banner564

Mesarya’da bir yürüyüş

Çoktandır Mesarya Ovası’nda yürümemiştim. 
“Yarın Ercan Havaalanı ile hudut arasındaki köylere gidelim,” dedim arkadaşıma telefonda. “Güzel bir yer bulup yürürüz, öğleyin de bir yerde durup bir şeyler atıştırırız.”
Larnaka’da biten tenha bir yoldur önerdiğim yol. Kenarında gençlerin çoktan terk ettiği birkaç tahıl köyü vardır. Hiçbirinde pek bir güzellik yoktur ama herkes sahillere ve şehirlere kaçtığı için çevre bozulmamıştır, diye düşündüm. Bir de bu mevsimde köylerin çevresindeki ovanın kır çiçekleri ve göçmen kuşlarla dolu olması lazım.
Sabah ile öğle arasında bende buluşup yola çıktık, ama havaalanı sapağına geldiğimizde arkadaşım fikir değiştirdi. 
“Düz devam edip güney yerine kuzey Mesarya’da yürüyelim, sonra Boğaz’da bir lokantada balık yeriz.” 
Birkaç günden beri canı sıkkın olduğu için onu kırmadım. Diğer yöne başka zaman yine giderdik. Ovanın kuzeyi ile güneyi arasında pek fark yoktu zaten.
“Bugün sen ne istersen onu yapacağız,” dedim.
 
Papatyalar ve gelinciklerle dolu tarlalar hayal ediyordum ama bulamadık.  Birçok yerde yol kenarlarında bile çiçek yoktu. Tarlalar kıt yağmur nedeniyle bodur kalmış arpa ve buğdaylarla doluydu ama aralarında eskiden olduğu gibi papatya, gelincik, arpa çiçeği göremedik. 
Arabayı yol kenarında rasgele bir yere bıraktım. İnip toprak bir yoldan yürümeye başladık. 
İnşaatların, kaldırımların, tarım ilaçlarının soykırımına uğrayan kır çiçeklerinin sığınabileceği tek yer olarak tarla ve yol kenarları kaldı. 
Yürürken anladım ki bu sığınak da yok olmak üzere.  Bazı tarlaların kenarında sarı papatyalar vardı, evet, ama bazılarında da yoktu.
 
Etraf insansız ve hayvansızdı.
Her şeye rağmen çevre güzeldi. 
Güneşliydi, serin, hoş kokan bir rüzgâr esiyordu. 
Beşparmaklar’ın eteklerine kadar uzanan tarlalardaki ekinler on bin yıl önceki gibi rüzgârda dalgalanıp duruyorlardı. 
Dağın eteğine yuva kurmuş, adını bilmediğim bir köyün beyaz evleri görünüyordu.
İki keklik kalkıp hızla uzaklaştı.
Bir saat kadar yürüdük ama çiçekleri kaybettirilen toprağın asık suratlılığı tadımızı kaçırmıştı.
“Acıktım,” dedi arkadaşım. “Kaplıca’da iyi bir balık lokantası varmış oraya gidelim.”
 
Gene program değiştirmişti. Ama program kimin umurundaydı? 
Kaplıca’ya gitmek için geri dönüp dağın arasındaki geçitten kuzeye, sahile gitmemiz gerekiyordu.
Arabaya doğru yürürken yerde yol kenarına atılmış boş zirai ilaç kutuları gördük: Grams. Colony 25 WP. Pugna 69 EW. Sahilleri çimento mahvetmişti, tarlaları bunlar.
Deniz kenarındaki büyük lokantada dolu üç dört masa vardı. Karagöz ve mercan ısmarladım. Arkadaşım rakı istedi.  
Yemekleri beklerken aklımız hâlâ çiçeksiz tarlaların arasında dolaşıyordu. 
“Lâpsana bile bırakmadılar,” dedi. 
 
“Para etmeyen hiçbir şeyin değeri yok,” dedim. “Hiçbir şey kalmayacak. Onun için bunları hiç düşünme. Keyfimize bakalım.”
Başını salladı. 

YORUM EKLE
YORUMLAR
Ali ozdemir
Ali ozdemir - 3 yıl Önce

Yesil kıbrıs ne hale gelmis

ruh ikizi
ruh ikizi - 3 yıl Önce

Kıbrıs’ta keklik olmasına sevindim.

Velı
Velı @ruh ikizi - 3 yıl Önce

ŞİMDİLİK var.

Faruk Ercan
Faruk Ercan - 3 yıl Önce

Keklik kalması hoş.

Melek
Melek - 3 yıl Önce

Kibris'a hic gitmemis biri olarak yürüdügünüz yerlerden bir fotograf görmek isterdim. Güzel bir yürüyüs, kir cicekleri olmasa da.

banner471

banner474