İnsan, kötü zamanlara zihnen hazırlıklı olmalı.
Bir şeyler biriktirmeli, bir şeyler saklamalı.
Kemik gömen köpekler, fıstık saklayan sincaplar, arılar ve karıncalar gibi.
Kötü zamanlar mutlaka gelir.
Hazırlıklı olmalı.
Ama olunabilir mi? Nasıl olunabilir?
Kötü zamanları kötü insanlar yaratır.
Yer sarsıntısı, çığ, taşkın, kuraklık gibi doğal afetler ve salgın hastalıklar da zamanı kötü yapar ama değişik bir biçimde. Onlar dünyanın halleridir; doğum ve ölüm, bulut ve yağmur gibi.
Kaderine küfreder, yıkıntılardan uzaklaşır, sağ kalanlarla başka bir yerde, yeni bir hayat kurar insan.
Melanet başka bir şeydir. O, sadece insandan gelir, çoğu zaman tek insandan.
Saltanat kurar, hayatı yıllarca, bazen on yıllarca zindan eder.
İnsan ömrü kadar uzun kötü zamanlar çok olmuştur.
Kongo’da akıl almaz cinayetler ve gaddarlıkla on milyon insanın ölümüne neden olan Belçika Kralı Leopold, milyonları katleden Stalin,
Mao, Pol Pot gibi despotlar, Irak ve Suriye’yi yakan yangını başlatan Bush ve Blair gibi aptallar, bir milleti yıllarca her şeyin çürümekte olduğu bir adaya hapseden Castro gibileri. Amerika’nın keşfinden sonra orada yaşayan yerlilere uygulanan soykırım gibi. Kuzey Kore’de 1950’den beri var olan diktatörlük, Mollaların İran’ı, anarşi yeniği Pakistan gibi.
Hep oldu bunlar. Hep var. Hep olacak.
Konfüçyüsçüler “Hükümet kötü ise dağlara çekil,” diyor.
Taocular “Dağlara hükümet kötü olsa da olmasa da çekil,” diyor.
Ama kaçmak ne kolaydır ne de her zaman çözümdür. Seneca, Milattan Sonra 54-68 yıllarında hüküm süren Roma İmparatoru Neron’un, önce lalası sonra baş yardımcılarından biriydi.
Gözden düşünce biriktirdiği büyük serveti Neron’a bağışladı ve kırsaldaki evine çekildi. Ama emekliliği uzun sürmedi.
Darbe girişimine katıldığı iddiasıyla, İmparator onu kendi eliyle bileklerini kesip intihar etmeye mahkûm etti.
On Altıncı Yüzyıl’da yaşayan Büyük Fransız bilgesi Montaigne’nin önerisi, kötü zamanlarda bir köşeye çekilip susmaktır.
Böyle zamanlarda “dünyayla hasbihal etmek ya kendini tehlikeye atmakla olur ya da yalan söyleyerek,” diye yazdı.
Yalan söylemek istemediği için sustu, Fransa’da, neredeyse hayatı boyunca süren Protestan-Katolik savaşları hakkında fikir beyan etmedi.
Beyhude cesaret bilgelik değildir.
Eski Yunan’da ortaya çıkan ilk feylesoflar dünyayı ve insanın yeryüzündeki yerini anlamaya çalıştılar. Çalkantılar, felaketler, şanssızlıklarla dolu dünyada insan, en iyi nasıl yaşayabilirdi?
Eski Yunan’dan Buda’ya, peygamberlere kadar insan olma haliyle baş etmenin birçok formülü ileri sürüldü.
Ama hangi formülün uygulayıcısı olursa olsun - Montaigne’nin dertlerle dolu hayatında keşfettiği gibi – melanet, insanın peşini bırakmayabilir.
Sanırım herkes kendi feylesofu olmak, yeryüzündeki kısa ömrünü en iyi nasıl geçireceğini kendi tayin etmek durumundadır.
Benim felsefem açık ve kısadır: Zarar verme, zarar görme. Karşılaştığın şansı da şanssızlıkları da hafif bir tebessümle karşıla. İnsana ait olan her şey sana da aittir.
Önümüzdeki bayram mesajımı, Metin Bey’in kıymetli takipçileriyle paylamak istiyorum:
“Dünyada hiçbir şey, karşısındakini kandırdığını sanan bir budalanın sevinci kadar komik değildir.” Haldun Taner (1915-1986)
Siz nasıl isterseniz, bayramınız öyle olsun.
Başta Sayın MM olmak üzere bütün yorumculara sağlık ve sevgi dolu günler diliyorum .