İnsanların her zaman kendi gruplarından olanları desteklerken grup dışından olanları düşman olarak gören kabilevi insiyakları olmuştur. İlkel toplumlarda, insanlar kendi gruplarının diğer üyeleriyle iş birliği yapmışlar, gruba mensup olmayanları ise potansiyel avcılar ve av olarak görmüşlerdir. Birbirini tanımayan insanlar arasındaki karşılaşmalar muhtemelen şiddet içerikliydi.
İlkel toplumlardaki insanlar kendi gruplarının üyelerini kişisel bilgiye dayanarak tanırlardı ki bu da onların gruplarının hacmini sınırlıyordu. Antropolog Robin Dunbar’ın ulaştığı sonuca göre, insanlar ancak 150 kadar kişiyle istikrarlı kişisel ilişkilere sahip olabilirler; onun için ilkel toplumlar küçüktü ve kişisel olarak tanınan üyelerle sınırlıydı, yabancılarla etkileşimleri de çok kere düşmancaydı.
Adam Smith modern toplumların üretkenliğinin dikkate değer büyümesinin iş bölümünün (uzmanlaşmanın) bir sonucu olduğunu, ama iş bölümünün piyasanın genişliğiyle sınırlı olduğunu söylemişti. Herkesin grubun üyelerini kişisel olarak tanımasına dayanarak işleyen ilkel toplumlar zorunlu olarak küçüktü, bu da piyasanın genişliğini ve dolayısıyla grubun ekonomik üretkenliğini sınırlıyordu.
İleri ekonomiler ilkel toplumlardan daha üretkendir, çünkü insanlara kişisel olarak tanımadıkları başkalarıyla barışçı bir şekilde etkileşimde bulunmak için müşevvik sağlayan kurumlar geliştirilmiştir. Para böyle bir kurumdur. Eğer genel olarak kabul edildiği gibi, insanlar birbirlerini tanımadıkları zaman bile başkalarıyla mübadele yoluyla iş birliği yapabiliyorlarsa, bu her iki tarafın da parayı kabul ediyor olmasından dolayıdır.
Başkalarına zarar verenleri cezalandıran hükûmet/devlet de böyle bir ''başka'' kurumdur veya daha doğrusu mahkemeler, polis teşkilâtı ve siyasî kurumlardan oluşan bir kombinasyonudur. Düzen yarattıklarını ve birbirlerini kişisel olarak tanımayan insanların barış içinde yaşamalarına imkân verdiklerini kabul etmek için devleti sevmek zorunda değilsiniz.
Son üç yüzyıldan fazla bir sürede gerçekleşen küresel ekonomik ilerlemenin temelinde yabancılar arasında iş birliğini mümkün kılan bu kurumlar yatmaktadır. Küresel iş birliği piyasanın genişliğini artırmış ve eşi görülmedik bir iktisadî refah yaratmıştır; çünkü kişisel olarak tanımadığımız insanlarla iş birliği yapmaya daha istekliyiz.
Yine de insanlar kabileci içgüdülerini muhafaza etmektedirler ve onları barışçı yollara kanalize etmek için kurumlar geliştirmişlerdir. Spor tutkunları kabileci insiyaklarını kendi takımlarının kazanması için tezahürat yapmaya yönlendirirler, böylece şiddet içeren karşılaşmaların yerini oyunları alır. Ben Seminoleler’in yurdunda, Florida Eyalet Üniversitesinde hocalık yapıyorum; bizim ‘’döğüş şarkımız’’ın bir mısrasında ‘’kafa derilerini yüzün onların’’ deniyır . Evet, bizim bir dövüş şarkımız var ve rakiplerimizin kafa derilerini yüzmek istiyoruz. Spor müsabakalarımızı, onlara gerçekte olduklarından daha saldırgan ve daha kabile benzeri bir hava vererek yüceltiyoruz.
Rekabetçi insiyaklarını yıkıcı olmayan yönlere kanalize eden kurumlara rağmen, insanlar kendi gruplarına bağlılıklarını korumakta ve başkalarını düşman sayılan yabancılar olarak görmektedirler. Zenofobi gibi, ırkçılık ta bu düşmanlığın bir tezahürüdür. Farklı olan insanlardan hoşlanmama eğilimimiz var.
Son yarım yüzyıldaki sosyal gelişme alanlarından biri ırksal köken, dinî görüş ve sosyal görüş bakımlarından farklı olanlara yönelik düşmanca duygulardaki azalma olmuştur. Bir zamanlar şüphe ve düşmanlıkla baktığımız insanları artık toplumumuzun bir parçası olarak kabul ediyoruz. Kabileci insiyaklarımız bazı boyutları bakımından yumuşamış, ehlileşmiştir.
Fakat bu bir balonun sıkıştırılmasına benziyor olabilir. Kabileci insiyakların bir alanda sıkışması onların başka alanlarda patlak vermesine neden olabilir ve bu belki de artan siyasî kutuplaşmanın altında yatan faktörlerden biridir. Irk ayrımcılığı bütünleşmeye doğru evrildikçe ve insanlar farklı kültürel kökenlere sahip olanları sosyal olarak kabul etmeye daha fazla istekli oldukça, siyasî kutuplaşma bunun bir sonucu olarak ortaya çıkabilir.
Bugün kabilecilik insiyakları hafızalardan silinmemiş fakat ‘’onlara karşı biz’’ şeklinde farklı bir boyuta kanalize olmuştur.
Siyasî sol ile sağ arasındaki artan bölünme kabileciliğin başka alanlarda gevşemesinin bir sonucu olabilir. Bugünkü siyasî kabilecilik bunun sonucu olabilir. İçgüdüler başka alanlara kanalize edilebilirlerse de yok edilemezler. (Randall G. Holcombe, ‘’Political Tribalism’’, https://www.independent.org/article/2018/10/25/political-tribalism/October 25, 2018)


