banner564

Milet’ten haberiniz var mı?

Milet, Ege Denizi’nin yakınında, Menderes Nehri’nin ağzına kısa bir mesafede antik bir Yunan liman kentidir.
 
 
Kalıntıları Anadolu’daki eski Yunan kentlerinden turistler tarafından en az ziyaret edilenler arasındadır.  
 
 
Ören yerlerine meraklı olmakla beraber ben de oradan birçok defa durmadan gelip geçtim. Çünkü Milet’in ne kadar önemli olduğunu bilmiyordum. Carlo Rovelli adlı İtalyan fizikçinin Gerçeklik Göründüğü Gibi Değildir kitabını okurken öğrendim.
 
 
Meğer Milet, Milattan Önce Yedinci ve Altıncı Yüzyıllarda, Atina ve Sparta’nın altın çağlarından önce Yunan’ın en önemli kenti idi. Atina’dan ve Efes’ten önde idi. 
 
 
Milet’in yüze yakın kolonisi vardı ve önemli bir ticaret merkezi olmuştu. Ama antik Yunan kentleri arasında onu 
en parlak yapan bunlar değil felsefenin, yani modern düşünce ve araştırma yönteminin doğduğu yer olmasıdır.
 
 
Mezopotamya’dan kervanlar ve Akdeniz’in her yanından gemiler Milet’e uğruyordu ve değişik milletlerden insanlar orasını birçok değişik tarz düşüncenin karıştığı yer yapmıştı. Muhtemelen bunun yarattığı dinamizmin sonucu olarak Milattan Önce 550 yıl civarında Milet’te yeni bir düşünce biçimi gelişti. Dünya ile ilgili soruların soruluş şekli ve bunlara verilen cevaplar değişti.
 
 
Dipsiz zamanın bir yerlerinden başlayarak insanlar kendilerine dünyanın nasıl var olduğunu, nelerden meydana geldiğini, düzeninin ne olduğunu, doğal fenomenlerin neden oluştuğunu sorageldiler. 
 
 
Binlerce yıl boyunca Kuzey Amerika’dan Amazonya’ya, Afrika ve Avustralya’ya kadar her yerde bu sorulara verilen cevaplar birbirine çok benziyordu. Dünya tanrılar, ruhlar, mitolojik yaratıklar, büyülü yumurtalar veya benzer hayali şeyler tarafından yaratılmıştı. Amerikan yerlilerinin, eski Mısırlıların, Aborjinlerin yaradılış öyküleri aynı minval üzere idi.
 
 
Çağımızdan 2500 sene kadar önce Milet’te Thales (MÖ 624/623- MÖ 548/545), öğrencisi Anaksimenes (MÖ?- MÖ 525), Hekataios (MÖ 550- MÖ 476) ve oğrencileri varlığa değişik bir gözle bakmaya başladılar. 
 
 
İlk defa dünyayı tanrıların yarattığına inanılmamaya başlandı. 
 
 
Bu tarz dünyanın sırlarını mitoslar ve fantezilerde görmek yerine, gözlem ve mantığa dayalı araştırmalarla anlamaya çalışmaktı. Bilimsel düşüncenin ilk şafağı dünyayı bu şekilde aydınlatmaya başladı.
 

Milet felsefenin beşiği idi. Ama felsefe o zamanlar bugünkü anlamında değildi. Fizikten coğrafyaya, kozmolojiden biyolojiye, ahlaktan sosyolojiye bütün bilim dallarını içine alan, çok kapsamlı bir düşünce, araştırma ve spekülasyon dalı idi.
 
 
Milet doğuş hâlindeki Yunan medeniyeti ile eski Mezopotamya ve Mısır’ın imparatorluklarının kesiştiği yerdeydi. Ama tek avantajı bu değildi. Orada sarayların, despotların, yasaklayıcı dinlerin, ruhban sınıfının olmaması özgür ve cezalandırılma korkusuz düşünceyi özendirdi. 
 
