Bugün geç uyandım. Aşağıya indiğimde saat ona geliyordu.
Şimdi her zaman bu saatlerde yaptığım şeyi yapıyorum: maillerimi okuyorum – abonesi olduğum yabancı gazete ve dergilerin gönderdiklerini, çünkü hemen hemen hiç özel, yani kişilerden, mail almıyorum. Ve çay içiyorum.
Dışarıda güneşli bir gün var. Az sonra bahçede dolaşacağım. Belki ormana yürüyüşe giderim.
Keyifsizim. Muhtemelen geç kalkmaktan dolayıdır, çünkü keyifsiz olmamı gerektiren herhangi bir şey yok.
Hatırlamadığım tatsız bir rüyanın günüme sızması olabilir bu neşesizlik ama.
Kanıtı olmayan inandığım şeylerden biridir bu – geceleyin gördüğümüz rüyaların o günkü, hiç olmazsa o sabahki, ruh hâlimizi etkilediği.
Uykumda çok rüya görürüm … artık (herhalde yaşlandığım için) uyanıkken rüya görmüyorum bağlamında söylüyorum bunu. Rüya gördüğümü hatırlarım ama rüyaları hemen hemen hiçbir zaman hatırlamam. Bugün gördüğüm bir acayip rüya kırıntısı bunun istisnalarından biridir:
Yataktan kalkıyorum ve odanın Balabayıs’a bakan perdesini açıyorum. Arabam park ettiğim tarlada yok.
“Espasito dönmüş ve beni uyandırmadan arabayı alıp bir yerlere gitmiş,” diye düşünüyorum. Espasito gideli daha iki gün oldu, dönmüş olamaz diye düşünürken uyanıyorum.
Şimdi bunları yazarken saat dördü biraz geçiyor. Servilerin oradan kargaların sesleri geliyor. Bu sesleri seviyorum. Ciyak, çirkin değil. Akşamleyin bir içki için özel kulüplerinde buluşan birkaç arkadaşın sakin ve dostane sohbeti gibi.
Kargaların günü uzundur. Sabah altıya yakın karanlıkta geliyor sesleri, aşağıya doğru uçarken Balabayıs’ın üst başından. Şimdi de geri dönüyor olduklarına göre 10 saat. Ne yapıyorlar yuvalarından on saat uzak. Yemek, seks, grup hâlinde uçmak… Başka?
Niye başka diye soruyorum ki? Yemek, seks ve grup hâlinde uçmaktan başka yapmaya değer başka bir şeye gerek var mı?
Dün gece Netflix’te geçenlerde ölen İngiltere kraliçesi Elizabeth ve yakın ailesinin yaşamları üzerine kurulu The Crown dizisine kendimi kaptırdığım için geç yattım.
Elizabeth iyi bir kraliçe ama kötü bir anne ve kız kardeş idi.
Kraliyet geleneklerine ve başkanı olduğu Anglikan Kilisesi’nin kurallarına ters düştüğü için kız kardeşinin (Margaret), kızının (Anne) ve oğlunun (bugün tahtta olan Charles) sevdikleri insanlarla evlenmelerini (daha sonra boşanmalarını) engelledi. Onları mutsuz hayatlara, yasak ilişkilere mahkûm etti. İçinde lüks içinde yaşadıkları zindanlara kapattı.
Değişen, krallara ve kraliçelere ihtiyacı kalmayan bir dünyada, Birleşik Krallık tahtını saygın ve sevilen bir kurum olarak korumaktı amacı Elizabeth’in. Ve bunu olağanüstü bir görev anlayışı ve kurallara bağlılıkla gerçekleştirdi.
Ama değer miydi yakın ailesinin mutsuzluğu pahasına alınan bu sonuç?
Kraliçe’nin buna cevabı her zaman kesin bir “Evet” oldu.
Ben ise dün gece diziyi izlerken insanların mutsuzluğu aracılığıyla elde edilen hiçbir şeyin değeri olmadığını düşündüm. Ve kraliçenin kız kardeşine ve çocuklarına acıdım.
Ertesi gün neşesiz uyanmamın nedeni belki de buydu.
Sizi keyifsiz kılan Sn. Espasito'nun gidişi rüyası ise eğer, ne yapılması gerektiğini bildiğinizi bildiğimizi, okur ailenizin en eski üyelerinden biri olmaktan sağladığımı düşündüğüm hakla burada hatırlatmamı nezaketsizlik addetmezsiniz sanırım. Ve mail adresinizi bilseler, okurlarınız size mail atarlar. Yalnız değilsiniz. Okurlarınız ve Sn. Espasito var. En iyi dileklerimle.