banner564

‘Hayır’ı kullanamadık

Referandumun 13’üncü yılında Diyalog sordu; Talat, Eroğlu, Soyer ve Olgun yanıtladı

‘Hayır’ı kullanamadık
banner598
Aybeniz Küzeci YILDIRIM-Çiğdem AYDIN
Annan Planı referandumunun 13’üncü yıldönümünde; İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, 
3. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, CTP Milletvekili Ferdi Sabit Soyer ve eski müzakereci Ergün Olgun, gelinen süreci Diyalog’a değerlendirdi.

Talat:2018’e kadar çözüm zor

  İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, 2018’e kadar çözümün zor olduğunu belirterek şöyle dedi:
 “Bizim propaganda makinemiz en genel hatlarıyla bütün unsurlarıyla Kıbrıs Rum tarafının propaganda makinesinden maalesef çok daha zayıf. Bunun tabi bir sürü nedeni var. Hem bizim kendi performansımızla ilgili nedenleri var hem de uluslararası hukukun bize bakış açısı nedeniyle dezavantajlarımız var. Kaldı ki anlatılmış olsanız bile, uluslararası hukukun lafzına bağlı kalmayı tercih eden bu nedenle de ne yazık ki derdimizi anlatıp sonuç alma gibi bir şansımız olmadı. Bu arada kendimizden kaynaklanan sıkıntılar da var. 2009- 2010 yılına kadar oldukça iyi geçen ve epeyce ilerlemeler olan bir müzakere süreci yürüttük. 2010’dan itibaren bizim kendi iç seçimlerimiz sonucunda yeni liderliğin konuya daha farklı yaklaşması nedeniyle müzakere süreci dondu. 5 yıl boyunca aslında hiçbir ilerleme kaydedilemedi. 5 yıldan sonra Akıncı’nın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle müzakere süreci yeniden başladı. Ancak o da zaman kısıtının kurbanı oldu. 2016 yılı sonuna kadar sonuç alınamayınca 2017 ile birlikte başlayan Güney Rum liderlik seçiminin propaganda süreci başladı o da onun kurbanı oldu. Öyle talihsizliklerle dolu uzun yıllar geçirdik. Ne kendimizi anlatabildik izolasyonları daha da hafifletebildik ne de çözümü başarabildik. 
  Bir süredir ben tekrarlıyorum Güney Kıbrıs’ta ki seçimler yapılana kadar bana göre çözüm başarılamaz. Bu Akıncı’nın dönemi içinde çözüm olmayacak anlamına gelmez. 2018 seçimlerine kadar çözüme ulaşmanın mümkün olacağını düşünmüyorum.”


