Benim için çalışmak aralıksız bir süreçtir.
Devamlı yazacak bir şey ararım.
Birçok şeyi “Bunu yazacak olsam nasıl yazarım,” diye düşünürüm.
Aklımda yazıyı yazarım veya daha sonra yazmak üzere not alırım.
Benimle konuşuyorsanız bilin ki ilgimi çekecek bir şey söylerseniz (veya yazarsınız) bununla muhakkak bir gün bir yazımda karşılaşacaksınız. (Bunu galiba daha önce de yazmıştım.)
Uyumak için yatağa girdiğimde yazı sürecini durdurmak için bir tekniğim var. Uyuyuncaya kadar “sakin” kelimesini tekrarlarım, gelen düşünceleri kapıdan geri çevirerek. Bu o kadar da kolay bir şey değildir. Kapıdan kovduğum düşünceler bacadan içeri girer. Yeniden kovulmaları gerekir.
Akıldan sürekli bir şeylerin geçmesi ve ne geçeceğini bizim değil aklımızın tayin etmesi, insan olmanın garipliklerinden biridir. (Bunu da galiba daha önce de yazmıştım.) Biz ve aklımız aynı şeyler değil mi, diye soracak olursanız cevabım şudur: Hem aynı şeydir hem değildir. Bizimdir çünkü kalp gibi bize ait bir uzuvdur; bizim değildir çünkü işleyişi üzerindeki kontrolümüz kısıtlıdır.
Konudan ayrıldım. Bu da sık sık yaptığım bir şeydir. Bir şeyi araştırırken veya okurken karşıma çıkan bir başka şey ilgimi çekerse onu araştırmaya başlarım, onda ilgimi çeken bir şey varsa, onu…
Size bir örnek vereyim: Bu sabahki Financial Times’ın internet sayfasında Lucky Strike tiryakisi ve beyaz gömlek düşkünü Madagaskarlı ressam Joël Andrianomearisoa’nın kişisel stili ile ilgili olarak yazdıklarını okuyordum ki şu sözlerine rastladım:
“Benim için her şeyi değiştiren Malgaş yazar Jean-Joseph Rabearivelo oldu, özellikle Presques Songes (Neredeyse Rüyalar) adlı şiir koleksiyonu. Onu ilk defa 20 yıl önce okudum, şiirleri vizyonumu ve çalışmalarıma yaklaşımımı değiştirdi. Şiirlerini Madagaskar’ın Fransa tarafında sömürgeleştirildiği 1920’lerde Fransızca ve Malgaşça yazdı, temaları arzu ve rüyalar idi.”
Araştırınca Afrika’nın ilk modern şairi ve ülkesinde edebiyatın babası addedilen Rabearivelo’nun 1931 yılında Madakaskar’da doğduğunu ve Fransızca yedi şiir kitabı olduğunu öğrendim. Otuz altı yaşında intihar ederek ölmüş. Yaşamına son vermesine parasızlıktan sevdiği şairlerin yaşadığı Fransa’ya gidememesi, melankolik bir kişiliğe sahip olması ve uyuşturucu bağımlılığının neden olduğu sanılıyormuş.
Son derecede kişisel olan mistik şiirlerinde felâket ve yabancılaşma temaları ağır basarmış. Birkaç tanesini okudum, ama bana fazla bir şey söylemediler.
Şiirlerinin 420 sayfalık Malgaşça, Fransızca, İngilizce paralel basım bir edisyonu Amazon’da 530.60 dolara satılıyor – bu noktada merakım züğürtlüğüme yenik düştü.
Kaliteli diye tarif edebileceğim gazete ve dergi okumanın olumsuz tarafı, sayfalarında okunacak ilginç yazılar bulunması ve bunları okumanın kitap okumaya ayrılabilecek zamanı azaltmasıdır. Olumlu tarafı ise güvenilir haberler dışında her zaman ilgi sahama giren birkaç yazı bulunmasıdır. Bunlara ihtiyacım var, çünkü fikirler fikirlerden doğar.
Köşe yazarı olarak en korktuğum şey sıkıcı olmak, kendimi tekrarlamaktır, ki galiba ikisinin de sınırını aşmaya başladım. Bu kadar çok okumamın nedeni başkalarının konularını çalıp bu süreci yavaşlatmaktır.
Sıkıcılık ve tekrar mı? Asla! Bugün yine yazınızdan hiç duymadığım iki isim öğrendim. Bir insanın hayatını, bir başka insanın nasıl değiştirdiğini okudum. Her yazınız benim için, bir limandan başka bir limana yolculuk. İyi ki varsınız ve yazıyorsunuz. Çok teşekkürler Sn. Münir.