
Bir gün incirin yere değen dallarını kesip kısaltmış, kesilmiş saç gibi ağacın etrafına düşen dalları topluyordum.
Kestiğim dallardan biri yere değmişti. Oturduğu yerde, yoncaların altında, kök çıkarmaya başladığını gördüm. Zamanla ikinci bir incir ağacı olacaktı.
İncir bir şekilde yere dokunduğunu, bunun ona yeni bir ağaç doğurma fırsatı verdiğini anlamış, yerle temas eden hücrelerine kök olma komutu vermişti.
Ağaç, dal hücrelerine kök hücresine dönüşme komutunu nasıl vermiş, onların bu komutu uygulamalarını nasıl sağlamıştı?
O hücreler bu komutu nasıl almış ve nasıl görev değiştirerek dal hücresi iken kök hücresi olmuşlardı?
Yere değen dallarını çoğalmak için kullanan birçok bitki var. Yasemin mesela bunlardan biridir. Çam, değil ama. O sadece kendi tohumlarından ürer. Belki dalları yere değmediği içindir. Belki sadece dalları yere değen bitkiler, incir gibi zıplayarak çoğalır.
Aklımda bunlar, dalın köklü kısmını yerden çıkardım ve ucundaki tomurcukla beraber bahçede yeni bir incir ağacına ev sahipliği yapabilecek boş bir yer aradım. İncir ağacından 15-20 metre uzaklıkta bir yer seçtim. Otları ayıkladım, toprağı eşeleyip gömdüm, incirin yeni bir ağaç yaratma planını, planladığı yerde olmasa bile, tamamladım.
Yedi sene önce oldu bu. Eğer yerini severse fidan güneş ışığı, su ve karbondioksit yiyerek büyüyecek boy atacak, yaprak verecekti. Birkaç sene sonra meyve vererek beni, kuşları, arıları, karıncaları ve bir sürü başka yaratığı doyuracaktı.
Toprağa attığınız bir tohum filizlenince içindeki bazı hücreler kök, bazıları sap olur. Sap uzar ve yaprak vermeye başlar. Yaprağı meydana getiren hücrelerin bazılarının görevi fotosentez, yani güneş ışınlarını gıdaya çevirmek, bazılarının ise teneffüs etmektir. Her hücre ne olacağını bilir.
Nasıl?
Bunları düşününce insan neden hayatını doğaya (Buna isteyen Tanrıya da diyebilir) uygun yaşayarak, gönlü ona sevgi ve saygıyla dolu olarak geçirmez diye merak ediyorum.
İncir insan için nefis bir yaz yemişidir, incir ağacı için binlerce tohum içeren bir kese. İncirlerin olgunlaştığını ilk kuşlar keşfeder.
İncir lezzeti ile insanı ikna ederek onu yetiştirmesini, neslini ilerletmesini garantiledi. Kuşları baştan çıkararak tohumlarının geniş alanlara dağılmasını sağladı. Ağzı ve dili olmayan rüzgâr bu işi bedavaya yapıyor.
Yerinden kalkıp dolaşması mümkün olmayan bir canlı için fena taktikler değil.
O fidancık ne yazık ki tutmadı. Neden bilmiyorum. Sanıyorum bahçenin o tarafında toprak sığ ve kireçli. Oralara ektiğim beyaz kayısı da olgunlaştıktan sonra esrarengiz bir biçimde kurumuştu.
Ama toprak bitkisiz kalmaz. Havayı dolduran, bazıları uçarken gözle görülmeyecek kadar küçük, bazıları bakmadığımız için görmediğimiz sayısız tohum boş bulduğu her yere konup hayatını devam etmeye girişir. Beton tuğlalarının arasında çıkan bu gelincik gibi...



Ege’de Rumlar zeytinliklere incir ağacı diker, meyvesi olgunlaşan incir, zeytin sineğini kendine çeker ve böylece zeytin doğal yollarla korunmuş olurmuş. Sonbaharda, yapraklarını dökmeyen zeytin ağacının yemyeşil görüntüsü arasında yapraklarını döken incirin; sarı, yeşil, kızıla çalan tonları insana, zeytin sineğini çekmek gibi faydalı bir iş yapar ve görsel bir şölen sunar. Yine önceki zamanlarda (ne yazık ki eskiden), incir zamanı, incirin kabukları tek tek elle soyulur, bir el makinesinde çekilir ve çekilen bu karışım odun ateşinde pişer, güneşte kurutulur ve uzun kış geceleri icin doğal bir tatlı olurmuş. Ve ne güzel ki, bu ağacın meyvelerini yememize az kadı. Ne mutlu dalından koparıp yiyebilene...
Hangi kaynaga göre engellemez diyorsunuz? Tarim bakanligi engelledigini resmi olarak acikliyor.
Bu doğru değil. İncir ağacı zeytin sineğini önlemez!!!