10 Ağustos 1999’da Kıbrıslı dostlarımız ile Bursa ve İstanbul’da ve Yalova’da çok güzel vakitler geçirdik. Dostlarımızı 15 Ağustos’ta Kıbrıs’a uğurlamış ben bir iki gün daha kalıp dönecektim. Olmadı. 1999 depreminin üzerinden 21 yıl geçmiş. Kıbrıs’tan aile dostlarımızla Yalova’ya gitmiştik. Bizde kalmışlar bu süre içinde de İstanbul ve Bursa’yı da ziyaret edip güzel yerlerini hep birlikte gezmiştik.
Onlar döndükten 2 gece sonra Türkiye tarihinin en büyük depremine yakalandık ailecek. 1999 yılında 16 Ağustos'u 17 Ağustos'a bağlayan gece meydana gelen 7,4 büyüklüğündeki yer sarsıntısı, Türkiye tarihinin en büyük ikinci depremi olarak kayıtlara geçmişti.
Jeoloji Mühendisleri Odası, depremden 3 ay sonra yayımladığı raporda, fayın üzerinden geçen alanların ortalama 4 metre civarında sağa ve ileriye doğru kaydığını yazdı.
Babam, oturduğumuz evin depremde dayanıklılığı ölçtürmek için uzmanları çağırmıştı. Yapılan testten sonra deprem anında bizim evin 15 santim yukarı zıpladığı sonra da sağa sola şiddetli sallandığını söylemişlerdi.
Resmi rakamlara göre; 1999 Marmara depreminde 18 bin 373 kişi hayatını kaybetti, 48 bin 901 kişi de yaralandı. 5 bin 840 kişi de kayboldu. Deprem sonrası hazırlanan raporlarda 364 bin 905 konut ve işyerinin yıkıldığı ya da çeşitli düzeylerde hasar gördüğü belirtildi.
17 Ağustos Depremi, ekonomi üzerinde de çok ciddi olumsuz etkiler yarattı. Farklı kurumların yaptığı hesaplamalara göre, depremin ekonomik maliyeti 12 ile 20 milyar dolar arasında değişiyordu.
Hafta sonuna girerken Elazığ’dan gelen deprem haberi beni 21 yıl öncesine götürdü. Yalova’da ilk gördüğüm arama kurtarma ekiplerinden bir tanesi KKTC Sivil Savunma ekipleriydi…
Deprem sonrasında Yalova’ya gelmişler ve arama-kurtarma faaliyetlerine vakit kaybetmeden başlamışlardı. Dünyanın ve Türkiye’nin her yerinden yardımlar geliyordu.
Bizim ev depremde yıkılmamıştı ama artçı sarsıntılar yüzünden eve girmeye korkuyorduk. Çadırlarda geçen koskoca bir yıldan sonra evlerimize dönebilmiştik.
10 Ağustos 1999’da gittiğim Yalova’dan Kıbrıs’a ancak 2000 yılının ortalarına doğru dönebilmiştim. O dönem kaldığım mahalledeki komşularımızın bana gösterdiği ilgi, Kıbrıs’tan bizi merak edenlerin bize ulaşmak için harcadıkları çaba, hala daha gözlerimin önünden gitmez.
Büyük bir sınav verildi Elazığ’da meydana gelen depremi 1999 depremi ile karşılaştırıyorum. Çok daha modern, çok daha ne yapacağını bilen ekipler, anında koordinasyonu kuran devlet.
Evet, Marmara depremine göre çok daha az ev yıkıldı ama gene de ekipler 1999’a göre çok daha koordineli çalıştı. Arama kurtarma ekipleri, medya, her şey daha koordineli gitti.
Enkazdan onlarca kişinin kurtuluş öykülerini hep birlikte izledik. Deprem gerçeğini bir kez daha hatırlamış olduk. Umarım bu depremden alınması gereken dersler bir an önce anılır ve özellikle beklenen İstanbul depremi öncesi kentsel dönüşüm hızlanır.
