banner564

Talep yoksa demokrasi de yoktur

İngiliz Krallığı’ndan bağımsızlığını kazandıktan sonra, 1789’da kabul edilen yedi maddelik Amerikan Anayasası, geçen iki yüz yirmi sekiz yıl içinde yirmi yedi defa değiştirildi.
 
Neredeyse tümünün amacı özgürlükleri genişletmek ve güvence altına almak olan bu değişikliklerin belki de en önemlisi ilk yapılanıdır.
 
 
Birinci değişiklik,  din ve ifade özgürlüğünü bir hak, Kongre’nin kısıtlama hakkına sahip olmadığı hak olarak kabul eder.
 
İfade özgürlüğü; konuşma, basın ve toplantı özgürlüğü olarak tarif edilir.
 
Kongre, bir dini devlet dini olarak resmileştiren veya bir dinin veya inancın diğerinden üstün olduğunu kabul eden yasa yapamaz.
 
Tanrıya inanmamak inanç özgürlüğünün bir parçasıdır.
 
Din ile devletin birbirinden ayrı olması zorunludur.
 
Konuşma özgürlüğü, insanların devlet müdahalesi veya kısıtlaması olmadan kendilerini ifade edebilmeleri anlamına gelir. Amerikan Anayasa Mahkemesi hükümetin konuşma özgürlüğünü kısıtlamasının önemli ve sağlam gerekçelere bağlı olması gerektiğini buyurur.
 
Basın özgürlüğü, basın için ayrı ve özel olarak tesis edilen bir hak değildir. Bu hak bütün vatandaşların sahip olduğu ifade özgürlüğünün bir uzantısıdır, söz hürriyetinin yazılı olarak kullanılma şeklidir.
 
Toplantı özgürlüğü ise kişilerin barışçıl ve yasal amaçlarla bir araya gelmelerini sağlar.
 
Bu haklar Türkiye dahil birçok ülkenin anayasasında vardır ama bir avuç ülke dışında uygulamada pek fazla anlam ifade etmez.
 
Özgürlükler kağıtlarda değil evlerde, sokaklarda yaşar.
 
Türkiye dahil birçok ülkede bu haklar kağıttan haktır – yazılı veya keyfi birçok sınırlamalara tabidirler, risk alınarak kullanılabilirler, hapishaneler bu cesareti gösterenlerle doludur.
 
*
 
ABD, sömürge olmaktan kurtulunca demokrasi olarak kuruldu; Türkiye, Osmanlı’dan kurtulunca cumhuriyet olarak.
 
Atatürk ve arkadaşlarının aklından Türkiye’yi demokrasi olarak kurmak geçmedi bile.
 
Ondan sonra gelenlerin de aklından geçmeyecekti, eğer Ankara, Rus ve komünizm tehdidi karşısında NATO’ya katılmak istemeseydi.
 
Amerika “önce demokrasi ol,” sonra gel deyince tek partili düzenden çok partili düzene geçildi.
 
Ama demokrasiye geçilemedi. 1950 ile 1960 arasında iktidarda bulunan Demokrat Parti’nin demokratikliği sadece adındaydı.
 
Demek ki demokrasiyi denemeye geçiş, içeride kaynayan bir taleple olmadı. Dış baskı ile oldu.
 
Bugün de demokrasi için içeride aşırı bir talep yok.
 
Olsaydı 16 Nisan’da yapılacak ve olan demokrasiyi de ortadan kaldıracak bir referanduma gidilemezdi.
YORUM EKLE

banner471

banner474