Diyalog Gazetesi
2015-06-11 05:39:59

Katilimizi satın alıyoruz

11 Haziran 2015, 05:39

İsviçre’de devlet, belirli aralıklarla halkın bir bölümünde vücut yükü taraması yapıyor ve gerekirse alarm veren kimyasallar kullanımdan kaldırılıyor. 
Şu anda endüstriyel alanda kullanılan en güçlü zehir ve kanserojen madde “Dioksin”dir. Dioksin, elektrik üreten elektrik santrallerinde, çöplerin yakılması hatta ormanların yanması sonucu, çoğunlukla da klor ile ağartma veya beyazlatma işleminde yan ürün olarak ortaya çıkar. Kağıt ürünleri, suni ipek yapımı (rayon), kahve filtreleri, tuvalet kağıdı, kullanılıp atılan kağıtlar, kağıt mendiller, çocuk bezleri, hijyenik pedler, temizleme bezleri, vajinal tamponlar, pedler, vs…. 
Bebekler, yetişkinlere göre 200 kat fazla dioksine maruz kalma riskini taşırken; tuvalet kağıtları, kağıt mendiler, süt veya meyve suyu kartonları, tek kullanımlık çocuk bezleri, bilhassa peçeteler eğer klorla ağartma işleminden geçiyorlarsa düşük dozda dioksin içeriyorlardır. 
Kadınların adet günlerinde kullandıkları hijyenik pedler klor ile beyazlatılmışsa kanama sırasında toksin kana daha kolay geçtiğinden kadınlar için büyük tehlike teşkil ederler. 
Dioksin bir kez bedene girdikten sonra dışarı atılamaz. Yağ dokuda birikir ve canlının yaşamı boyunca orada kalır. Hiç doğum yapmamış kadınlarda göğüs kanseri görülme sıklığı bu nedenle daha fazladır. Emzirmeyle birlikte kadınlar farkında olmadan göğüslerinde biriken dioksini bebeklerine aktarırlar. Belirli bazı plastik ürünlerin üretimi sırasında istenmeden ortaya çıkan dioksin ve furanlar (naylon sentezi sırasında ortaya çıkan renksiz, yanıcı toksik sıvı) insan sağlığı için zararlıdır. 
Plastik pet şişelerin bırakın ısıya maruz kalmasını bu şişelerdeki suyun dondurulması bile plastiğin içindeki dioksinin yayılmasına neden oluyor. Bunun yanında mikrodalga fırına kesinlikle plastik içindeki bir gıdanın konulup ısıtılmaması gerekiyor. Plastik bardaklarda servise sunulan aşırı sıcak içeceklere, sıcak besin maddelerine ve mikrodalga fırında ısıtılan plastik kaplardaki yiyeceklere dioksin bulaşma ihtimali oldukça yüksektir. 
Bir dava sonucunda ürünleri ağartmada klor kullanılmasına İngiltere yasak getirdi. AB ve Yeni Zelanda’da da bu yasaktır. 
ABD’de üretilen “klor”un yaklaşık %5’i musluk sularının dezenfekte edilmesinde kullanılır. Şehir şebeke sularına mikropları yok etmesi için belli oranda klor katılması bütün dünyada yaygın bir uygulamadır. Genel kanı da bu klorün zararsız olduğudur. 
Oysa son yapılan bilimsel araştırmalar, klorla temizlenmiş musluk sularının birçok deri hastalığı, deri alerjisi ve egzema yaptığını ortaya çıkardı. Bunun yanında bağırsaklarda sindirim sistemine yardım eden ve hastalık yapıcı (patojen) maddelerden vücudu koruyan birçok faydalı bakteriyi yok ediyor. 
1986 yılında ABD’de şebeke musluk sularına zirai ilaçlar ve diğer kimyasallar dahil karışabilecek 23 zararlı madde tespit edilmişken 1991 yılında bu sayı 62’ye, 1994 yılında ise 86’ya çıkmıştı. 1994 yılında yapılan bir hesaplamayla 2015 yılına gelindiğine şebeke suyuna karışması mümkün olan zararlı maddelerin 400 civarında olacağı tahmin edilmiştir. 2004 yılında musluk suyunda 316 adet zararlı madde bulunmuştur. Bir de klorlu suyla duş alıp banyoda ortaya çıkan klorlu buharı soluduğunuzda yine klorun tehlikelerine maruz kalıyorsunuz demektir. 
Yüzme havuzlarına konulan klorun astım başta olmak üzere yol açtığı rahatsızlıklar da ayrı bir konudur. Yüzücüler arasında astım hastalığı oldukça yaygındır. Avustralya’da 2000 yılında yapılan olimpiyat oyunlarında oyunlara katılan Amerikalı yüzücülerin üçte birinin astım olduğu rapor edilmişti. Avustralya olimpik yüzme takımının yüzücülerinin de %16-20’sinin astım hastası oldukları biliniyor. 
İnsanoğlu kendi yarattığı pisliği temizleyeyim derken diğer yandan tekrar yeni problemler yaratmaktadır. İnsan içinde yaşadığı gerçekleri görmek istememekte çünkü onlara karşı savaşacak gücü kendinde bulamamaktadır. 
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.