banner564

Ölünce nereye gideceğiz?


Ölünce nereye gideceğiz, diye soruyor o.


Geldiğimiz yere geri döneceğiz, diye cevaplıyorum ben.


Geldiğimiz yeri bilmiyorum, diyor o.


Gideceğin yerin aynısı, diyorum ben. 


Geldiğim yeri bilmediğime göre gideceğim yeri bilemem, diyor o.


Geldiğin ve gideceğin yeri bilseydin hayat anlamsız olurdu, bu nedenle geldiğin yeri bilmiyorsun, gideceğin yeri de, diyorum ben.


Ben sana nereye gideceğimi soruyorum sen bana bilmememin neden iyi olduğunu anlatıyorsun, diyor o. Sana Taksim’den Beşiktaş’a nasıl gidilir diye sorsam “bilmen anlamsız olur,” diye cevap vermen kadar saçma. 


Taksim’den Beşiktaş’a nasıl gidilir diye sorsan bilmen anlamsız olur, demem. Yüz senedir İstanbul’da yaşıyorsun, Taksim’den Beşiktaş’a nasıl gidilir öğrenmedin mi? derim, diyorum ben.


Ve devam ediyorum ben: Diyelim ki cennetten geldin ve cennete döneceksin. Bunu bilseydin, bu hayatın sıkıntılarına tahammül eder miydin? Veya cehennemden geldin ve cehenneme döneceksin. O zaman hayatın da cehennem olurdu.  Veya başka bir gezegenden orada işlediğin suçların kefaretini ödemek, daha iyi bir insan olmak için burada çile doldurmaya geldin. O zaman hayatını dünyaya bir daha yollanmamak için ne gerekiyorsa onu yaparak geçirirdin. Özgür olamazdın.


Ben ölünce nereye gideceğimi bilmek istiyorum, özgür olmak değil, diyor o.


Buraya başka bir yere gitmek için geldik diyorum ben, ödünç bir cümle kullanarak. Ölünce o gitmek üzere geldiğin yere gideceksin.


Neresi orası diye soruyorum ben, diyor o.


Orası burası olmayan bir yer, diyorum ben.


Beni kızdırmaya başlıyorsun, diyor o.


Kızdığında konuşmadan önce ona kadar say. Çok kızdığında yüze kadar. Thomas Jefferson (1743-1826). Diyorum ben.

Burada özgürce yaşamak ve dünyadan zevk almak için başlangıçtan önce ve sondan sonra ne olacağını bilmememiz şarttır, diyorum ben. 


Ben önce ve sonra ne olacağını bilmiyorum ama gene de özgürce yaşamıyorum ve dünyadan zevk almıyorum, diyor o.


Çünkü sana öğretilen din, milliyet, ahlak gibi kısıtlamalara uyarak yaşıyorsun ve dünyayı dolduran yalanlara inanıyorsun da ondan, diyorum ben. Çocukluktan beynin yıkanmış. Aslında her biri bir hücre olan kalıplara sokulmuşsun. Pembe giydirerek seni kız biçimine sokmuşlar, mavi giydirerek erkek biçimine. Doğayı sev diyeceklerine ülkeni sev demişler sen de buna inanmışsın. Liste çok uzun. 


Nasıl değişebilirim, diyor o.


Değişmek isteyerek, diyorum ben.


Kolay sorulara zor cevaplar veriyorsun, diyor o.


Haklısın, diyorum ben. Ama cevap kolay olmadığı için.  Başlangıç noktan şunlar olabilir: Zarar vermeden ve zarar almadan yaşa. Doğaya yakın, insanlara mesafeli ol. Kolay inanma – durmadan yalan söylüyorlar çünkü. Her zaman iyinin yanında ol. Çok oku, çok yürü, çok şükret, çok seviş, çok ek. Az kork. Bunları yaparsan öldükten sonra nereye gideceğin önemli değil.


