banner564

Kürt sorununu baskıyla çözemezsiniz

Geçen hafta Türkiye siyasetinde birbiriyle ilişkili iki dikkate değer gelişme yaşandı: Kocaeli milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesi ve Halkların Demokrasi Partisi’ne karşı kapatma davası açılması. Gergerlioğlu’nun HDP milletvekili olması iki olay arasındaki bir bağlantı noktası olmakla beraber, besbelli ki, Gergerlioğlu’nun iktidar partilerinin husumetini çekmesinin asıl nedeni başkadır. 
Gergerlioğlu iktidarın hedefindedir, çünkü özellikle milletvekili seçildikten sonra bütün Türkiye’de insan hakları ihlâllerinin sıkı ve ısrarlı bir takipçisi oldu ve hiç yılmadan iktidarın zulmünü deşifre ederek kamunun ilgi odağına yerleştirdi. Bu durum ise görünürde MHP’nin temsil ettiği ‘’Devlet’’i, ama belki daha da fazla AKP’yi rahatsız etmektedir. Gergerlioğlu’ndan AKP ve lideri özellikle rahatsız olmaktadırlar; çünkü hem içten içe zulümlerinin farkındalar, hem de günahlarını yüzlerine vuran Gergerlioğlu da kendileriyle aynı İslâmî referanslara sahiptir. 
Öte yandan, HDP’ye kapatma davası açılması ve yüzlerce üyesine siyaset yasağı istenmesi de şaşırtıcı değil. Daha öncede birkaç defa yazdığım gibi, ‘’Türk Devleti’’ baştan beri ‘’Kürt sorunu’’ diye bir siyasî sorun olduğunu kabul etmiyor; çünkü aslında Kürtlüğü, Kürt kimliğini tanımak istemiyor. Devlete ve partilerine sorarsanız, Türkiye’nin ‘’Kürt-kökenli’’ yurttaşlarla ilgili yegâne sorunu PKK terörüdür, terörle de ancak silâhla baş edilir. 
Onun için, Türkiye şimdiye kadar Kürt kimliğine atıf yapan her oluşumu ve hareketi, bu arada ve özellikle de Kürtlerin temsil gücü ve aktivite bakımından öne çıkan siyasî hareketini polisiye tedbirlerle yıldırmayı ve nihayetinde yargı eliyle sona erdirmeyi hedefledi. Onun içindir ki, HDP’lilere yönelik devlet baskısının tipik tezahürlerinden olan polis baskınları epey bir zamandır vaka-yı âdiye halini almıştır. 
Nitekim son kapatma davasına eşlik eden güncel operasyonları saymazsak, geçen Haziran’dan bu yana sırf benim yazılarıma yansıyan dört büyük operasyon tespit ettim: (1) 28 Haziran’da polis Demokratik Toplum Kongresi binasına ve birçok eve baskın düzenleyerek çok sayıda kişiyi gözaltına aldı; (2) Eylül ayının son günlerinde de sabahın erken saatlerinde polisin yaptığı benzer bir baskınla çok sayıda HDP ileri geleni gözaltına alındı; (3) Kasım ayının sonlarına doğru yine Diyarbakır’da yine demokratik Toplum Kongresine yönelik polis operasyonunda 2o kadarı avukat olmak üzere 100 civarında kişi gözaltına alındı. 
HDP’ye kapatma davası açılması bu olaylar silsilesinin mantıkî uzantısı ve son halkasıdır. Öyle anlaşılıyor ki, kesin gibi görünen partinin kapatılması kararına bağlı olarak yüzlerce kişiye siyaset yasağı getirilecektir. Ayrıca, hâlihazırda davaları derdest olan ve önümüzdeki haftalarda yapılacak operasyonlarda gözaltına alınıp yargıya taşınacak olan diğerleriyle birlikte sayısı binleri bulacak olan önde-gelen HDP’li siyaseten etkisiz hale getirilecektir. Bu arada PKK’ya yönelik operasyonların hız ve yoğunluk kazanacağı da tahmin edilebilir. 
Görünüşe göre, Devlet ve MHP-AKP bloku, yeni bir siyasî harekete öncülük edebilecek tecrübe ve donanıma sahip bütün elemanlarının bu şekilde devre dışı bırakılmasından sonra Kürt siyasî hareketinin bir daha ayağa kalkamayacağını hesap etmektedir. Heyhat, Türkiye bu hesabın tutmayacağını, tutmasının mümkün olmadığını idrakten aciz ve tecrübelerden ders almayan bir devletlû ve siyasetçi tayfası tarafından yönetilmektedir. Bunlar, HDP ve diğer Kürt siyasî hareketlerinin sahici bir toplumsal talebin değil de, Kürtleri ‘’yanlış bilinçlendiren’’ aktivist bir öncü aydın grubunun eseri olan sun’î oluşumlar olduklarını varsaymaktadırlar. 
Bu yanlış hesabı yapanlar bu meseledeki asıl aktörün bir grup ‘’türedi’ Kürt siyasetçi veya provokatör’’ olmadığını; öyle veya böyle ‘’Türk devleti’’ne psikolojik olarak yabancılaşmış, ayrı bir siyasal-kültürel kimlik (Kürt kimliği) bilincine sahip olan sosyolojik bir gerçeklik olduğunu ya kavrayamıyor, ya da bile bile görmezlikten geliyorlar. 
Ne var ki, artık Kürt sorununu ne yok sayabilir, ne de polisiye tedbirlerle çözebilirsiniz. Kürtler kapatılan partinin yerine yeni parti veya partiler kurarak veya bağımsız adaylarla yine parlamentoya girebilir ve bölgedeki yerel yönetimleri kazanabilirler. Şu veya bu şekilde ama pekalâ barışçı yollarla siyasî-kültürel taleplerini dile getirebilirler. Türkiye’nin muktedirleri iç barışı tümden dinamitleme çılgınlığına sapmadıkları sürece, hâlihazırdaki akıldışı baskı politikasını aralıksız olarak sürdürseler bile Kürt sorunu bitmeyecektir. 
Ey Devlet seçkinleri ve Devlet yanaşması siyasetçiler! Akılsızlığınızın ve siyasî basiretsizliğinizin faturasını bütün bir topluma ödetmeye hiç hakkınız yok! Çocuklarımız da sizin kurbanlık koyunlarınız değildir!  

YORUM EKLE

banner471

banner474