Eroğlu: Rumlar zamana oynuyor

  Üçüncü Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Rumların zamana oynadığını belirterek şöyle dedi:
  “Kıbrıs Türk tarafına yapılan haksızlıklarla ilgili dünyaya tam olarak anlatabildiğimizi söyleyemem. Annan Planı kampanyası içerisinde ben hayır kampanyasını yürütmüştüm. Ama buna rağmen Türk tarafından %65 Evet çıktı. Rum tarafında ise %75 Hayır çıkmıştı. Biz Rumların bu hayırını doğru kullanamadık. Rumların anlaşma istemediğini dolayısıyla BM iyi niyet misyonu ile bu işin olamayacağını dünyaya tekrar gösterme fırsatımız olacaktı ama biz bunu yapamadık. Bilakis Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra tekrar müzakereler başlamıştır. Zamanında Talat Bey ve ben müzakereleri yürüttük. Şimdi ise Akıncı yürütüyor. Anlaşma doğrultusunda bir hareket göremiyoruz. 
  Zamana oynadıklarını yıllardan beridir söylüyoruz. Bizim hep bir hatamız var. O da şu ‘biz suçu hep kendimizde arıyoruz.’ Türk tarafının liderleri Denktaş ve Eroğlu çözüm istemez dediler. Talat Bey geldi çözüm istedi, Akıncı geldi çözüm istedi ama Rum tarafında yine de evet’e yönelik bir hareket göremiyoruz. Dolayısıyla burada yapılması gereken öncelikle haklı olduğumuzu dünyaya anlatabilmektedir. Ayrıca biz çözüme muhtacız dedikçe Rum tarafı masada isteklerini artırıyor. Biz burada kendi kendimizi suçluyor ve çözüme muhtacız sözleriyle Rum’un müzakere masasındaki isteklerinin artırılmasına neden oluyoruz. Kıbrıs’ta birbirimizi anlaşma isteyen ve istemeyen diye bölmenin de hiçbir anlamı yoktur. Bugüne kadar Kıbrıs’ta gelmiş geçmiş tüm liderler Kıbrıs’ta bir anlaşma olması yönünde hareket etmiştir. Denktaş Bey’in yaptığı anlaşmalar vardı 1977 ile 1979 anlaşmaları. Benim Anastasiadis ile yapmış olduğum şuanda Akıncı’nın kullandığı anlaşma metni vardır. Buna rağmen Rum tarafında anlaşmaya yönelik bir niyet görmüyoruz. Artık bu gerçeği kabul etmemiz lazım. Müzakerelerde bir yere varılamadığını ve varılamayacağını da artık dünyaya hissettirmemiz lazım. İnşallah ‘son şans’ dediğimiz bu dönemde Akıncı müzakereleri başarıyla yürütür.” 



Soyer: Önemli bir yıldönümü

  Eski Başbakanlardan, CTP Milletvekili Ferdi Sabit Soyer, 24 Nisan’ın önemli bir gün olduğunu belirterek şöyle dedi: 
  “Gerçekten önemli bir yıldönümüdür. 23 Nisan 2003 tarihinde Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olduğu günde sınır kapıları da açıldı. Sınır kapılarının açılması ve Annan Planı referandumu Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum toplumlarının ve tüm adanın kaderinde önemli dönüm noktalarından biri olduğu kanısındayım. 24 Nisan 2004 referandumunda biz (Kıbrıslı Türkler) evet dedik. Evet’in Kıbrıs Türk toplumuna getirdiği çok önemli dinamikler olmuştur. En önemli sonuç bana göre 24 Nisan 2004 yılında Kıbrıs Türk toplumu çok önemli bir süreçten geçerek bu referandumu yaptı. Kıbrıs Türkü demokratik olgunluk içerisinde bütün dünyanın dikkatini çekti. Fakat bunun değerini bildik mi ? Bu ayrı bir sorudur. 
   Aralık 2003 seçimleriyle birlikte yönetim değişikliği oldu ve Talat Başbakan seçildi. Rahmetli Rauf Raif Denktaş da Cumhurbaşkanı. Fakat bu çerçevede Talat’ı görüşmeci olarak tayin edip Annan Planı’nı zemin kabul eden görüşme süreci başladı ve bu zemin kabul edişle birlikte referanduma giden süreç gerçekleşti. Rum tarafında ciddi bir değişim oldu. Papadopulos tek başına geldi çözüm olmadan AB’yi garanti etti, sahtekarlık yaptı. 16 Nisan’da, Annan Planı’nı temel alıp Federal bir çözümü savunacağım dedi yolladığı mektupta. Referandumda da Kıbrıs Rum toplumuna çıkıp şunu söyledi; “Ben devlet aldım toplum teslim etmem.” Ve ‘hayır’ kampanyası yaptı. Bana göre büyük bir hata yaptılar ve bu hatanın sonucunda o dönem büyük ölçüde Federal çözümü savunan AKEL’in de hayır kampanyasını bu çerçevede desteklemesi söz konusu oldu ve yüzde 75 ile Rum toplumu hayır demiş oldu. Biz ise yüzde 65 ile evet dedik. Bu sonuç bir kırılma yarattı ancak buna rağmen bu Kıbrıs Türk halkına pozitif bir gelişme de sağladı. Örneğin Yeşil Hat Tüzüğü geldi, sınır hattı kapılarının açılması ile birlikte de bütünleşince bizim ekonomimize bugün hala daha pozitif yansıyan gelişmeleri sağladı. Yine aynı şekilde Avrupa Konseyi’nde gözlemci üye statüsü, İslam Konferansı’nda Kıbrıs Türk Devleti olarak temsil edilme statüsü ve uluslararası arenada Kıbrıs Türk halkına dünkü bakışı farklılaştıran pek çok gelişmeye yol açtı.”


