Pencere pervazında küçük bir sinek yatmış can çekişiyor.
Kanatlarını açmaya çalışıyor. Uçup gitmek, eskisi gibi olmak istiyor. Ama beceremiyor.
Gayreti, ağırlık kaldıran bir atletin gücünü aşan bir ağırlığı birkaç santim kaldırması ve pat diye yere atması gibi.
Birazdan kıpırtısızlaşacak. Açık pencereden bir esinti gelecek, onu yere süpürecek. Bu onun son uçuşu olacak.
Sineğin kanatlarını açmaya çalışmasını ölüme karşı koymak olarak değerlendiriyorum. Takatten düşmesini, yerinden kalkamamasını, kanatlarını açıp eskisi gibi uçamamasını yaklaşan ölümünün işaretleri olarak algıladığını, ölümü geri itmek istediğini düşünüyorum.
Onun yerinde ben de aynı şeyi yapardım.
Bugüne kadar ölümle karşılaştığında kaçmayan, kaçamaz da yenilirse hayatta kalmaya çalışmayan bir yaratık görmedim.
Bu da hayvanlarla insanların aynı tohumun ürünü olduklarına, aralarındaki farklılıkların öz değil, derece farkından kaynaklandığına olan inancımı güçlendiriyor.
Sinekçik ömrünün bir veya birkaç gün olduğunu bilmeyebilir. Ama bir ömrü olduğunu biliyor. Bu ömrün sona ermeye başladığını ve sona ermesini istemediğini de.
Ölüm düşüncesi sineğe de bana da bütün hayvanlara da sevimsizdir.
Fransız feylesof René Descartes (1596-1650) hayvanlar hakkında varsayımlara dayanan, ama bugün bile kabul gören düşünceler ileri sürerek hayvanlara büyük zulüm yapılmasına katkıda bulundu.
Descartes’e göre hayvanlarda konuşma yeteneği yoktur çünkü düşünme yeteneği yoktur. Mantık da yoktur. Bunlar olmadığı gibi şuur da yoktur. Hayvanlar beyinsiz makinelerden, otomatik olarak çalışan varlıklardan başka bir şey değildir.
Peki, servinin tepesinde oturan ve bahçeye sakin ötüşler yollayan karga neden ben dışarı çıkıp üzerinde durduğu ağaca doğru yürümeye başladığımda ötüşünü hırçın ve kızgına çevirdi?
Çevredeki kargaları bahçede artık tehlikeli bir yaratığın bulunduğu konusunda uyarmak istediği için.
Onun ötüşü bir dildir, karga dili ve o dilde kelimeler olmasa da aynen kelimelerin işlevini gören sesler var.
Herhangi bir dilde konuşulan herhangi bir kelime ses değil de nedir?
Karganın kargalığını yapması için fazla ötüşe, yani kelimeye ihtiyacı olmadığı için repertuarı küçüktür. Aklı olmadığı veya kendiliğinden kurulan bir makine olduğu için değil.
Bir başka şey daha var: Karga neden en uzun ağaçlardan birinin tepesinden gözetliyor bahçeyi?
Orası en geniş görüş sahasını sunduğu için. Bunu kavramak için az da olsa biraz akla sahip olması gerekmez mi?
Yeryüzünde yaşayan sayısız yaratıktan birisiyiz sadece.
İnsanın bazı yeteneklerinin diğer yaratıklara kıyasla daha güçlü olması insanı üstün yapmaz. Sadece değişik yapar.
Bunu daha önce yazmıştım ama o kadar korkunç ki bir daha yazmak istiyorum:
Descartes hayvanlara dair tezlerini kanıtlamak için bir kediyi pencereden dışarı fırlatmış. Kedinin düşerken attığı dehşet çığlıklarını “mekanik tepkiler” olarak değerlendirmiş.
Bunun yarım bir deney olduğunu düşünüyorum.
Tam olması için kedinin ardından uyarılmadan Descartes de pencereden fırlatılmalıydı. Sonra düşerken attığı dehşet çığlıkları kedininkiyle karşılaştırılmalıydı.
Ne sonuca varılırdı sizce?
27 May 2021



Benden önce 4 okuru okumuş MM'nin yazısını. Ben 5. oldum. Diyalog uzun süre sallapati yaptığı işi düzeltti. Artık özenle seçiyor yazıları. Ruhunuz şad olsun Metin Bey.