Kuzey Kıbrıs’ta yaygın ve etkili bir şekilde tartıştığımız konularla ilgili gelişmeleri izlememize yardımcı olmak ve bu konudaki düşünce veya projelerini bizimle paylaşmak kamusal alanda görev yapan kişilerin görevleri arasındadır.
Türk Devletleri Teşkilatı, Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de toplandı. Görebildiğim kadarıyla KKTC bu toplantıda yer almadı. Davet mi edilmedi yoksa daha önemli görevleri nedeniyle KKTC yetkilileri mi gitmedi?
Türk Devletleri Teşkilatı ile ilişkilerin bu kadar yoğun bir şekilde tartışıldığı bir dönemde KKTC yetkililerinin bu konulardaki gelişmeleri halktan gizlemeleri kabul edilemez. Böyle bir tutum, yurttaşlarının katılımı ile hayat bulan demokratik siyaset ilkelerine olduğu kadar insan haklarına da aykırıdır. Gerek demokrasinin gerekse insan haklarının çiğnenmesi için özel bir gayret sarfedilmişse ve yurttaşların bilgi edinme hakları çiğnenmişse bunu bilmemiz ve siyasi katılımımızı buna göre şekillendirmemiz bir yurttaşlık görevidir.
Benzer şeyler başka konularda yaşanıyor… Gıynık gazetesi geçtiğimiz günlerde “bilgi saklanması” ile ilgili güzel bir haber yaptı ama yetkililerin kılı bile kıpırdamadı. Kimse ortaya çıkarak internet sayfalarındaki bilgilerin neden güncellenmediğini, istatistiklerin neden güncel olmadığını açıklamak zahmetine bile katlanmadı.
“Açıklık”, bir dönem, devletlerin başlıca çabalarından biri haline gelmişti. Şeffaflık da deniyor…
Avrupa Birliği, 2009 yılındaki Lizbon Antlaşması ile açıklığı temel kural haline getirmiştir. Lizbon Antlaşması’nın 15. maddesi, AB kurumlarının ve organlarının şeffaflık ilkesine bağlılığını ve halka hesap verebilirliğini artırmayı amaçlayan hükümler içermektedir. AB’nin şeffaflık politikası ve uygulamaları, 2011 yılında kabul edilen Şeffaflık Raporu ve Şeffaflık Kodu gibi belgelerle de desteklenmektedir.
Mikhail Gorbaçov’un, artık çürümeye yüz tutmuş olan Sovyetler Birliği’ni kurtarmak için 1980’li yılların sonunda yaptığı hamlelerden biri de açıklıkla ilgiliydi. Galsnost (açıklık) ve Perestroyka (yeniden yapılanma) birlikte anılıyordu. Sovyet toplumuna hareket özgürlüğü ve bilgiye erişim imkânı sağlanmadan değişim (yeniden yapılanma) olamayacağı düşünülmüştü.
Bizimkiler de öyle derler bazen: En büyük güç halkımızdır! Halktan bilgi esirgediğiniz zaman halkı güç olmaktan çıkarırsınız ama belki de esas istenen tam da budur… Halkı “siyasal bir güç” olmaktan çıkarmak için çalışıyorlar. Halktan onay almaya çalışmamak, siyasi ikbal için başka yerlere dayanmak kolaylarına gidiyordur herhalde. Basın mensuplarının zor sorularını yanıtlamaktan kaçınmak da bu eğilimin somut göstergelerinden biridir zaten.
Şimdilerden durum budur… Halk, kendinden bilgi saklayanlara itibar edip etmeyeceğine karar vermek zorundadır!
Açıklık olmadan demokrasi olmaz. Demokrasi istiyorsak bilgi edinme hakkını korumak zorundayız
Seyhan egemen 3 Gün Önce
Onemli bir konu, yazara tesekkur ederim . Katikiyorum.
Mustafa Kortun 2 Gün Önce
Macaristan toplantısı'na KKTC'nin davet edilmemiş olduğunu Sn. Tatar haftalarca önce bir aćıklamasında bildirmişti. Yine de olsyı sukunetlr ve suhuletle tartıßmamız lazım.