banner564

Serendipity

Kuşyemliğini sarkıttığım dalın ucuna küçük bir oğlak çanı asmıştım. 
Yemliğe kuş konduğunda çınlıyor. 
Kuş oğlaktan küçük olduğu ve onun kadar enerjik olmadığı için dala konduğunda zil, kısa, küçük bir ses çıkarıyor. Küçük ama kulağa hoş gelen bir ses. 
Yağmur yağıyor. 
Yağmur damlalarının üzerine düşüp temizlemesi için süet ayakkabılarımı merdivenin basamağına bırakmıştım. Üzerine düşen damlaların tıptıpını duyuyorum açık kapıdan. 
Şapkamı da bu yöntemle yıkıyorum ama biraz sonra sokağa çıktığımda takacağım için içeride duruyor. 
Hava soğuk. Kapıdan içeri giren esinti beni üşütüyorsa da umursamıyorum. Hatta pencerelerden birini açmayı bile düşünüyorum. Bu yumuşak soğuğu hissetmek benim için kışın adada olmanın zevkli yanlarından biridir. 
Belki yukarı çıkıp daha kalın bir şeyler giyerim ama.   
Evimde de kapılara ve pencerelere takılı çanlar var. Hepsini antikacı Mehmet Öksüzer’den almıştım. 
Öksüzer polis iken Ozanköy’deki evinde başlamıştı antikacılığa. Bu işten iyi para kazanınca polisliği bırakmış, işyerini Ozanköy’deki evinin alt katından Girne’de yaptırdığı taş bir dükkâna taşımıştı. Adını Serendipity koydu. Şans anlamına geliyor, ama aranmayan değerli veya hoş şeyler bulmak anlamındaki şans.
Ondan el işi çok şey aldım. Mutfaktaki Kıbrıs koltuğu, bahçedeki küplerim, sandıklarım, aynalar, eski Lapta işi toprak kaplar hepsi ondandır. 
İlgileneceğimi bildiği bir eşya eline geçti mi beni arardı. Pazarlık yapmazdı. Bir fiyat söylerdi, alırsan alırdın: Bazen tahminimden çok pahalı, bazen çok ucuz söyleyip beni şaşırtırdı. 
“Aldığım fiyata göre satarım be Bay,” derdi. 
Ahşap işlerinde kullandığı Türkiyeli usta bir marangozu vardı. Belli olmasın diye tamiratı eski odunla yapardı. Zamanla bunları görmeyi öğrendim. 
“Burası tamirli Mehmet Bey,” dediğimde çok kızardı: “Tamirli ise alma be Bay.”  
Tanıdığım en çalışkan adamdı.  Neşeliydi, tipik Kıbrıslılar gibi bağırarak konuşurdu. Sonra by-pass ameliyatı geçirdi ve kişiliği değişti – hareketliliğini, neşesini kaybetti, sessizleşti, içine döndü. İşine olan ilgisi de kayboldu. 
Dükkânına gittiğimde onu hep oturur görmeye başladım. Muazzam kilo almıştı. Sandalyesinde oturmuyordu da sanki oraya dökülmüştü. Bir şey istediğimde, “Sana göstersin” diyerek yanında çalışan kadını çağırırdı. Fiyatını ise muhakkak kendi söylerdi.
Bir gün eski bir gazetede ölüm ilanını görünce irkildim. Hemen dükkâna koştum. Çalışanı oradaydı. Bana Mehmet’in birkaç hafta önce uykusunda öldüğünü söyledi. Son günlerini anlatırken gözünden yaşlar geldi. 
“Her şeyi ucuza satıyoruz,” dedi. “Beğendiğin bir şey varsa al. Sonra kapatacaklar.” 
Çok geçmeden mirasçıları Mehmet’in bahçesi eski el yapımı eşyalar ve teneke kutular içinde çiçeklerle dolu olan taş evini sattı. 
Ev yıkıldı. Şimdi orada dev bir apartman var. Geçerken apartmanı değil, o evi görürüm bazen: Mehmet’in gürültüyle su içen yaşlı köpeğini, taş yalakları, sabanları, küpleri, ilkbaharda içinden çiçekler dökülmeye başlayan teneke saksıları, yaz kış açık olan kapıyı. Ve Mehmet’in önünden eksik olmayan bitki çayından içerken gittikçe daha uzaklara bakan gözlerini…

