Amerikan Uzay Ajansı NASA’nın Mars’taki araştırmaları ve kâinatın gençlik dönemini izleyen James Webb uzay teleskobu, insanın geceleyin gökyüzüne ilk baktığı günden itibaren kendine sorduğu bir soruyu daha sık sorulur bir hâle getirdi:
Evrende yalnız mıyız yoksa başka canlılar da var mı?
Dünyanın da içinde bulunduğu Samanyolu galaksisinde milyarlarca gezegen olduğu tahmin ediliyor - gezegen, yani dünyamız gibi kendi güneşinin etrafında dönen yuvarlak bir kara parçası.
Dünya nasıl güneşten hayatın yeşermesine müsait bir uzaklıkta ise, yani ne aşırı soğuk ne de aşırı sıcak ise, bu gezegenlerden en az bazıları da dünya ile ikiz olmalı – yani eşit derecede güneşi tarafından yakılmayan veya dondurulmayan, eşit derecede hayata elverişli.
Ama “müsaitlik” oralarda canlılar olduğu anlamına gelmez. Dünyada hayatın nasıl başladığı bilinmediği için başka yerlerde nasıl başlayabileceğini bilmiyoruz. Canlı varsa evriminin hangi aşamasındadır, o konu da karanlıkta.
Evrim tek hücreli yaratıklardan başlayıp milyarlarca yılın geçişi içinde daha karmaşık hayat biçimlerine tekâmül demektir. Bu akış içinde yeryüzünde son aşama, yani en karmaşık, en özellikli organizma, insandır.
Hayatlı başka gezegenlerin de dünya gibi aynı aşamalardan geçtiğini, oralarda da son basamağın insanvari akla sahip bir yaratık olduğunu varsayıyoruz.
Bir başka yaygın varsayım, evren başka akıllı yaratıklar üretmiş olsa bile onlarla karşılaşmamızın çok küçük bir olasılık olduğudur.
Neden?
Çünkü, bir bilim adamın anlatımı ile, “uygarlıklar ileri teknolojiye ulaştıkları zaman kendilerini yok etme eğilimine girerler. Bilgi biriktirdikçe kendini yok etmek kolaylaşır. “
Bu görüş neden yaygındır? Çünkü evrenin başka yerlerinde var olabilecek akıllı yaratıkların bize benzeyeceğini varsayıyoruz: aç gözlü, doyumsuz, saldırgan, empati fakiri, kendi gibi olmayana düşman, gözü başkalarının malında, savaşçı, çevreye saygısız, teknolojiyi öldürücü silah yapmak için kullanan vesaire, vesaire.
Bu mantık yanlıştır.
Bir defa, kendini ve dünyayı sürüklediği yer hesap edilecek olursa insanın akıllı olduğunu savunmak mümkün değildir.
İkincisi, insan bugünkü hâli ile yeryüzünde var olduğu on binlerce yıl süresince bugün olduğu gibi değildi. Avcı ve toplayıcı olarak yaşadığı dönemlerde hayatı paylaşım, eşitlik, doğaya saygı, çatışmadan sakınma üzerine kurulu idi. Şiddet enderdi. Lider yoktu, inanç vardı ama din yoktu.
Bu tarz 250-350,000 yıl devam etti. Şimdi sürdüğümüz hayatın ise 10-15,000 yıllık bir geçmişi var. Yerleşik düzen ve tarıma geçiş ile başladı ve bugün hem kendi hem de doğal yaşamın varlığını tehdit eder bir duruma geldi.
Bu kaçınılmaz bir kader değil idi. Ve bu kaderin evrenin her yerinde geçerli bir kural olduğu doğru olamaz.
Evrenin her köşesinin bizim gibi yıkıcı yaratıklarla dolu olması dayanılamayacak kadar karanlık bir düşünce olurdu.
Belki de her şey bir simülasyondur ! ...
Simulasyon hipotezi dogru ise o zaman uzaylilar kesin vardir. Bizi yaratan icinde bulundugumuz evren simulasyonunu yaratan baska bir evrende var olan yaratiklar olmak zorunda yoksa eger biz bir simulasyonsak bu simulasyonu kim programladi hangi komputerde calisiyor?