banner564

Kılıçdaroğlu’nun hamlesi ve sonrası

Geçen haftanın sanırım en dikkat çeken siyasî olayı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘’Saray’ın talimatıyla’’ iç siyasete müdahale edebileceğinden endişe ettiği SADAT adlı örgütün karargâhına adeta baskın yaparak SADAT’çıları tehdit etmesi oldu: ‘’Seçimin güvenliğini sarsacak herhangi bir şey olursa sorumlusu SADAT’tır ve Saray’dır.’’  Kılıçdaroğlu daha sonra grup toplantısındaki konuşmasında da aynı meseleye temas ederek şunları söyledi: ‘’Milletimiz özgürlüklerine yönelik tehditlerle karşı karşıyadır. (…) Paramiliter benzeri tüm yapılara, birlerinin kâtipliğini yapan mektupçu mafyalara, kendini derin devlet ilan etmiş müptezellere sesleniyorum, haddinizi bileceksiniz.’’

Bu konuşmadan birkaç gün sonra İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener de, bir gazeteye verdiği ilginç mülâkatta, söz konusu örgüt hakkındaki endişelerinden bahisle, bu yapıyı ilk defa kendisinin 2017 yılında deşifre ettiğini hatırlatmakla yetinmeyip, bunun ‘’Devletin kayıtları’’na girdiğini söyledi. Akşener bu arada Kılıçdaroğlu’nun SADAT’a yönelik hamlesinin de onun ‘’kendisine gelen bilgiler’’e dayandığını belirterek, ‘’Bu bilgilerin, Kemal Bey’in açıklamalarının ciddiye alınması gerekiyor’’ dedi.

Bana sorarsanız, Meral Akşener’in bu bağlamda ‘’Devletin kayıtları’’na atıfta bulunmasını bayağı ‘’ciddiye almak’’ gerekiyor. Malum, vaktiyle Akşener kendi Partisinin ‘’FETÖ’’cülükle suçlanan İstanbul İl Başkanı hakkında ne yapması gerektiğine karar vermek için Millî Savunma Bakanı ve MİT Müsteşarı’ndan isnatla ilgili bilgi almak istemiş, onlar da ‘’Bizde (yani, Devlet’te) böyle bir kayıt yok’’ cevabı vermişlerdi. (Bkz., 25 Ekim 2020 tarihli ‘’Bizde Öyle Bir Kayıt Yok’’ başlıklı yazım). Buradan da anlıyoruz ki, Akşener’in Kılıçdaroğlu’na geldiğini söylediği ‘’bilgiler’’in kaynağı da ‘’Devlet’’tir.  

Kılıçdaroğlu’nun bu hamlesinin ahlâken ve siyaseten doğru olduğuna şüphe yok. Elbette amaçları, faaliyetleri ve bağlantıları hakkında ciddî kuşkular bulunan paramiliter yapı ve örgütlerin varlığı demokratik düzen için tehdit oluşturduğu gibi, bu durum hukukun üstünlüğüne bağlı devlet anlayışıyla da bağdaşmaz. Görünüşe göre ticarî bir şirket olan SADAT’ın da isteyen yabancılara (belki TC yurttaşlarına da) gayrı nizamî harp teknikleri eğitimi verdiği ve ayrıca silâh ticareti yaptığı veya buna aracılık ettiği söyleniyor var. Dahası, etrafta bu örgütün 15 Temmuz 2016 gecesi ve sonrasında kimi provokasyonlar yaptığı, bu arada darbe girişimini bastırma bahanesi altında birçok masum sivil vatandaşı infaz ettiği veya yaraladığı yolunda söylentiler de dolaşıyor.

Burada tuhaf olan, Kılıçdaroğlu’nun bu hamlesiyle kendisinden pek beklenmeyen bir ataklık ve cesaret örneği sergilemiş olması. Bunun ilk akla gelen nedeni, Kılıçdaroğlu ve altılı ittifakın AKP’nin önümüzdeki seçimlerde iktidardan düşeceğine kesin kanaat getirmiş olmaları olabilir. Çünkü, ancak böyle bir durumda kontrolü altına girecek olan devlet iktidarını kullanarak AKP’nin gerek kamu bürokrasisindeki ve yargıdaki partizanlarına, gerekse ‘’sivil’’ aparatlarına ve yandaşlarına ‘’hadlerini bildirebilir.’’  

