banner564

Korku, din ve erdem

Yirminci yüzyılın önde gelen filozoflarından Bertrand Russell (1872-1970) ‘’Hür Düşüncenin Değeri’’ başlıklı denemesinde 1944 yılında şöyle yazmış: ‘’Kızgın bir Tanrı’dan korkmayı erdem sanan insan çok geçmeden yeryüzü tiranlarına boyun eğmeyi de bir erdem olarak görmeye başlayacaktır.'' 
Bu özlü sözün ilk dersi siyasî hayatla ilgilidir. Düşünür demek istiyor ki, insan bir kere ‘’korku’’nun -bu Tanrı korkusu da olsa- yönlendirmesiyle hareket etmeye başlayınca, bu onda genel olarak öfkeli muktedirleri kızdırmaktan kaçınmak yönünde pasifist bir alışkanlığın oluşmasına yol açar, bu alışkanlık ta politikada kişinin müstebit yöneticilerin öfkesinden sakınmak için boyun eğmeyi seçmesine zemin oluşturur. 
Bu veciz sözde saklı olan ikinci ders, Russell’ın korkuyla ‘’erdem’’ arasında bir ilişki kurulmasının yanlış olduğuna ilişkin imasındadır: Korkuya dayalı eylem ‘’erdemli’’ bir eylem olamaz, çünkü her şeyden önce erdem daima bireylerin gönüllü davranışlarıyla bağlantılıdır.  Erdem ayrıca ahlâkî bir faile atfedilebilir ve ancak özgür olarak hareket eden kişi ahlâkî fail olabilir. Arkadaşlık, yardımseverlik, empati, doğruluk ve dürüstlük, adillik gibi birçok karakter özelliği veya haslet erdem olabilir, ama korkuya dayalı itaat değil. 
Yanlış anlaşılmasın, korkuya dayalı itaatin ahlâken kınanması gereken bir davranış olduğunu ima etmiyorum. İnsanların erdemli olmak için muktedirlerin öfkesinden hiçbir şekilde çekinmemelerinin veya daha da ileri giderek zalim bir güce her ne pahasına olursa olsun karşı koymalarının şart olduğunu söylemiyorum. Dehşetli bir güce karşı koymak genellikle istisnaî bir cesaret işidir ve bunu herkesten bekleyemeyiz. Korkuya rağmen direnmek bir erdem olabilir, ama öyle davranmamak ta erdemsizlik değildir. Korkunun insanları boyun eğmeye sevk etmesi erdemli değilse de, duruma göre sağduyulu bir davranış olabilir.  
Bertrand Russell’dan aktardığım sözün üçüncü bir iması daha vardır. Filozofun (gençlik yıllarımda Türkçesinden okuduğum, bu yazıyı yazmadan önce orijinal [İngilizce] metninden tekrar okuduğum) ‘’Niçin Hristiyan Değilim’’ (1927) başlıklı denemesinde yazdığı gibi: ‘’Din öncelikle ve esas olarak korkuya dayanmaktadır.’’ Semavi dinler insanların ‘’kahhar’’ bir Tanrı’nın öfkesinden ve cehenneminde ebedî olarak yanma ihtimalinden korkmaları üzerine kuruludur. 
Russell ‘’kızgın bir Tanrı’’ derken öncelikle Hristiyanlığın Tanrı’sına işaret etmektedir. (Bu arada belirtmek gerekir ki, bu ‘’kadir-i mutlak’’ ve ‘’intikamcı’’ Tanrı anlayışı bakımından yerleşik İslamî öğreti de Hristiyanlık’tan pek farklı değildir.) Russell’a göre, kiliselerde kurumlaşmış haliyle Hristiyanlık tarihsel olarak dünyadaki ahlâkî ilerlemenin esas düşmanı olmuştur ve halâ da öyledir. Russell’a göre: ‘’Korku vahşetin ebeveynidir, bundan dolayı da vahşetle dinin el ele gitmiş olması boşuna değildir. Çünkü bu ikisinin de temeli korkudur’’ 
Russell ‘’öfkeli bir Tanrı’dan korkma’’nın erdem olmadığını söylerken aslında Hristiyanların ahlâk ile Tanrı’ya -ve dolayısıyla cehennemin varlığına- inanç arasında kurdukları bağlantının yanlışlığını da anlatmak istemektedir. Nitekim ‘’Niçin Hristiyan Değilim’’de dinin insanları erdemli yaptığı düşüncesini, eğer Hristiyan dinine bağlanmazsak hepimizin kötülüğe batacağımız şeklindeki düşünceyi eleştirmektedir. 
İster Hristiyan olsun isterse başka bir dinden, dindarlığın ahlâkın temeli olduğuna ilişkin iddia mantıken de tutarsızdır. Şöyle ki: Eğer bununla cehennem korkusunun insanları kötülükten sakındıracağı kastediliyorsa, burada yanlış bir mantıksal bağlantı kurulmaktadır. Çünkü korkunun insanları kötülükten alıkoymasını gerektiren mantıkî bir neden yoktur. İnsanlar korkudan dolayı, genellikle kötü , nadiren de duruma bağlı olarak, ‘’iyi’’ şeyler yapabilirler. Şu var ki, dinlerin ‘’iyi’’si (dini yaymak için cebir kullanmak, din adına katliam yapmak örneklerinde olduğu gibi) her zaman ahlâkî anlamda iyi olmayabilir. 
Burada ahlâkî bakımdan daha önemli bir problem şudur: Dinin buyruklarının ahlâkî değerlerle uyuştukları varsayımı altında (yani, dinin ‘’iyi’’sinin sahiden ‘’iyi’’ olması durumunda), kişinin doğru eylemi ‘’Tanrı’nın gazabından korunmak’’ veya Cennete gitmek için yapması bir tür alış-veriş olup, kendi başına değer içeren bir davranış değerli değildir. Öyle çünkü bu iradî bir tercihin değil, bir zorlamanın veya tehdidin ürünüdür. Yine de, böyle bir alış-verişin değerini sonucuna bakarak değerlendirilmeliyiz denirse, bunun iyi veya değerli bir sonuç getirip getirmeyeceği konusunda da keşin bir bilgiye sahip değiliz.   
Hasılı, bu yazının başında Bertrand Russell’dan aktardığım vecize ‘’kızgın bir Tanrı’dan korkmayı erdem sayan’’ toplumlarda otoriter rejimlerin yerleşmesini kolaylaştıran bir nedeni gün ışığına çıkarmaktadır.

YORUM EKLE
YORUMLAR
Turkish Power
Turkish Power - 4 ay Önce

Biat kulturuyle cennet tapusu

Kaymakam
Kaymakam - 4 ay Önce

Imami döven Kaymakam Chp li miydi?
Korkuya dayali Ahlak!Ahlak olmadigi gibi,Güvenilirde degildir.
M.Kemal Atatürk.

Bünyamin Akdağ
Bünyamin Akdağ - 2 ay Önce

Harika yazınız için çx öncelikle çok teşekkürler. Bu makalelerin kitap halinde basıldığı (Türkçe) bir kitap var mı Sayın Erdoğan

banner471

banner473