Çünkü Elazığ’da da gördük ki yıkılan evler eksi evler ve “Depreme dayanıklı değildir raporu” olan binalar yıkıldı. Yeni binalar da deprem tüzüğüne göre yapılan evler az hasarla bu depremi atlattı.
MESAJLAR
Fırat ATASER: Başarılı bir ameliyat sonrası dün akşam yurda dönmüşsünüz. Binlerce mesaj ve yüzlerce telefonda geçmiş olsun dilekleri sizi epey yormuşa benziyor. Neyse bugün büyük gün, Alsancak yolu için ilk adım atılıyor.
Polat ALPER: Yani sana elli kere dedik, ben olmadan o tavlanın başına oturma diye. Senin uğurun benim, ben olmayınca çok fena dayak yiyorsun. Hafta sonu Hasan Uzun 6-1 yenmiş sizi.
Aytekin YAYLA: Baharın geldiğini yavaş yavaş anlıyoruz galiba. Zira sizin ördekler yavrularını çıkartmışlar ve ördek ailesi genişlemiş. Bu arada kara kuğu da kuluçkada yatıyormuş.
Perihan AZİZ: Bağlıköy’de babadan kalma evi tadilattan geçirdikten sonra turizme kazandırmışsınız. Hayırlı ve uğurlu olsun, en kısa zamanda Bağlıköy’e geleceğiz.
Tufan ERHÜRMAN: Türkiye kökenli bir anne veya babadan doğan çocuğun Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği alması için uğraş vereceğinizi açıklamanız güzel. Ama bu konuda daha önce Şener Elcil girişim başlatmış bir sonuç elde edememişti.
Özlem ÖZBEKOĞLU: Bir haberi sosyal medyada paylaştığınız için Girne Polis Müdürlüğüne çağrılmışsınız. Ee o gönderiye like atanları da soruşturacak mı Girne Polis Müdürlüğümüz.
Ziya ÖZTÜRKLER: Bir kez daha gerçekleri yüzümüze vurdunuz ve herkesin üniversiteli olmaması gerektiğini söylediniz. Ama kaç kişi sizin uyarılarınıza uyacak bu memlekette? Sonra da ülkeye yabancı iş gücü geliyor diye şikayet ediyoruz.
Süleyman MANAVOĞLU: Başbakan Ersin Tatar, Lefke’de ele geçirilen kaçak etlerden sonra sizi bizzat arayıp tebrik etmiş. Bu arada bu gibi operasyonlarda etlerin kime gittiğini de açıklarsanız hiç fena olmayacak.
Metin BİLMEM: Merkezi Cezaevi’nde yatan bir mahkûmun iki kez şartlı tahliyesi sebepsiz yere reddedilmiş. Bu konuda kulağımıza bir şeyler geldi, bugün bir kahvenizi içmeye geleceğiz size.
Gürsel UZUN: Başbakan Ersin Tatar’la geçtiğimiz hafta sonu Gazimağusa’da bir mekanda baş başa yemek yemişsiniz. Her ne kadar Başbakanı eleştirseniz de parti işlerinde kendisine destek beyan etmişsiniz.
Arif Salih KIRDAĞ: Diğer adaylar hem devletin imkanları hem de dev bütçelerle seçime giderken sizin kısıtlı bütçenizle bu maratonu koşmanız biraz adil değil. Acaba bir destek kampanyası falan mı başlatsanız?
Teberrüken ULUÇAY: Rum meclisi özellikle taciz ve terör eylemleri için sabit telefonların dinlenebileceğine dair bir yasa çıkarttı. Acaba bizde durum ne? Var mı meclisin gündeminde böyle bir yasa?
Derman ATİK: Tiyatro Gazetesi’nin düzenlediği 6’ncı Anadolu Tiyatro Ödülleri kapsamında “Uluslararası Tiyatro Adamı Ödülü”ne layık görülmenizden ötürü sizi bir kez daha tebrik ediyoruz.