 
Bugün Milet aynı yerde. Ama onu felsefenin beşiği yapan bu öğeler nerede?  


Neden geri olduğumuzun başka bir açıklamasını aramaya gerek var mı?


 

YORUM EKLE
YORUMLAR
Üsküdarlı
Üsküdarlı - 1 yıl Önce

Demek bize bir Milet İttifakı lazım :-)

Eylül Eylül
Eylül Eylül - 1 yıl Önce

Bu kadar geri kalmışlık yerleştiğine göre; bari taş devrinin özgürlüğüne kadar gitseydik :)) Gelişmişlik yaşamımıza yansımıyorsa ne anlamı var medeniyetin. İnsanlar artık düşündüğünü konuşamadığı gibi düşündüğünü yaşayamıyor. Yeni moda başka ülkelerden gelen turistlere lojistik destek sağlayan; karın tokluğuna şüküre inanmış bir toplum. Teşekkürler sayın Münir sayenizde, Milet’i araştırıp bilgi hanemize yeni katkı sağladığınız için…

Beyhan Alkan
Beyhan Alkan - 1 yıl Önce

Babamın memur olması nedeniyle sık sık yer değiştirmek zorunda kaldık, bu da bize farklı şehirler, farklı coğrafyalar ve onlara ait anılar biriktirmemize vesile oldu.Dönem dönem kaldığımız yerlere gidip geçmişi yad ederim fakat anılarıma ait hiç bir yeri, hatta dereleri bile yerinde bulamamak bende acaba yaşadım mı hayal mi gördüm? Sorusunu canlandırır.Bu nedenle ören yerleri bende fazlasıyla aidiyet duygusu yaratır.Taşlara oturup, binlerce yıl önce yaşamış atalarımın dokunduğu taşlara dokunmak, varlıklarını hissetmek, ben de buradan geçiyorum gidenlere selâm olsun diyebilmek huzurunu yasarım.
Birkaç ay önce Atina Akropolünde dolanırken bir görevliye;Antik Grek heykelleri çırılçıplak betimlenirken daha sonra giyindiler mi? Sorusunu sordum adam gülerek, Antik Grek halkı önce oniki tanrıya tapıyordu, tanrılar çırılçıplak ve özgürdü tıpkı her insanın doğarken olduğu şekilde, felsefe yaparken de bedenleri gibi fikirleri de hür olmalıydı dedi ve Antik Grek düşüncesine en büyük zararı Hıristiyanlığın kabulünün verdigini, çıplak heykellerin kırılıp yerine aynısının giyimli hali konduğunu bunun da düşünce üretme sistematiğini bozduğunu söyledi.
Ben yine insan olarak ören yerlerinde aidiyet duygusu yaşıyorum.

Faruk Ercan
Faruk Ercan - 1 yıl Önce

Teşekkürler MM.

Ruh İkizi
Ruh İkizi - 1 yıl Önce

Elinize sağlık Üstadım.
Son iki cümle her şeyi ifade etmiş.
İbn-i Haldun, “Coğrafya kaderdir.” diyor. (1332-1406)
Gaflet uykusuna yatıp nasıl da benimsemişiz.
Oysa Coğrafyamızın altı üstü bilim, sanat, kültür fışkırıyor.
Öyle oluyor İşte, “Suç samur kürk olsa kimse almaz üstüne.”
Ne suçu var Coğrafya’nın?
Binmişsin bir alamete, apaçık gidiyorsun kıyamete!

Nick
Nick - 1 yıl Önce

Teşekkürler Metin Bey.

Ruh İkizi
Ruh İkizi - 1 yıl Önce

Teşekkür ederim Sayın Ege’de Bir Sahil Kasabası. Hemen bakacağım.

Turkish power
Turkish power - 1 yıl Önce

Vay Yusuf Yusuf atma bunalimlari macayi kurtarmanin yolunu tanrıyı reddetmekte mi buluyorsunuz eeee bu da psikolojik savunma mekanizmasıdır ama paçayı kurtaramayacak hiçbir fani


banner471

banner474