Olgun: Rumların propaganda başarısı

  Eski Müzakereci Ergün Olgun “Güç kullanmayı bilen taraf kazanır” diyerek şunları kaydetti:

  “Bu müzakereler güç ile ilgili hak arayışında güçlü olan taraf veya güç kullanmayı bilen taraf o gücü kullanabilmeyi beceren taraf kazanıyor. Rum tarafı bu konuda bizden daha başarılı oldu. Fakat bu başarısını ben şahsen sürdürülebilir kanaatinde değilim. Bunun sürdürülebilir olmadığını göstermek için de Kıbrıs Türk tarafının yapması gereken şeyler var. Kıbrıs sorunu bir egemenlik mücadelesidir. Rumlar Kıbrıs’ta tek egemen olarak kalmak istiyorlar paylaşmak istemiyor. 2004 yılında da bunu bize net bir şekilde gösterdiler bundan gerekli dersleri çıkarıp hayatımızı Güney Kıbrıs ile endeksli olmaktan kurtulmamız lazım. 
  Kendi öz yönetimimizi düzeltecek tedbirleri almamız lazım. Bunun arkasından 2004 Annan Planı’nın arkasından Sn. Mehmet Ali Talat aynı hatayı ders çıkarmadan tekrarlayarak Rum tarafı ile egemenliği paylaşabileceğini düşündü ve Kıbrıs Türküne 5 yıl kaybettirdi. Bunun arkasından Sn. Eroğlu bunun bilinci içerisinde denge kurmaya çalıştı fakat tabi ki bir netice alınamadı. Arkasından gelen Sn. Akıncı benim kanaatime göre Sn. Mehmet Ali Talat’ın yapmış olduğu denemeyi yapmaya devam ediyor fakat o da iki yılın sonunda gördü ki bu bir yere çıkmayacak ve bunu artık telaffuz etmeye başladı. 
  Bugüne kadar yürütülen bu müzakerelerden Güney Kıbrıs endeksli düşünmekten vazgeçmemiz lazım. Ben önümüzde bir fırsat olabileceğini düşünüyorum bu da hidrokarbon konusudur. Hidrokarbon konusunda yine Rum tarafının atmış olduğu adımlar kendilerinin tek egemen olduğu yönünde davranışları, bizi ve Türkiye’yi buna karşı bir tedbir almak mecburiyetinde bıraktı. Önümüzdeki günlerde Girne ve Mağusa açıklarındaki çalışmalar neticesinde oralarda ciddi bir çalışma yapılır ve bir kaynak olduğu iddia edilirse o kaynaklar üzerinde odaklanıp kendi iç kaynaklarımızı ve gücümüzü artırıcı tedbirler almamız halinde Kıbrıs’ta benim kanaatimce olması gereken iki tarafın kendi ayrı yönetimleri altında geleceklerini şekillendirmeleri olasılığı ortaya çıkmış olacak. Fakat bu söylediğim gibi bir devlet politikası ile ilgili hem KKTC devletinin hem Türkiye’nin artık bu müzakerelerden bir netice alınamayacağını bunun bize yıllar kaybettirdiğini bilinci içerisinde buna alternatif politikalar üretip bizim geleceğimiz şekillendirebileceğimiz tek başımıza ekonomi ayağı ile iletişim ayağı ile sosyal ayağı ile bir düzenlemeyi yapmamızı zorunlu kılıyor. ”

Güncelleme Tarihi: 25 Nisan 2017, 10:10
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner471

banner473