yemiyor Türkiye.
 
Kurumlarını da kemiriyor.
 
Kuvvetler ayrılığını katlediyor. Hukuk devletinin köküne kibrit suyu döküyor. Hürriyetleri bitiriyor.
 
Ormanlarını, sulak alanlarını, sahillerini, akarsularını, parklarını harcıyor.
 
Dostlarını kaybediyor. Prestijini, inanırlığını yiyor.
 
Standartlarını düşürüyor.
 
Büyüyeceğine küçülüyor.
 
İlerleyeceğine geriliyor.
 
 Demokraside Avrupa’nın en geri ülkesi olan Türkiye’yi, batı ülkeleriyle karşılaştırmak artık abestir. 
 
Gittikçe Araplaşan ve otoriterleşen ülkeyi, Orta Doğu ve Kuzey Afrika devletleri ile aynı sınıfta düşünmek lazım. Ülkede yaşayan insanların çoğunluğunun kendini içinde rahat hissettiği yer orasıdır. Batı değil.
 
Cumhuriyetin ilk yıllarından başlayarak, kendi kendini yiye yiye bu günlere geldi Türkiye.
 
Geri kalmışlığının gıdası bu yemektir.
 
Uzlaşma ve hoşgörü kültüründen ışık yılları uzak olmaktır bu tüketimin nedeni.
 
Kitapsızlık ve kültürsüzlüktür.
 
Kolay vazgeçmek, ucuza satılmaktır.
 
Paylaşmak yerine kavga etmektir.
 
Rüşvet ve yolsuzluğu dürüstlük ve liyakatin üstünde tutmaktır.
 
Ruhunda demokrasiyi hissetmemektir.
 
*
 
Bu yol nereye çıkar artık apaçık belli.
 
Sen nereye gidersen git Türkiye. Ben gelmiyorum.
YORUM EKLE

banner608

banner473