Tek adam yönetimi bir ülkenin kaderini tek bir kişiye emanet etmesidir.
Tek insana aşırı güç ve yetki yüklemenin tipik bir dezavantajı vardır. Liderin yaptığı feci hataları düzeltmek mümkün olmaz, çünkü onun kararları sorgulanamaz.
Bunun canlı örneklerini Rusya’da, Çin’de, İran’da ve Türkiye’de görüyoruz.
Vladimir Putin Ukrayna’yı ele geçirmeye çalışarak büyük bir hata yaptı, ama bundan dönemiyor. Yenilgiyi kabul etmesi, siyasi hayatını sona erdireceği için.
Geçenlerde kendini Çin’in hayat boyu lideri seçtiren Xi Jinping’in “sıfır-Covid” politikası sonunda eve kapattığı milyonların sokağa dökülmesine neden oldu. Covid’den ölümler Çin’de nispeten azdır ama bedeli ekonomik performansta düşüş ve genç işsizliğinin yüzde yirmilere ulaşması oldu.
Xi Çin’in ürettiği Covid aşısının zayıf etkili olduğunu kabul edip Batı’dan aşı ithal etmediği için salgının önüne geçemiyor.
İran’da halkın kendinden ne kadar bıktığının farkında olmayan Mollalar, genç bir Kürt kızının güvenlik güçleri tarafından öldürülmesinin ardından başlayan gösterileri durduramıyor. Mollalar bu gibi hâllerde hep devreye soktukları zalim yöntemlerle sokağı yatıştıracaklarını sandı.
Ceplerini doldurdukları askerler ve Devrim Muhafızları, gizli polisler yüzlerce insanı öldürdü. Ama 1979’da Şah’ı devirip İran’ın yönetimine el koyduklarından bu yana gösteriler ilk defa durdurulamaz oldu.
Türkiye’de halkın referandumla tek adamlığa yücelttiği Cumhurbaşkanı Erdoğan içeride ve dışarıda bedeli ağır sayısız hatalar yaptı ve yapmaya devam ediyor.
Erdoğan 2003’te başbakan olduğunda yanında Abdullah Gül ve Ali Babacan gibi aşırılıklarını gemleyen, özellikle ekonomide aklı başında politikalar yürütmesini sağlayan siyasiler vardı.
Erdoğan tek adam olma hırsı ile AKP’yi beraber kurduğu bu ve birçok başka parti arkadaşını eledi ve çevresine evet efendimcileri aldı.
Ama 2018’de resmen başlayan tek adamlığı kendine de ülkeye de hayır getirmedi.
Bunu iktidarının değişik dönemlerindeki performansını karşılaştırarak görmek mümkündür.
Mesela, enflasyonun seyrine bakalım.
Cumhurbaşkanlığı sitesindeki Erdoğan biyografisini okuyarak başlayabiliriz: “… ülke ekonomisi ve toplum psikolojisini olumsuz yönde etkileyen ve on yıllardır çözülemeyen enflasyon kontrol altına alındı, itibarını yeniden kazanan Türk Lirası'ndan 6 sıfır atıldı. Devletin borçlanma faiz oranları aşağı çekildi, kişi başına düşen millî gelirde büyük artış gerçekleştirildi.”
Ya şimdi?
Erdoğan 2005’te attığı sıfırları süratle geri almakla meşgul. Resmi enflasyon yüzde 85. TL durmadan eriyor. Kişi başına düşen gelir düşüyor. Yabancı para ile borçlanma maliyeti de eski günleri aratıyor.
Liradan sıfırlar atıldığında ekonomi bakanı Ali Babacan’dı. Şimdi kim? Adını bilmiyorum ve öğrenme gereği de duymuyorum, çünkü bütün bakanlar Erdoğan’dır.
İşin garip yanı şudur: AKP’yi iktidara getiren geleneksel sağ ve sol partilerin yarattığı derin ekonomik kriz idi. Erdoğan onları deviren şartları şimdi kendi rejimi için yaratıyor.
İktidarının yirminci yılındaki Erdoğan’ı gelecek yıl en çetin seçim sınavı bekliyor.
Geçecek mi kalacak mı?
Tek adam rejimlerinin bir başka özelliği daha var: Ne kadar kötü yönetirlerse yönetsinler onları değiştirmek çok zordur.
Bir tatil günü insan, kuşlar, çiçekler, havalar, deniz ve hayat yazısı beklerken... Ne yapalım, zurnada peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtına... :-)