İkinci ve bununla bağlantılı bir neden, Kılıçdaroğlu’nun ‘’kendisine gelen bilgiler’’in SADAT’ın konumunun artık ‘’Devlet’’i de rahatsız ettiğini gösteriyor olması ihtimalidir. Başka bir deyişle, SADAT’ın tasfiyesi devletin önceliklerinden biri haline gelmiş olabilir; nitekim bu gelişmelerden sonra Tayyip Erdoğan da SADAT ile arasına mesafe koyduğu izlenimi veren bir açıklama yapmıştır. Şimdi mesele, SADAT’ın tasfiyesinin AKP ve Erdoğan’ı da kapsayıp kapsamadığında. Bu da, daha önce Gülen Cemaatinin tasfiyesi meselesinde olduğu gibi,  Erdoğan’ın iktidarını sürdürmek uğruna SADAT’ı gözden çıkarmaya hazır olup olmadığı meselesini gündeme getirmektedir.

Son hafta içinde meydana gelen başka bir gelişme de ‘’Devlet’’in önümüzdeki dönem için siyaseti dizayn etme konusunda yeniden inisiyatif almaya başladığını adeta teyit etmektedir. Bu, Ali Babacan’ın, görünüşe göre hiç gereği yokken, 15 Temmuz darbe girişimi hakkında Devletin ve Erdoğan’ın ortak (resmî) tezini kabul ettiği mesajını veren bir açıklama yapma ihtiyacı duymuş olmasıdır.  Hatta KHK’lılar konusundaki vaadinin gerçekte resmî tezle aşağı yukarı aynı olması da Partisinin Devletle uyum arayışının (sistem nezdine meşruluk arayışının da denebilir) bir ifadesi olduğu söylenebilir. Unutmayalım ki, ‘’KHK’lılar’’ konusu Kürt meselesiyle bağlantısı yüzünden Devlet açısından bir güvenlik meselesidir. Babacan’ın bu çıkışının, onun gerek ‘’FETÖ’’ gerekse ‘’KHK’lılar’’ konusunda aldığı tutum sayesinde muhalefet blokunun muhtemel iktidarında garantili bir ‘’meşru’’ ortak konumu elde etme arayışıyla ilgili olduğu düşünülebilir. 

Son gelişmeler içinde benim anlamlandıramadığım tek olay, Kılıçdaroğlu’nun ve altılı ittifakın kimi üyelerinin aksini düşündüren açıklamalarına rağmen, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 2023 seçiminde Cumhurbaşkanlığına aday olma niyetinden vazgeçmediğini gösteren sözler sarf etmiş olmasıdır. Nitekim İmamoğlu 19 Mayıs’ı kutlama amaçlı mitingde vatandaşlara İstanbul Belediye Başkanı değil de Cumhurbaşkanı adayıymış gibi, ‘’Gelin, geleceği birlikte kuralım. Gelin, bu ülkeyi hep birlikte değiştirelim’’ çağrısında bulundu. Bu durum ’’Devletin içinden’’ bazı odakların İmamoğlu’na bu yönde fısıldadıklarını düşündürmekteyse de, ben bunu güçlü bir ihtimal olarak görmüyorum.  

