banner564

Özenti, takıntı ve okuma özrü

Ülkemizde okuma yazma oranı, hatta yükseköğrenim görenlerin oranı dünyada birçok ülkenin önündedir. Nüfus oranımıza göre üniversite sayısında herhalde dünya birincisiyiz.
Ancak, sosyal medyada ortaya konulan görüşlerden, diplomalı birçok kişinin, kitap okumama bir yana, günlük gazetelerdeki makaleleri bile sonuna kadar okumadığı anlaşılmaktadır.
Üstüne üstlük birçok kişi de gerçekleri okuyup öğrenmek yerine, kulaktan dolma ve çarpık ideolojik saplantılara göre hareket etmektedir.  
Birçok kişi ise desteklediği siyasilerin tüm söylediklerini sorgulamadan, üzerinde düşünmeden, doğru kabul ederek benimsemekte ve başkalarına da kabul ettirmeye çalışmaktadır.
Sosyal medyada bazı kişilerin 5-6 satırlık yazıyı bile okumadan sadece ilk satırı okuyarak komik ve acayip yorumlar yaptığı görülür.
Okumama alışkanlığı ve özenti takıntısı sonucu olarak da, günlük yaşamımızda medyada çok acayip, çelişkili, tutarsız, dayanaksız görüşlerle karşılaşmaktayız.
Özellikle son zamanlarda akıllı telefonların kullanımının yaygınlaşması ve internete ulaşmanın kolaylaşması soncu, sosyal medyada birçok kişi, her konuda bilgiçlik taslayarak anlamsız, utanç verici, çok olumsuz ve anormal yorum yapmaktadır. 
Medya ve Facebook’ta bazı kişilerin yaptığı yorumlar Karl Marks’ın vecizesini hatırlatmaktadır.
Cehalet asla sorgulamaz, daima yargılar.
Cehalet öğrenmez, yalnızca inanır.
Cehalet asla okumaz ve öğrenmez, gerek duymaz o hep hatmeder.
Cehalet ilkeldir, asla sosyalleşmez. 
Kuşkusuz demokratik hukuk devletinde herkesin düşüncelerini ifade etmesi yadırganamaz. Ancak özgürlüklerin kullanılmasında sınırlar aşılmamalı ve başkalarını rahatsız edecek görüşler ortaya konulmamalı. Ayrıca dayanaksız, mantıksız yorum yapılmamalı.
Bilişim yasasından haberi olmayan birçok kişi, hala daha ağıza alınamayacak küfürlerle başkalarına hakaret eden yazılar yazmaktan çekinmemektedir.
Bir çok kişi de her konuda uzman gibi kendi görüşlerini başkalarına dayatmakta, teknik, siyasi, ekonomik ve sosyal konularda akıllarına geleni yazmaktadırlar.
Bazıları solculuğun ne olduğunu okuyup öğrenmek zahmetine katlanmamakta ve sadece kulaktan dolma bilgilerin ve sloganların etkisi altında benimsemektedir.
Sonuçta solcu geçinenler KKTC’de ekonomik faaliyetlerin yürütülmesinde en fazla emeği olan geçimini alın teri ile sağlayan kuzeyli gerçek emekçilere sahip çıkmamakta onların haklarını savunmamaktadır. Üstüne üstlük solcu geçinenler sürekli olarak bu gerçek emekçileri kötülemektedir.
Solcu geçinen bazı kişiler, emperyalizm ile mücadele yerine, onların güdümünde olan ve çıkarlarını koruyan Birleşmiş Milletler ile Avrupa Birliğine biat etmemizi savunur.
Bazı solcu geçinenler ise bir yandan Atatürkçü olduklarını ileri sürmekte, öte yandan da milliyetçiliğin en büyük tehdit olduğunu ağızlarından düşürmezler. Atatürk hakkında hiçbir kitap okumadıkları için, altı oktan birinin milliyetçilik olduğunu bilmezler. Geçmişte Rusya Komünist Partisi ileri gelenlerinden biri olan Sultan Guliev’in Turancı görüşü savunduğunu bilmezler.
Solculuğun ve milliyetçiliğin ne olduğu hakkında sadece kulaktan dolma bilgisi olanlar, kuruluş tüzüklerini bile okumadıkları siyasi partilere üye olmaktadırlar.
Bazı kişiler, solculuğu, milliyetçiliği, faşistliği, demokrasiyi, barışı, çözümü, dayanaksızca ve sadece kendi düşündükleri ve işlerine geldiği şekilde yorumlamaktadır. 
Milliyetçi olduğunu ileri süren birçok kişi de, bu görüşü sadece moda olarak benimsemektedir.
Bazı siyasiler ise Kıbrıs Türk milliyetçiliği kavramını ortaya atarak daha da kavram kargaşasına sebep olmaktadır.

YORUM EKLE

banner608

banner473