banner564

Sayılar ve sayılacak şeyler

İnsan sayıları uydurdu mu yoksa onlar hep vardı da keşif mi etti?
 
Uydurmuştur diye düşünüyorum.
 
İlkel toplumlarda sayı yoktu. 
 
Saymak “bir, birkaç, çok,” gibi kelimelerle sınırlı idi.
 
Mesela bir Amazon kabilesinde “küçük bir miktar” “biraz daha büyük bir miktar” ve “çok” gibi üç deyim rakam ihtiyaçlarını karşılıyordu.
 
Nedeni (sanıyorum) onların hayatlarında sayılacak veya sayılmasını önemli gördükleri şeyler olmaması idi.
 
Üyesi olduğunuz kabiledeki insanların sayısı yüzü bile bulmuyorsa, malınız mülkünüz yoksa ve bir şey alıp satmıyorsanız sayıya ne gerek var?
 
Sayılar ticaret, mülk, sınır, ürün, vergi, ordu, kent, bilim gibi şeyler insan hayatına girince gerekli oldu. Ve ortaya çıktı.
 
Belki, kısaca, “ticaret, insan hayatının bir parçası olunca sayılar geldi,” demek daha özet olurdu.
 
Artık ellenmemiş, ölçülüp biçilmemiş,
fiyatlandırılmamış hiçbir şey yok.
 
Dünyayı, Nobel ödüllü yazar J. M. Coetzee’nin dediği gibi,  sayıların meydana getirdiği bir perdenin arkasından görüyoruz, paha biçilmez şeylerden müteşekkil değil.
 
Yazarın The Death of Jesus (İsa’nın Ölümü) adlı son kitabında, bir adam Don Kişot’a yaklaşır ve onun Rocinante adlı atını satın almak istediğini söyler. Rocinante’nin özelliklerinden biri saymasını bilmesidir.
 
Bu ünlü at Rocinante mi? diye sorar adam. Onun benim olmasını istiyorum. Fiyatı nedir?
 
Don Kişot ona cevap verir: Rocinante’nin fiyatı yoktur.
 
Saymasını bilen bir at ender olabilir, der adam, ama fiyat konamayacak kadar eşsiz olamaz herhalde.
 
O zaman Don Kişot’un cevabı şu olur: Ey kişi, sen dünyanın kendisini görmüyorsun, gördüğün sadece onu peçeleyen ölçülerdir. Vah sana, kör kişi.
 
*
 
Bu düşünce tarzında 0, sıfır, insanlığın başlangıçtan öncesini ve kısa bir tüketim hummasından sonra tükenmiş hâlini temsil ediyor olmalı. 

YORUM EKLE

banner608

banner473