Saydın da saydın, diyor o ben yarı yolda iken akılsız telefonunun ekranının içine dalarak, Alice’in beyaz tavşanın peşinden deliğe dalması gibi ama harikalar değil, berbatlar diyarına duhul olmak üzere. 

YORUM EKLE
YORUMLAR
Ben
Ben - 1 yıl Önce

Doğru cevap: Öldükten sonra hiçbiryere gitmiyorsun çünkü ölünce 'SEN ' diye birşey kalmıyor. Kısaca yok oluyorsun.

Oldükten sonra da herhangi bir sekilde bilincimizin devam ettiğini gösteren hiçbir gösterge yoktur. Bunlar tamamen insan hayalinin, insan çaresizliğinin ürünleridir.

Bilimsel olarak beynimizdeki elektrik akımları durduğu zaman bilincimiz aynen fişi çekilmiş bir televizyondaki görüntü gibi kapanıp yok oluyor. Ölünce nereye gidiyoruz diye sormak, TV nin fişini çekince içindeki filmdeki insanlar nereye gidiyor demeye benzer. Her iki soru da anlamsızdır.

Ölünce ne oluyor? sorusunun cevabı 'Yok oluyoruz' dur. Ama bunu kabul etmek zor geliyor o yüzden böyle cennet cehennem vs gibi hikayeler uydurmuşuz.

Yavuz
Yavuz - 1 yıl Önce

Metin Münir'in "Tanrı" kavramına yaklaşıp uzaklaştığı yazılarından biri daha. Metin Bey'in bu konuda yazdıklarının düşündüklerinin gerisinde olduğunu düşünüyorum.

Hasan Nuri
Hasan Nuri - 1 yıl Önce

Sayın Münir, Cennet ve Cehennem öbür Dünyada değil de bu Dünyada olduğu kesindir , Cennet gibi güzel refah düzeyi ve yaşam kalitesi yüksek Ülkelerdeki İnsanlar Cennette , Kötü düzen Fakirlik ve Yoksulluk ile mücadele edilen Cehenneme çevrilmiş insanların yaşadığı Ülkeler ise cehennem değil midir yani !
Dünyamızda Tüm canlılara hediye edilen ve son kullanım tarihi ile verilen Hayat elbet sonsuza dek değildir! İnsanlar için önemli olan yaşam süresi içinde aklımızı ve zamanımızı öbür Dünyadaki cennet için harcayacağımıza bu Dünyamızdaki Cenneti bulmak için harcasak daha iyi olmaz mı acaba ?

Rauf İskeleli
Rauf İskeleli - 1 yıl Önce

Bakalım bir önceki yazıyla bu yazı arasında bağlantı kurabilen çıkacak mı?

Eylül Eylül
Eylül Eylül - 1 yıl Önce

Geldiğimiz yer belli, gideceğimiz yer de bu coğrafya gibiyse yandık:)) emeğinize sağlık sayın Münir…

Ali
Ali @Eylül Eylül - 1 yıl Önce

Sayin Eylul Eylul sorun cografyada degil insanlarda. NEREDE oldugumuz degil KIM oldugumuz kaderimizi belirliyor.

Ahmet Ö.
Ahmet Ö. - 1 yıl Önce

Soru silsilesi “ ölünce bir yere gidecek miyiz? “ sorusuyla başlamalıydı. Nereye gideceğizle değil.

Bir de şu “zarar alma” meselesini anlayamıyorum, zarar alıp almamak insanın elinde değil ki.

Kerim
Kerim @Ahmet Ö. - 1 yıl Önce

Zarar almamak derken bence insanlardan alınan zarardan bahsediliyor. İnsandan uzak doğaya yakın durarak zararı azaltabiliriz.

Ruh ikizi
Ruh ikizi - 1 yıl Önce

Hoş bir hikâye olmuş

Faruk Ercan
Faruk Ercan - 1 yıl Önce

Teşekkürler MM.


banner608

banner474