banner564

Korkusuzluk asude bahar ülkesidir bir rinde

 Korkmaktan vaz mı geçsek acaba. 
Ne olacaksa olacak, ne yaşanacaksa yaşanacak. 

 
Belki de ölüp gideceğiz (olabilecekleri) düşünürken, yarın bir trafik kazasında.  
Veya ansızın duruverecek kalbimiz, kuyuların kurumasına daha çok varken. 
Yukarıdaki cümleleri geçen hafta yazdığım, küresel ısınma ile ilgili “Yağmursuzluk Korkusu” adlı yazım üzerine bir okuyucumun yolladığı e-mailden aldım. 
“Sonu gelmeyen kaygılardan bıktım! En iyisi ânı yaşamak. İncirleri yemek, hala yiyebiliyorken,” diye bitiyordu mektup.  
Kafama takıldı bu sözler, çünkü uzun yıllar önce bir Hint düşünürün tesadüfen elime geçen bir kitabını okuduğumdan beri kendime amaç edindiğim belki de en önemli şey korkusuz yaşamaktır. 
Hint düşünür, kişinin her gün kendine şu telkinde bulunmasını öğütlüyordu: 
Korkusuzum, safım, sevgi doluyum, bencil değilim. 
Huzurlu bir yaşam için binlerce başka öğüt arasındaki bu öğüt
bana okuduğum andan itibaren doğru göründü ve yıllarca her gün, bazen günde birçok defa, tekrarladım. 
Temiz ve sevgi dolu olmak, bencil olmamak veya olmamaya çalışmak bana zor gelmedi. Ama korkusuz olmak? O çok zordu. 
Bir defa safım, sevgi doluyum, bencil değilim derken yüz defa  “korkusuzum,” demem gerekiyordu, kaygı ve endişeyi de içine alan korku düşüncelerini aklımdan kovmak için. 
İnsan, korku dokusuna eklenmiş olarak doğar, çünkü onu bekleyen tehlikelerden korunması için korkması gerekir. 
Korku beyinde yaşayan en temel içgüdülerden biridir, beynin en eski ve en derin yerlerinden birinde faaliyet gösterir. Korkusuz olmanın zor olmasının fiziki altyapısı budur. 
Avladığı ve topladığı çağlarda insanın, mantar koparırken elini bir yılana kaptırmaktan veya antilop peşinde koşarken bir aslana yem olmaktan korkması erken ölmemesi için gerekli idi. 
Fiziki tehlikelerin hayata hâkim olduğu o yıllarda korku hayatın bekçisi idi. 
Ama nitelik değiştirmiş ve kapsamını genişletmiş olarak hâlâ öyledir. 
Modern yaşam kendi fiziki tehlikelerini yaratırken korkulacak birçok yeni şey ekledi. Yoksullaşma korkusu, işsizlik korkusu, pahalılık korkusu, kaza yapma korkusu, yaşlanıp acizleşme korkusu, terör korkusu. Terk edilme, sınavı kazanmama, sevdiklerini kaybetme, hapsedilme korkusu. Yağmursuzluk korkusu. 
Ama korkunun ecele olmadığı gibi bunlara da faydası yoktur. 
Korkmak, korkulan şeyi ortadan kaldırmaz, hatta arz ettiği tehlikeyi azaltmaz bile. Yaşam zevkini çalar ve hayatı zehirler. 
Bunun için korkusuzluğun “asude bahar ülkesine” göç etmek gerek. 
Korkunun ilacı korkusuzluktur.     
Korkusuz yaşamak kişinin kendine verebileceği en büyük hediyedir. 

YORUM EKLE

banner471

banner474