Geçen gün eski yazılarımı okuyarak* birkaç saat geçirdim ve o günlerdeki kendimden artık ne kadar uzak olduğumu düşündüm.
Artık o yazılar gibi yazılar yazamam, çünkü çadırını söküp yola koyulmuş bir göçer gibi uzaklaştım eski kendimden.
Uzaklaştığım yerler de kendilerinden uzaklaştı.
Yaşadığım yer, birlikte olduğum insanlar, yemek yediğim lokantalar, saçımı kesen berberler, elbiselerimi satın aldığım dükkânlar, içinde yürüdüğüm korular, deniz kenarları, bir yakadan diğerine götüren tekneler, yazdığım gazeteler artık yok veya benim gibi, o kadar değiştiler ki başka oldular.
Geri dönsem onları tanıyamayacağım, onlar da beni.
Başka bir şey daha oldu. Gelecek de değişti. Şimdi geleceğin içinde dünyayı altüst edecek iki kesinlik var: İklim felâketi ve insanı ortadan kaldırma riski taşıyan Yapay Zekâ yüklü robotlar ve bilgisayarlar.
Bu iki şey arasında ben, ona dönülmesi mümkün olmayan geçmiş ile yaprak çıkaran ağaç gibi kesinlikler kazanmış olan gelecek arasında asılıyım. Uçmuyorum, sallanmıyorum, bir yere gitmiyorum, yere düşmüyorum. Sürüncemedeyim.
Bunlar beni biraz şaşırtıyor ama tedirgin etmiyor.
Şaşırtıyor, çünkü beni bohçalayan değişikliklerin bu kadar çok ve köklü olmasını beklemezdim.
Tedirgin etmiyor, çünkü insanın başına gelecek olan hiçbir şeyi değiştirecek güce sahip olmadığını çoktan öğrendim
Her şey her an değişiyor. Kâinat genişliyor ve galaksiler birbirlerinden hızla uzaklaşıyorlar. Güneşler, gezegenler dönüp duruyor. Yıldızlar doğuyor ve müthiş patlamalar veya içe çökmelerle parçalanıyor, parçalarından başka yıldızlar meydana geliyor, yok oluncaya kadar deviniyor.
Durmak ölmek demektir.
Bilge der ki: Her şeyin değişmekte olduğunun idrakine varırsanız hiçbir şeye tutunmaya çalışmazsınız.
Her varlık, canlı veya cansız olsun, ona biçilen veya onun kendine biçtiği kaderi yaşıyor. Gözlemlediğiniz her şey değişim içindedir. Ya doğuyor ya ölüyor ya da bu ikisi arasında yol almakta.
Zavallı, bir türlü öğrenemeyen insan bu curcuna içinde kalıcılık, kesinlik, süreklilik arıyor. Yerinden hoşnut değil. Ölümsüz hiçbir şeyin olmadığı varlıkta ölümsüzlük peşinde. Ne kadar büyük olursa olsun serveti ona yeterli gelmiyor. Zekâsı da yeterli değil. Kendinden kat kat zeki, güçlü ve uzun ömürlü, kendini andıran robotlar yaratma peşinde.
Dünya ona dar geliyor. Ayda üs kuracak. Mars’a gidecek, oradan Samanyolu’na yayılacak.
Tek mutlu olduğu çağın hiçbir şeye sahip olmadığı, sadece ömür sürecek kadar bilgisinin olduğu avlama ve toplama çağı olduğunun bilincinde değil.
Zenginleştikçe fakirleştiğini idrak edemiyor.
*
Bildiğimiz yerlerin değişmesi oradan sürgün edildiğimiz anlamına gelir. Sürgün oldu isek o zaman sürüldüğümüz yere gidelim. Oradan da sürüleceğimizi bilerek.
* http://pazaryazilari.blogspot.com
Ufuklara ilaç harika bir yazı. Sizi kovan yayın kuruluşlarına yazıklar olsun.
Teşekkür sayın MM.