YORUM EKLE
YORUMLAR
Zehra Öksüzer Eliçin
Zehra Öksüzer Eliçin - 2 yıl Önce

Metin Bey, çok güzel bir yazı ve babamı ne kadar dokunaklı bir şekilde yazmışsınız. Kaleminize sağlık. Ayrıca çoğu yazınızla Kıbrıs’ta yaşamanın bu küçük dokunuşlarla nasıl keyifli bir şey olduğunu çok güzel anlatıyorsunuz

Ruh İkizi
Ruh İkizi - 2 yıl Önce

“Ne insanlar gelip geçti yurdundan!”
Hüzün de gerek bazen insanlara..!
Elinize sağlık Üstadım.
Sahi şapkanızı da yağmur suyuyla yıkıyor musunuz? Annem de yağmur suyuyla çamaşır yıkardı. Ama o soda ve sabun kullanırdı.

Sarp Ege
Sarp Ege - 2 yıl Önce

Yağmur suyu saf ve durudur.Yazı bana yağmur sularının depolandığı su sarnıcının bulunduğu Ege'deki taş evlerle dolu köyümü anımsattı.
Yüksek katlı binaların yanından geçerken bazen düşünürüm kimbilir bu yapıların yerinde daha önceleri ne ahşap cumbaĺı veya taş evlerin, bostanların olduğunu tahmin ederim. Hüzünlü ve duygu yüklü bir yazı olmuş. Mehmet'e rahmet dilerim.

Nuran Öksüzer
Nuran Öksüzer - 2 yıl Önce

Babamı çok güzel ve gerçekçi anlattınız. Sizi çok severdi (şimdi sevmesin) bir yazınızda da eski Girne’de restore edip sattığı evleri de anlatabilirsiniz. Rahmetli Dr Behçet’in evi de bunlar arkasındadır. Serendipity yok olduktan ve babam aramızdan ayrıldıktan sonra Girne bir kıymetini kaybetti ve benim için Kıbrıs eksikli kaldı artık .. ( ben İzmir’de yaşıyorum) , yazınız için çok teşekkür ederiz.????????

Metin Münir
Metin Münir @Nuran Öksüzer - 2 yıl Önce

Size ve kardeşinize yazdığınız notlar için teşekkür ederim. Haklısınız. Babanızın ölümü benim hayatımda olduğu gibi Girne’de de doldurulamaz bir boşluk yarattı. O sadece bir antikacı değildi, özgün bir kişilikti. Ama işte böyle. Hayat bir satranç gibidir, oyun ilerledikçe tahta boşalır, sonunda kral da devrilir. Kabullenip sıramızı beklemekten başka bir şey yapamayız. :-)

Ege’de Bir Sahil Kasabası
Ege’de Bir Sahil Kasabası - 2 yıl Önce

Yazınızı çok keyifle okudum. Ve yazınız beni o kadar etkiledi ki; yaşadığım yerde bol miktarda bulunan, eski-antika satan dükkânları gezdim. Birinden tabak aldım. Şapkamı da, yağmurda nasıl temizlenir bilemediğim için kuru temizlemeciye verdim.

Cemal Girgin
Cemal Girgin - 2 yıl Önce

Metın bey. T24 den uzun zaman sonra sizi yeniden takip etmeye başladım. Bu zor günlerde ilaç gibi geldi. İzmir den selam ve sevgiler

ece aksoy
ece aksoy - 2 yıl Önce

yağmurun kokusunu. cıngırağın sesini cam demlikte dans eden otlarla renk renk çiçekleri duyurdunuz. gösterdiniz. güzel bir gün

Ahmet Ö.
Ahmet Ö. - 2 yıl Önce

Ne hüzünlü bir yazı.


banner608

banner474