YORUM EKLE
YORUMLAR
Turkish power
Turkish power - 2 yıl Önce

1)İmamoğlu belediye başkanlığının hakkını vermeden lokmaları çiğnemeye çalışmak yerine yutmaya calistigi için kendini bitirmistir2)Kılıçdaroğlu bu kadar uygun bir zemin olmasına karşın aday olmazsa kendini bitirir aday olursa zaten kazanamaz hadi diyelim pir sultan mezarından çıkıp oy verecek olsa da3)ab nin iki yuzluluklerinden sonra zaten ab işi kimsenin umrunda degil 60 yıldır devam eden sopa havuç itligini kimse sallamiyor4)çözüm geyiği feto zamanında ab ve Abdye iyiydin de olaylar tersine dönünce mi kötü oldun ab ve ABD'yede malum tiplemelerden başka kimse sempati duymuyor5)Kılıçdaroğlu'nun CHP deki ulusalcilari tasfiye edip çözüm sürecine destek göreviyle feto kumpasiyla başa getirildigini herkes biliyor6)saadet tabanı hayatta mahşerin 5lisine oy vermez7)babacan ve Davutoğlu'nun hangi ekip tandansli olduğu babacanin sıcak para bollugunda devletin malını mülkünü peşkeş çektiren ab bakanı olduğunda neler yaptığını Davutoğlu'nun Suriye işinde hillaryin yanında mahcup hayran çocuk havalarını göçmen anlasmalarindaki rolünü Suriye bataginin mimari olduğunu bilen biliyor yani geç bunları anam babam

Turkish power
Turkish power - 2 yıl Önce

Kılıçdaroğlu'nun macasi yiyorsa Tunceli'den Sezgin Tanrıkulu diyarbakirdan aday olsun da CHP den milletvekili seçilsin öyle Çankaya'da sisliden aday olarak akvaryum balığını koy yine seçilir arkadaş CHP Atatürk'ün Ecevit'in chpsi değil onun için hdpden yardım bekler hale gelmistir

Pir Sultan
Pir Sultan - 2 yıl Önce

Erdoganin(Siyasal Islamin)tüm hilelerine rağmen Kilicdaroglu göstermiş olduğu performans alkisi hak ediyor.
Ali Beye katılmıyorum.
BOB es baskanligi Erdogan ve taifesine avantaj sağladı !Sol ve Sag Liberallerin destegini aldi.
Köprünün altından cok sular aktı !Suriye cikmazi,Enflasyon,Insan hakları gaspi vs hükümet bayağı yıprandı.
AB Erdogandan umudunu kesti.Liberaller Kilicdarogluna destek verseydi Türkiyenin önü acilacakti.
Yarinlara umutla bakmaktan baska santimiz yok.

ALİ YILDIRIM
ALİ YILDIRIM - 2 yıl Önce

Türkiye'den yazan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım.Köşe yazınıza istinaden şunları söylemek istiyorum.Şayet Kılıçtaroğlu iktidar medyasının gazına gelip Cumhurbaşkanı adayı olursa Erdoğan ilk turda çok rahat bir şekilde tekrar seçimi kazanır.Çünkü Kılıçtaroğlu 2010'dan beri Erdoğan karşısında girmiş olduğu tüm seçimleri kaybetmiştir.Akıl var mantık var.Türkiye'de neden iktidar medyası sürekli Kılıçtaroğlu Cumhurbaşkanı adayı olmalıdır.Cumhurbaşkanlığı adaylığını en çok Kılıçtaroğlu hak ediyor diye propagandalarda bulunuyor.Hiç düşündünüzmü acaba.Sayın Erdoğan'ı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde zorlayabilecek tek bir aday vardır o da sayın Ekrem İmamoğludur.Yenilenen İstanbul seçimleri bunun en büyük kanıtıdır.Ekrem İmamoğlu yenilen her iki İstanbul seçiminde aslında Ak partinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım'ı yenmemiştir.Aslında sayın Erdoğan'a karşı bir seçim zaferi kazanmıştır.Sayın Ekrem İmamoğlu'nun Türkiye halkında çok büyük bir karşılığı vardır.Özellikle Türkiye'de 2023 yılında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde seçimin kaderini belirleyecek kürt seçmen sayın Ekrem İmamoğlu'nu çok sevmektedir ve çok desteklemektedir.Açık ve net söylüyorum yıllardır sadece CHP'ye oy vermiş ben ve benim gibi milyonlar Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ekrem İmamoğlu dışında Millet ittifakı veya CHP Kemal Kılıçtaroğlunu veya başka bir adayı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday gösterirse sandığa gitmeyeceğiz oy kullanmayacağız.

banner471

banner473