banner564

Su krizine karşı hazırlıklı olmalıyız

İçinde bulunduğumuz coğrafya nedeniyle Nisan ayından sonra havalar ısınacak ve kullanılan su miktarında da önemli artış olacak. Bu nedenle anavatandan temin edilen su şebekesindeki sorunların çözümlenmemesi durumunda, ciddi sıkıntılarla karşılaşacağız.
Anavatandan su temin edilmesinin isabetli olduğu tartışılamayacak derecede aşikardır. Ancak projenin ömrü 50 yıldır. Ayrıca anavatanımız da kurak iklim bölgesindedir. Son 50 yılda Türkiye’de 36 göl kurudu,14 göl de kuruma tehlikesi altındadır.
Bu nedenle su projesinin ömrü tamamlanana kadar, kendi yerel kaynaklarımızla ihtiyacımızı karşılayabilmemiz için gerekli çalışmaları yapmalıyız. Neler yapılması gerektiği, anavatanla imzalanan su protokolünde belirtilmektedir.
Ancak bazı seçilmişlerin ve engelleyicilerin, ‘irademize karışılmamalı suyu biz istediğimiz şekilde kullanmalıyız’ çıkışları sonucu, su protokolü uygulanmamaktadır. 
Oysa suyun kaynağı ülkemiz dışında bulunduğuna göre, Türkiye’deki barajdan pompalanması, deniz altındaki borulardan naklinin sağlanması, sürekli izlenmesi, sistemin uzaktan ölçüm ve kontrolü, debi ve basınç ölçümleri, KKTC’de isale hattı ve şebekesi üzerindeki ölçümler ve kontroller, herkesin yapabileceği basit bir iş değildir.
Hele denizaltında bulunan boru şebekesindeki durumun gözetim altında tutulması ve çıkabilecek sorunların saptanıp çözümü gibi konularında, bizim herhangi bir şey yapabilme olanağımız ve gücümüz yoktur.
Bizim yöneticilerimiz, suyun Anavatandaki barajdan pompalanması, denizden borularla nakli, Geçitkale Barajı’na kadar getirmesini, arındırıldıktan sonra suyun belediye depolarına teslimi ve bu aşamadaki tüm gözetim, bakım hizmetlerinin Türkiye tarafından yapılmasını, bundan sonraki yönetimine karışmamasını istemektedir. 
Ancak suyun yönetimi, sadece belediyelerin depolarına su temin etmek değildir. Basiretli bir su yönetiminde; gelen suyun kullanımı yanında, atık suların değerlendirilmesi, tuzlanan ve kuruyan yeraltı sularının eski durumuna getirilmesi de amaçlanmalı.
 Bunu bizim kendi bilgi, deneyim ve mali gücümüzle yapmamız mümkün değildir. Mutlaka, konu hakkında bilgi ve deneyimi olan anavatandaki devlet kuruluşları ile yatırımcı uzman ve özel kuruluşlara muhtacız.
 ‘Kimseden yardım istemeyiz, biz getirilecek suyu nasıl yöneteceğimizi biliriz’  diyerek efelenmek, bize hiçbir şey kazandırmaz, aksine kaybettirir.
 Modası geçmiş ideolojik saplantı ve fobilerin etkisi altında kalmak, ne kişilere, ne de halklara ve ülkelere hiçbir şey kazandırmaz.
İnsanlar, hüsranla karşılaşmamak için, daima geçmişteki olaylardan ve deneyimlerden ders almalı ve bilimsel gerçeklere göre hareket etmeli.
Dünyada bayrağımızı dalgalandıran Kıbrıs Türk Hava Yolları’nın batırılması örneğine rağmen, şimdi de dünyada ilk defa uygulanan teknoloji ile deniz altından gelecek olan suyu kendi keyfimiz göre kullanmak istememiz sonuçta zararımıza olacaktır. ‘Bilmediğini bilmek en iyisidir. Bilmeyip de bildiğini sanmak tehlikeli bir hastalıktır.’(Lau –Tu)
Siyasi iktidarların ülkemizi popülizm hastalığı nedeniyle başarılı bir şekilde yönetemediği ve halkımızın bozuk düzenden şikayetçi olduğu, inkar edilemeyen açık bir gerçektir. Geçmişten günümüze her konuda bize ana şefkati ile yardım eden anavatanın bizden herhangi bir kazanç elde etmek amacında olmadığı inkar edilemeyen bir gerçektir.
  Tek isteği; mutlu bir şekilde ve kendi kendimize yeterli olarak yaşamamızı sağlamaktır. İşte bu nedenle tüm ekonomik protokoller gibi su protokolünün uygulanması, bizim çıkarımızadır.

YORUM EKLE

banner608

banner473