Açık sözlü siyasetçimiz YDP Genel Başkanı Erhan Arıklı, “Tufan Erhürman kazanırsa iç politikada etkisi ne olur?” sorusuna 2003’ü anımsatarak yanıt verdi. Arıklı, konuyu “federal çözüm” arayışına getirerek sorunun arkasından dolanmayı tercih etti ve “iç politika” konusuna girmedi; Erhürman’ın seçilmesi durumunda “federal çözüm görüşmelerinin” başlayacağı varsayımı ile hareket etti ve 2003’ten farklı olarak Türkiye’nin böyle bir çözüme destek vermediğini belirtmeyi tercih etti.
Arıklı’nın yanıtı, Tatar destekçilerinin cumhurbaşkanlığı seçimini nasıl bir platforma taşımaya çalışmakta olduklarını gösteriyor.
Seçime bir yanda “federal çözüm isteyenler”, diğer yanda “iki ayrı devleti” kabul ettirmeye çalışanlar var cepheleşmesi ile girmek Tatar yanlılarının hayal ettiği bir şeydir. Ama hayal ile yatan, rüya ile kalkacaktır!
KKTC seçmenlerin ezici çoğunluğu, KKTC Cumhurbaşkanlığı makamında “federal çözüm yanlısı” bir siyasi oturuyor diye federal çözüm olmayacağını çok iyi biliyor. Tufan Erhürman, federal çözüm yanlılarının çoğunluğunun oyunu alacak gibi görünse bile seçimi kazandığı gün “federal çözüm görüşmelerinin” başlayacağının güvencesini veremez. Verir mi bilmiyorum ama vermeyeceğini düşünüyorum.
Bence dananın kuyruğu, federal çözüm olsun mu olmasın mı konusundan önce, Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin müzakerelerin hangi koşullarla başlayacağı konusunda kopacaktır.
Erhürman’ın, New York’a kadar giderek uluslararası kamuoyunun da bilgisine getirdiği görüşmelerin yeniden başlamasına ilişkin koşulları vardır. Bunlardan biri siyasi eşitliğin BM kararlarında belirtildiği gibi kabul edilmesi; bir diğeri ise görüşmelerin bir takvime bağlanması ve bu sürenin sonunda Kıbrıslı Türklerin statüsünün ne olacağının daha müzakereler başlamadan belirlenmesidir.
Rum tarafı ise müzakerelerin Crans Montana’da kaldığı yerden başlaması konusunda ağız birliği yapmıştır.
İlk karşılaşma bu pozisyonlar üzerinden olacaktır. Kendi adıma iddialı bir şekilde belirtebilirim ki; bu karşılaşma sonrasında “federal çözüm görüşmelerinin başlamasını” çok zayıf bir olasılık olarak değerlendiriyorum.
Kıbrıslı Türk seçmen, “iki devletlilik” konusunda da net fikirlere sahiptir. 1983’ten beri yaşananlar, hafızalarda derin izler bırakmıştır ve aynı şeyler her gün yeniden ve yeniden yaşanmaktadır. Seçmenler, “iki devlet” istiyoruz diye iki devlet olmayacağını çok iyi biliyorlar; öğrendiler artık!
Tatar ve arkadaşları, seçmenlerin, “gerçekleşmesi çok zayıf olan bir seçenek” ile “gerçekleşmesinin mümkün olmayacağı bilinen diğer bir seçenek” arasında seçim yapacaklarını düşünüyorlarsa çok yanılıyorlar. Çok ama çok yanılıyorlar!
Seçmenlerin, adaylardan birine oy vermek veya bir diğerine oy vermemek için çok daha basit ama aynı oranda güçlü nedenleri vardır. Biraz da o nedenler üstünde çalışırlarsa kendileri bakımından daha iyi olacaktır.