Diyalog Gazetesi
2025-10-26 09:41:26

Politikadaki görünmez el

Mustafa ERDOĞAN

26 Ekim 2025, 09:41

İnsanlar başta oy vermek olmak üzere siyasal eylemlerinin hemen hemen hiçbir zaman siyasî sonuçları değiştirmediğini bildikleri halde neden halâ siyasî faaliyete devam ederler?...

Çünkü, politika sadece sonuçların değişmesi hakkında değildir. O aynı zamanda kabile üyelerine (benzer siyasî eğilimde olanlara) sinyal göndermekle ilgilidir. Seçmenler de politikacılar da kamusal eylemleri sadece izlenecek politikaları etkilemek için değil, fakat kimliklerini, bağlılıklarını ve değerlerini açıklamak için de yaparlar. Burada aslında işleyen bir ‘’görünmez el’’ dinamiği vardır. Tıpkı özel açgözlülük veya hırsın kamusal faydaya kanalize edilebildiği iktisatta olduğu gibi, siyaset de bencil eğilimlerimiz bile arızî erdemlere dönüştürülebilir.

Adam Smith’in orijinal ‘’görünmez el’’ sezgisi piyasaların özel güdüleri toplumsal faydalara dönüştürdüğünü söylüyordu. Örneğin, kasap, biracı ve fırıncı iyilikseverliklerinden değil, kişisel çıkarlarından dolayı bize hizmet ederler. Onların bize ürünlerini satmak için bizi paramızdan gönüllü olarak vaz geçmeye teşvik etmek hileye veya cebire başvurmalarından daha kolaydır. Onlar kâr arayışındadırlar ama böyle yaparak başkalarının ihtiyaçlarını karşılayan mal ve hizmetler sağlarlar.

Piyasalar açgözlülüğü ortadan kaldırmaz, onu disipline ederler. Rekabet, mülkiyet hakları ve fiyatlar gibi kurumlar kişisel çıkara dayanan davranışı üretken biçimlere kanalize ederler. Buradaki ana düşünce şudur: doğru şartlar altında, güdüler iyi sonuçlar verebilir. Buzdolabımda bol yiyecek olmasının nedeni, kısmen, piyasanın satış için gıda üretimini teşvik etmesidir. Müşterilere kötü davranan veya kalitesiz mallar satan bir işletme itibarını, gelirini ve piyasa payını kaybedecektir. Böylece, rekabet süzgecinden geçen kâr güdüsü iş birliği için bir araç haline gelmektedir.

Şaşırtıcı bir şekilde benzer bir dinamik politikada da işlemektedir. Burada süzme mekanizması fiyat ve rekabet değil fakat aleniyet ve itibar dinamiğidir. Bu, siyasî görünmez elin işlemesidir. Kamusal tartışma bencilliği söylemimizden tamamen temizlemezse de, bazen onu disipline edebilir. Politikacılar, aktivistler ve partililer kendi söz ve eylemlerinin seçmenlere, özel çıkar gruplarına, aktivistlere vd. ulaşabileceği durumlarda dar çıkarları evrensel görünen nedenlere dönüştürmeye zorlanırlar. Ama bu bir kere gerçekleşti mi, kişi için kısıtlamalara dönüşebilirler. Muhalifler, seçim bölgeleri ve gözlemciler bu ‘’görünüşte evrensel nedenler’’i yakalar, onları alıntılar ve sahibinden tutarlılık talep ederler. İnsanlar ikiyüzlüleri fark etmekte ve saygınlıklarını azaltarak onları cezalandırmakta iyidirler.

Politikada da duyarlılık gösterisi benzer bir rol oynar. Birisi sosyal medyada bir paylaşım yaptığı veya haftanın kötü adamını protesto ettiği yahut kınadığı zaman, bunlar öncelikle statü arayışıyla ilgili olsa da, bu yapılan eylemin anlamsız olduğu anlamına gelmez. Bu gibi duyarlılık gösterileri piyasadaki fiyatlar gibi işlev görürler; fiyatlar gibi bu sinyaller de müşevvikler ve geri beslemeyle (tarafından) şekillenir. Sahici bir hassasiyeti yansıtmaktan çok sadece duyarlılık tasladığı anlaşılan bir kimse saygınlığının zarar görmesi riskiyle karşılaşır. Yine de, sırf iyi görünmek için söz gelişi etkili hayır kuruluşlarına bağış yapmayı savunan bir kimse sonuçta pozitif sosyal ve ahlâkî sonuçları desteklemeye yardım etmiş olabilir.

Siyasette rasyonelleştirmeler de yaygındır. Rasyonelleştirme akla yatkın görünen ama gerçekte sahte olan bir açıklamadır. Rasyonelleştirme sıklıkla kendine hizmet eden sahtekârlık gibi görülür. İnsanlar davranışlarının başkalarına iyi görünmesi için göze hoş gelen sahte nedenler sunarlar. Şu var ki, rasyonelleştirmeler bir kere ifade edilince itibar maliyetleri yaratırlar. Birisi eğer yoksullara zarar veren siyasetlere karşı olduğunu söylerse, o zaman eylemleri bu ahlâkî standartla bağdaşmadığı zaman o ikiyüzlülükle ve itibara zarar vermekle ilgili makul suçlamalara duyarlı hale gelir. Bu da kuvvetli bir tutarlılık baskısı yaratır: İnsanlar zamanla kendi rasyonelleştirmelerine gerçekten inanmaya ve bunlar doğruymuş gibi hareket etmeye başlayabilirler.

İktisat ile siyaset arasındaki paralellikler, görünmez el yaklaşımıyla bakıldığında çarpıcıdır. Bir yanda açgözlülük ve kâr marjı güdülerini fiyatlar, sözleşmeler ve rekabet kurumları aracılığıyla kârla ödüllendirilen üretkenliğe yönlendiren piyasa var. Diğer yanda, farklı bir görünmez elin işlediği siyaset var. Siyasette kişisel çıkar aleniyet, itibar ve tutarlılık baskısı gibi kamusal kurumların süzgecinden geçerek kamusal gerekçelendirmeyle, norm uygulamasıyla ve hatta bazen ahlâkî ve toplumsal ilerlemeyle sonuçlanır. Her iki alanda da birey bencilce hareket etse de kurumsal yapı davranışı disipline eder ve onu -en azından zaman zaman- kamunun iyiliğine hizmet eden biçimlere kanalize eder.

Aleniyet (kamusallık) politikacıları nedenlerin diliyle konuşmaya zorlar. Duyarlılık gösterisi sosyal beklentileri güçlendirir. Rasyonelleştirme daha sonra kişinin davranışını kısıtlayan taahhütler yaratır. Bu, zenginliği yaratan değil fakat duyarlılık taslamayı, rasyonelleştirmeyi ve kişisel çıkarı disipline eden politik görünmez eldir. Bu görünmez el de piyasadaki gibi, bireysel erdeme olduğundan daha çok kurumlara ve müşevviklere bağlıdır. (Jimmy Alfonso Licon’un ‘’How Self-Interest Civilizes Politics’’ başlıklı makalesinden kısaltarak uyarlandı, The Daily Economy, October 10, 2025, https://thedailyeconomy.org/article/how-self-interest-civilizes-politics/ ) 

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.