banner564

Mozart’ın ölümü

Wolfgang Amadeus Mozart, 1791 Aralığının beşinci günü, gece, bire beş kala öldü.
 
Otuz beş yaşındaydı.
 
İki aydan beri hastaydı. Elleri ve ayakları şişmiş, sokağa çıkamaz olmuştu. Sevgili kanaryasının ötüşlerine bile tahammül edemiyordu. Kuşun kafesini yatak odasının yanındaki odaya, sonra daha uzağa taşıdılar.
 
“Dilimde ölümün tadını hissediyorum,” dedi, ziyaretine gelen baldızına.
      
Birisinin onu zehirlediğinden şüphe ediyordu.
 
Viyana’nın yeteneksiz ama saraya yakın olduğu için çok para kazanan bestecilerinden Antonio Salieri (1750-1825), Mozart’a zehir verdiğini itiraf etti. Ama ölüm döşeğinde ve sayıklıyor olduğundan ona inanan olmadı.
 
Mozart’ın zamanında, asillerin gözünde besteciler ve müzisyenler hizmetkârlarla aynı düzeyde idi. Konser verecekleri saraylara arka kapıdan alınıyorlar,  saray çalışanları ile beraber yemek yiyorlardı.
 
Bir bestecinin rahat bir hayat sürmesinin tek yolu, bir kral veya prensin özel orkestrasının şefi olmak, düzenli maaşa bağlanmak, onların eğlenceleri, özel günleri için beste yapmaktı.
 
Asillere ve çocuklarına enstrüman dersi vermek bir başka büyük gelir kapısıydı.
 
Saray ortamında yaltaklanma, tertip, çoğu zaman yeteneğin önüne geçiyordu.
 
Mozart öyle şeylerin adamı değildi. Çocuksuydu. Dobraydı. İçtendi. Entrikayla alâkası yoktu.
 
Ve yeteneğine güveniyordu. Dört-beş yaşından beri beste yapıyordu ve ilk konser turuna altı yaşında çıkmıştı.
 
1781’de, 25 yaşında Salzburg’dan Avrupa’nın müzik merkezi olan Viyana’ya taşındığında, başta Salieri olmak üzere orada yaşayan besteciler Mozart engellenemezse gölgede kalacaklarından korktular. Bin bir türlü entrikayla operalarının kısa sürede kaldırılmasını sağladılar, konserlerden para kazanmasını, ders vermesini kösteklediler.
 
Korkularında haklıydılar. Mozart bir müzik dehası ve olağanüstü bir piyano virtüözü idi. Ayağına çelme atılmasa sadece Viyana’nın değil, Avrupa’nın en iyi bestecisi olmak dışında en çok para kazanan müzisyeni olabilirdi.   
 
Ama dâhi, sadece sahasında dâhidir, geriye kalan her şeyde normal bir insandır.
 
Mozart saraya yaranamayınca müzik dersi  ve özel konserler vererek hayatını kazanmaya uğraştı ama pek beceremedi. Borca girdi. Tanıdıklarından para dilendi.
 
*
 
Mozart, ailesine nakit olarak 60 florin bıraktı.  Elbiseleri ve kitapları dâhil bütün ev eşyalarına 500 florin değer biçildi. Borçları ise 3.000 florin tutuyordu.
 
 
Öldüğünün ertesi günü, St. Stevens Katedrali’nde yapılan bir törenden sonra cenazesi Viyana’nın dışındaki mezarlığa taşındı.
 
Kilisedeki törene beş-on kişi katıldı. Soğuktan hiçbiri mezarlığa kadar gitmediği için Mozart toprağa verildiğinde başucunda eşi dâhil bir yakını yoktu.
 
Karısı ona üçüncü sınıf defin töreni satın alabildi.
 
Gömücüler, Mozart’ın keten bir torba içindeki cesedini, Viyana fakirlerinin en fakirleri için hazırlanmış toplu bir mezara attılar. İşaret koymadan üstünü kapattılar. 
 
Havalar düzelince Constanze, eşi, birkaç arkadaşıyla mezarlığa gitti ama yerini bulamadı. Mozart’ı gömen adamın yerine gelen yeni mezarcı bestecinin nerede toprağa verildiğini bilmiyordu.
 
Daha sonra yapılan araştırmalarda da mezar bulunamadı.
 
Hâlâ kayıp.
 
Dünyaya gelmiş belki de en büyük müzik dehâsı olan Mozart’ın sonu işte böyle oldu.
 
*
 
Gulliver’in Seyahatleri adlı kitabın yazarı Jonathan Swift, "Gerçek bir dâhi yeryüzüne geldiğinde, onun varlığını gösteren bir alamet belirir, o da çevresinde oluşan aptallar konfederasyonudur,” der.
 
“Kifayetsiz muhterisler,” dese belki daha doğru olurdu.
 
Kifayetsiz muhterisler, kabiliyetlerinin yükselmek için yeterli olmadığını bildikleri için yeteneklilerin çevresini sarıp onları aşağı çekerler, omuzlarına çıkıp yükselirler. Çoğunlukta oldukları için, her çağda, her ülkede üst mevkileri doldururlar.
 
En ünlü kurbanları zavallı Mozart’tır.
YORUM EKLE

banner471

banner473