Diyalog Gazetesi
2015-05-02 08:51:08

Ganimet rejimi nasıl kuruldu? (2)

02 Mayıs 2015, 08:51

Türkiye’deki Askeri Cunta’nın telkin ve etkisiyle kurulan KKTC Devleti için hazırlanan ve 1985 yılında yürürlüğe giren Anayasa ile, kuzeydeki tüm “Özel Rum Mülkleri” evrensel mülkiyet hukuku kaideleri hiçe sayılarak KKTC Devleti’nin mülkiyetine geçirilir. Yani Rumlar’a ait tüm özel taşınmaz mülkler, bir gecede asıl mal sahiplerinin elinden alınarak KKTC Devleti’nin sahipliğine devredilir. Bu yapılırken 1983 ve 1984 yıllarında “KKTC”nin hukuken geçersiz bir oluşum olduğu yönünde verilmiş iki adet BM Güvenlik Konseyi kararı olduğunu da hatırlatmak isterim. Daha sonra uluslararası hükmü şahsiyeti olmayan bu siyasi otorite, uluslararası hukuk kurallarını hiçe saymaya devam ederek paketler halinde bahse konu Rum özel mülklerini onların hiçbir rızası da olmadan 3. kişilere dağıtmaya devam eder. 
Bu dağıtımlar sayesinde adanın kuzeyinde yeni mülk zenginleri yanında hakkı yenen mülk mağdurlarından oluşan yepyeni bir statüko kurulur. Güneyde çok az sayıda veya değersiz tarla nitelikli arazi bırakan birçok kişiye kuzeyden çok daha değerli Rum Mülkleri karşılık adı altında verilir ve bir anda ortaya zenginleşmiş insanlar çıkar. Kıbrıs’a ilk kez 1975 yılında ayak basan Türkiyeli göçmenlere de özellikle Girne, İskele ve Karpaz bölgelerinde yüzlerce dönüm arazi tahsis edilir. 1977-1995 arası gerçekleşen bu mülk dağıtımlarında eksik bırakılan bir şey vardır. O da 1995 yılında yapılan bir yasa değişikliği ile giderilir.
1995 yılına kadar dağıtılan Rum Mülkleri için sadece kullanım boyutunda verilmiş bir hak sözkonusu idi. Yani Türkler’e tahsis edilen Rum mülklerinin tapu dairesi nezdinde satılıp mülkiyetinin bir başka kişiye devredilmesi henüz mümkün değildi. Dönemin hükümeti tarafından hazırlanan ve ana muhalefet partisinin de destek verdiği yasa değişikliği ile 1995 yılından itibaren Rum Mülklerini tasarruf eden, kullanan veya hasbelkader elinde tutan kişilere KKTC otoritesince mülkiyet belgeleri (Mal Sahipliği Belgesi/Tapu Koçanı) verilmeye başlanır. 
Kısacası, bir gün önce Rum mülkleri üzerinde sadece tasarruf ve kullanım hakkı olan kişiler, hiçbir bedel ödemeden bir gün sonra aniden o gayrımenkulün mülkiyet sahibi olduklarını görürler. Yaratılan bu çarpık ve hukuk dışı mülkiyet sistemi daha sonra uluslararası mahkemelerce de denetlenecektir.
Kuzeydeki mülklerine ulaşmaları Türk Yönetimi tarafından yasaklanan, ayrıca rızaları alınmadan mülklerinin hukuk dışı yollarla gasbedildiğini iddia eden Rumlar, bu toprak konusunu AİHM’e ve ardından da ABAD’a taşırlar. Bu uluslararası nitelikli mahkemelere yapılan müracaatlar neticesinde başta “Loizidou Davası” ve “Orams Kararı” diye adlandırılan mahkeme kararları ile Kuzey Kıbrıs’ta kurulan sözkonusu mülkiyet rejiminin, hukuk dışı, insan haklarına aykırı ve haksızlık üzerine kurulu bir sistem olduğu çok ağır ibarelerle yüzümüze vurulmuş olur.
Bu milletlerarası yargı kararlarına direnemeyen Türkiye, Kıbrıslı Rumlar’ın kuzeydeki mülklerinde var olan mülkiyet hakkını tanır ve yapılan mülkiyet ihlallerini de kabul ederek adanın kuzeyinde kurdurduğu Taşınmaz Mal Komisyonu ile Rumlar’ın mağduriyetini gidermeye başlar. Bu komisyon halen Lefkoşa’daki binasında faaliyetlerine devam etmektedir. Rumlar’a tazminat ödeyen bu komisyonun bütçesi büyük oranda bizlerden toplanan vergilerle oluşturulan KKTC Devleti hazinesinden karşılanmaktadır.
Yani bu yapılan ihlallerde en ufak bir kusuru dahi olmayan vatandaşların verdikleri vergiler ile Rumlar’ın mülkiyet hakkı ihlalleri tazmin edilmektedir. Türkiye’nin istemiyle kurulan Taşınmaz Mal Komisyonu sayesinde Rumlar tarafından AİHM’de önceden açılmış olan binlerce dava gündemden düşmüş olur. Bu sayede Türkiye, AİHM nezdinde milyonlarca Euro’luk tazminatları bizzat ödeme tehlikesinden de ilk nazarda kurtulmuş olur.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.