Hayattaki en basit ve masum zevk-lerden biri ateş yakıp karşısında oturmaktır. Her gece yaparım bunu.
Evin alt katındaki salon, kemerlerle ikiye ayrılır.
Bir bölümü evin orijinal hâlinde ha-vuzdu. Balabayıs’tan akan yağmur suyu yol kenarındaki arklardan taş duvardaki deliğe girip bu havuza akardı. Havuz dolunca su taşıp baş-ka tarlalara ve evlere devam ederdi.
O arklar yeni evler yapılırken dol-duruldu. Şimdi su evimin yanından akıp nereye giderse oraya gidiyor.
Salonun diğer bölümü ahırdı. Şömi-ne oradadır. Odunlar şöminenin yanındaki eski bakır kazanda du-rur.
Kalorifersiz ev bütün gün soğuktur, ama soğuk Akdeniz soğuğu olduğu için o kadar soğuk değildir. Benim için, diyeyim.
Geceleyin yakarım şömineyi. Önce eski bir gazetenin sayfalarını top top yapıp şöminenin demirinin üze-rine sıralarım. Onların üzerine bir demet ince dal koyarım. Onların üzerine kalınca birkaç dal yerleştiri-rim, onların da üzerine birkaç kü-tük.
Hepsi kuru olduğu için gazeteleri tutuşturunca ateş hemen parlar. Birkaç dakika şöminenin önünde dönüp vücudumu ısıttıktan sonra karşısındaki koltuğa oturup alevleri gözlerim.
Ateş iyice yanıncaya kadar başında durmak gerekir, çünkü bir kütük yuvarlanıp evi dumana boğabilir. Çam gibi çıralı, servi gibi hava de-likli odunların kıvılcım fırlattığını da hesaba katmak gerek.
Odun ne kadar kuru ise o kadar iyi yanar. Ama tamamen de kuru ol-mamalı çünkü o zaman da hemen yanıverir. Nasıl ölçülür fikrim yok ama, yüzde 15-20 rutubet ideal imiş.
Islak odun yakmak zordur, ortalığı dumana boğar, ateşi de hep söndü sönecektir.
Adada bulabileceğiniz en iyi şömine odunu zeytindir ama zeytini yak-mak için kesmek cinayettir. Şanslıy-sanız belki budanan bir zeytinin odununu bulabilirsiniz.
Harnıp odunu da çok iyi yanar ama onu kesmek de cinayettir. Daha sık bulunabilen narenciye veya okalip-tüs odunları pek tutulmaz.
Kuru harnıp dalı çok kolay yandığı için ateş başlatıcı olarak idealdir. Ama kuru çam dalı kadar değil.
Bu sene daha yapmadım ama her kış ya yalnız ya da bir misafirimle ormana gidip yerde düşmüş kuru çam dallarından toplarım.
Birkaç senedir odun bakımından şanslıyım. Bir arkadaşım kira olarak aldığı odunu kitap karşılığı bana yolluyor. Eşi temizlik konusunda çok titiz olduğu için şömineyi devre dışı bırakmasını istemiş. Ben olsam şömineden vazgeçmek yerine boşa-nırdım, ama belli ki o benden daha sağlam bir erkek.
Ateş, insanın ilk ve en önemli dos-tudur. Avlayarak ve toplayarak ya-şadığı yıllarda onu ısıttı ve vahşi hayvanlardan korudu. Pişirilmeden yenemeyen veya yenmesi zor olan gıdaların yenmesini mümkün kıla-rak besin gamını büyüttü. Geceleyin çevresinde dans ederek ve üzerin-den atlayarak ruh âlemlerine yolcu-luk etmesini sağladı.
Şömineyi yaktığımda insanın ilk büyük buluşunu ve bugüne kadar hâlâ süregelen bir işi tekrarlıyorum. Ocaktan üstüme gelen ısının bir kısmı bunu bilmekten geliyor.
21 Ara 2021
İnanmak zor MM’siz iki yıl geçtiğine. İyi ki siz okuyucuları hep buradasınız. Yorumlarınızla acıma yoldaş oldunuz. Daha da önemlisi, onun anılarını yaşattınız, yaşatıyorsunuz. Sizlere ne kadar minnet duyduğumu ifade edemediğim için sadece teşekkürlerimi sunabiliyorum.
O da özeldi, okuyucuları da. Ve ben onu da, sizleri de tanıdığım için çok mutluyum…
Sizin de buraya yazmanız o kadar değerli ki Espasito. Siz de ne kadar özel bir insan olduğunuzu gösteriyorsunuz. Biz de size teşekkür ederiz burada olduğunuz için. Ayrıca O’nun yazılarını yayınlamaya devam eden Diyalog Gazetesi’ne ve yorumları ile MM’nin anısını yaşatan ve bu köşeye hayat veren okuyucularına çok teşekkürler.
Biz teşekkrü ederiz size,
Siz de iyi ki varsınız Espasito. Metin Bey’in yakınlarından okuyucularla bağ kuran sadece siz oldunuz. Burada Metin Bey’in anısı yaşatılmaya çalışılıyorsa, okuyucuların ve sizin sayenizdedir. Çok teşekkürler burada olduğunuz için… Diyalog gazetesine de yazıları yayınladığı için ve bugünlerde de tekrara düşmediği için teşekkürler.
İki yıl nasıl mı geçti? MM'nin yazılarıyla ısınarak. Hep yanan bir şömine gibi bu köşe...