banner564

Yeni ayakkabılar

“Ayakkabıların yeni mi?” diye soruyor yaşlı adam.
 
Oğlu cevap veriyor: “Evet. On iki Euro’ya aldım.”
 
“Nereden?”
 
“Figo’dan.”
 
Ziyaretçi olarak, hastanenin ameliyat bekleyen hastalar için ayırdığı odalardan birindeyim. Odada hepsi dolu altı yatak var. Yatmaktan sıkılınca hastalar kalkıyorlar ve bir süre sandalyede oturuyorlar sonra yataklarına dönüyorlar. Hepsinin yüzünde ertelenmesi mümkün olmayan ağır bir ameliyatı bekliyor olmanın kapana kısılmış ruh hâli var.
Yaşlı adam sandalyede oturuyor.
Oğlunun ayakkabıları ilgili verdiği cevaplar, garda durmadan hızla geçip giden bir tren gibi, aklından gitti.
Nerede olduğunu anlamak ister gibi etrafa baktı ama sanki sormaya çekiniyor. Daha önce sormuş ve cevabı unutmuş olabilir mi? Gözleri ayakta durmakta olan oğlunun ayağındaki yeni ayakkabılara gidiyor.
“Ayakkabıların yeni mi?” 
“Evet.”
“Nereden aldın?”
“Figo’dan.”
“Kaça?”
“On iki Euro’ya.”
Birkaç saniye sonra gene aynı soru.
 
Adamın oğlu bakışlarını koğuş halkına çeviriyor: “Bununla başa çıkılır mı?” der gibi.
Babasına dönüyor. “Baba söyledim ya. Yeni aldım. On iki Euro’ya. Figo’dan.”
İhtiyar “Anladım,” der gibi başını sallıyor ama soruyu tekrarlaması gecikmiyor.
“Bu adam bizi deli edecek,” diyor hastanede ziyaretine gittiğim arkadaşım. 
“Oğlu gelmeden önce bana saati soruyordu. Söylüyorum. İki saniye sonra tekrar soruyor. Söylüyorum. İki saniye sonra gene.”
Derler ki kırmızı balığın hafızası o kadar küçüktür ki kavanozunda her dönüşü ona yeni bir macera gibi gelir. 
Alzheimerli hasta bu balık gibi mi? 
Galiba değil. Hiç olmazsa hastalık onu tamamen yutmadan önce o, bir zekâ depremine tutulmuş olduğunun bilincindedir. 
Yirmi altı kitap yazan ve İngiltere’nin en parlak beyinlerinden biri addedilen Iris Murdoch’a (1919-1999) 76 yaşında Alzheimer teşhisi konduğunda hafıza kaybının onu sürüklediği noktayı “Zor, karanlık bir yer,” olarak tarif etmişti.
Yaşlı adamın bakıcısız kalması mümkün olmadığı için çocukları nöbetle yanında duruyorlar. Kızı geliyor ve oğlu gidiyor.
Adam ona soruyor. “Ben neredeyim?”
“Hastanede.”
“Neden buradayım?”
“Hastasın.”
“Yatağım hangisi?”
 Gösterilince kalkıp yatıyor. Biraz sonra başka bir sorusu var.
“Ben kaç yaşındayım?”
“Yetmiş yedi.”
 
Adamın yüzünde büyük bir şaşkınlık ifadesi beliriyor “Hadi canım sen de! Ben ne zaman yetmiş yedi oldum?”
“Baba sen 1944’te doğdun. Sayarsan yetmiş yedi olduğunu göreceksin.”
“Sen say!”
Kızı, orta yaşlı hoş bir kadın, kardeşi gibi özür dilermişçesine odadakilere baktıktan sonra 1944’ten başlayarak yetmiş yediye gelinceye kadar yılları on on saymaya başlıyor.
Bu hesap adamın hoşuna gitmedi. “Yanlışın var,” diyor. “Ben yetmiş yedi yaşında değilim!”
Kadın gene koğuş halkına bakıyor. Bakışı bana ulaşınca ona “önemli değil” anlamına alacağı şeklinde gülümsüyorum.
Hastanenin papazı hastalara günlük ziyaretini yapmak üzere odaya girince yaşlı adam sakinleşiyor ve susuyor. Arkadaşımla vedalaşıp evime dönüyorum.

YORUM EKLE
YORUMLAR
Sarp Ege
Sarp Ege - 3 yıl Önce

Alzheimer berbat bir hastalık. Annemi bu hastalıktan kaybettik. Bakana çok zor. Yıllar önce Mia Farrow 'un oynadığı bir filmde bu konu işlenmisti.

faruk ercan
faruk ercan - 3 yıl Önce

Son ana kadar beyinlerimizin bizlere küsmemesi dileklerimle. Teşekkürler.

Yasemin Oral
Yasemin Oral - 3 yıl Önce

Zeki ve bilge bir insanın o zor ve karanlık yere sürüklenmesi ne acıdır. Onunla ilgilenenler için de aynısıdır.

ece aksoy
ece aksoy - 3 yıl Önce

bu hastalara bakan yakınlarının da doktor kontrolünde olmaları lazım çok daha fazla acı çekiyorlar

Kamil Caner
Kamil Caner - 3 yıl Önce

Alzheimer konusunda, Anthony Hopkins'in oynadığı The Father filmini tavsiye ederim.

Ruh İkizi
Ruh İkizi - 3 yıl Önce

Galiba ömür uzayınca bu sorun ortaya çıktı, desem ne kadar doğru bilemiyorum.
Beslenmede büyük sorun var gibi. Büyük nenem 100’ü buldu, ne hafıza kaybı ne de ortopedik sıkıntısı oldu.Yemen çöllerinden gelen eşini anlatır dururdu....
Babamdan, “ Unutkan olu” cümlesini hiç duymadım.
İletişim/sohbet büyük sorun.İnsanlar, bugün geçmişten çok daha yalnızlar.Eskiden köylerde ve küçük kasabalarda yaşayan insanlar hep bir arasaydılar. Sohbet, yarenlik, hoşça vakit geçirirlerdi.İmeceye giderlerdi. Yalnız kalmaya vakitleri yoktu.
Sohbet sıhhattir. Galiba onu kaybettik.

Kerim Yüksekdağlı
Kerim Yüksekdağlı - 3 yıl Önce

Güzel bir gözlem. Ötenazi ile ilgili şu yazı da ilginç: https://www.bbc.com/news/stories-47047579

Gurel ASIK
Gurel ASIK - 3 yıl Önce

Hastalik ve olum bir rahmet, bu dunya bu ortamiyla cok fazla cekilmez. herkesin bayramlarini kutlarim


banner608

banner473