Bir sorunum var.
İçeride iken bahçeye çıkmak istemiyorum, bahçede iken içeri girmek.
Beni içeride tutan okunacak şeyler ve yazmaktır. Çok ilginç şeyler okuyorum. Okuduklarım beni yazmaya sevk ediyor. Saatler geçiyor. Açık kapıdan ve pencerelerden güzel gün, ağaçlar ve çiçekler beni dışarıya davet eder, açık havada olmadığım için kendimi suçlu hissederim ama okumaktan ve yazmaktan kopamam.
Bahçede… O başka bir hikâye. Birkaç defa bahçenin sonuna kadar yürüyüp döneyim diyorum mesela… Bahçenin çevresi, bahçeyi benim kadar sevmeye çalışan Espasito’nun saatine göre 700 adım.
Adım başı durup aşkla ağaçları, çiçekleri, kuru otlarla kaplı yeri, ağaçların üzerinden görünen gökyüzünü seyrediyorum. Bazen oturup müzede bir tabloya bakar gibi manzarayı seyrediyorum. Özellikle, servilere. Hatta bir serviye.
Şunun farkına vardım:
Çocukluklarından beri buraya gidip gelen evlâtlarımdan başka – onların da hepsi değil – burasını benim gözlerimle gören kimse yok gibi. Bakışlarından anlıyorum bahçeye girdiklerinde, “Bu muymuş bu kadar övdüğü,” diye düşündüklerini.
Birçok insan için bahçe düzen ve tertip demektir. Yerde kuru yaprak bile görmek istemezler. Bahçeyi bahçıvanının sahası olarak gören, orası ile hiç uğraşmayan insan az değildir.
Onlar benim uyum ve bağ gördüğüm yerde kargaşa görürler. Benimki bahçeden çok salıverilmiş bir toprak parçasıdır.
“Kes şunları, açıklık olsun,” diyenler bile oldu.
Doğayla ilişkimizdeki sorun, ondaki güzelliği ve büyüyü görmemek, onu yeteri kadar sevmemek ve olmazsa da olur diye düşünmek değil midir, ona zalim davranmak?
*
Akşamüstüne doğru portakal yasemini ağacının karşısındaki tahta koltukta oturuyorum ve çiçeklerinin güçlü kokusunu içime çekiyorum.
Rüzgâr var. Dalları sallıyor, yaprakları hışırdatıyor, çiçekleri döküyor, beni serinletiyor.
Pek yaygın olmadığı için muhtemelen portakal yaseminini bilmiyorsunuz.
Bir defa ne portakaldır ne de yasemin.
Bahçe marketinde görmüş ve derin yeşil yapraklarını sevdiğim için ne olduğunu bilmeden satın almıştım.
Bizde bahçe marketlerinde satılan bitkiler, çoğunlukla ne olduğunu ve ne tür bakım istediğini belirten etiketlere sahip değildir.
Eğer erik veya asma gibi bildik değilse biraz “Ne çıkarsa bahtıma diyerek,” almanız gerekir.
İki karış boyundaki fidanı yatak odası penceremin altındaki Gönyeli taşlı yere ektim. Beni şaşırtarak büyüdü, büyüdü ve kocaman bir ağaç oldu.
Bir gün bahçede yürürken burnuma tanımadığım, biraz portakal çiçeğini andıran harika bir koku geldi. Sağa sola bakındım ve hayretler içinde o zaman portakal yasemini olduğunu bilmediğim ağacı beyaz çiçeklerle dolmuş hâlde gördüm. Kokusu sokağa taşacak, yatak odamın penceresinden içeri girecekti.
Benim için sürpriz bir hediye oldu. Çiçekler kısa zamanda dökülüyordu ama ağaç senede birkaç çiçek verecekti.
Çiçeğin adını yıllar sonra telefonuma Picture This adlı bitki tanı uygulamasını indirdikten sonra çıkardım.
“En büyük derdin bu olsun,” dedi Espasito. “Canının istediği yerde ol, gerisini düşünme.”
“Kes şunları, açıklık olsun.” Cümlesini okuyunca, içimden bir “yuh” sesi kabardı.
Bahçenizi gezmiş gibi olduk Sayın MM. TEŞEKKÜRLER