banner564

Bu kez umutlu

Anastasiadis, Cenevre’de uzlaşıya varılması halinde referandumun 2-3 ay içinde gerçekleşebileceğini ve Akıncı ile ortak kampanya yürütebileceklerini söyledi

Bu kez umutlu
banner598
 Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis, Cenevre’deki toplantılarda uzlaşıya varılması halinde, referandum için 2-3 aylık bir sürenin yeterli olabileceğini söyledi.
   Trodos’taki Başkanlık konutunda Politis gazetesinin sorularını yanıtlayan Anastasiadis, önümüzeki süreç hakkında ayrıntılı bilgi verirken, Türk tarafının 9-11 Ocak sürecinde masaya harita koymaması halinde 12 Ocak’ta yapılması planlanan 5’li konferansın gerçekleşmeyeceğini ifade etti.
   Cenevre’de olumlu bir sonuca varılması halinde Cumhurbaşkanı Akıncı ile referanduma yönelik ortak bir kampanya düşünüp düşünmediği sorulan Anastasiadis, “Bunu görüştük, sonuca varırsak evet” cevabını verdi.
   Anastasiadis, 5’li konferans sırasında Güvenlik ve Garantşler konusunun uzlaşmazlıkla sonuçlanması halinde ise suçlanan tarafın Türkiye olacağını savundu.
   Rum lideri  şöyle dedi:
  “Bugüne kadar Türkiye’den, çözüm istediğine dair olumlu bir söylem işittik. Gerçekten isteyip istemediğinin sınanması gerekecek. Diyalog çökseydi veya uzun bir çıkmaz dönemine girseydik sorumluluğu Kıbrıs Rum tarafına yükleyebileceklerdi. Yani çözümlerinde bulabileceğin konular için diyaloğa girmekten kaçar veya Mont Pelerin’de başaramadıklarını başarmak için diyalogda ısrar etmezsin. Oysa çok taraflı ve Türkiye’nin de katılacağı konferans ile olası sorumluluk, istilacı ve işgalci olarak garantör olmayı sürdürmek isteyen ülkeye kalacak.”

Harita yoksa konferans da yok

   Anastasiadis, Cumhurbaşkanı Akıncı ile Cenevre’de yapacakları görüşmelerde her ne olursa olsun yine de 12 Ocak’ta konferansa gidip gitmeyeceği sorusuna şu cevabı verdi:
  “Sayın Akıncı’dan dün işittiğimi üzüntüyle ve kesin bir dille cevaplamam gerekir ki iç yönetim ve mülkiyet konularında ilerlemeyi ve sonrasında harita sunulmasını ön şart koştu. BM açıklamasında da açıkça belirtildiği gibi, harita sunmazsa, çoklu konferans olmayacak.”
   Konferans için harita sunulması yeterli mi yoksa yakınlaşma mı olmalı? Sorusuna karşılık da Anastasiadis “Mümkün olduğunca çok yakınlaşma sağlanabilmesi, anlaşma yörüngesine girilebilmesi ve Mont Pelerin’de ortaya koyduğumuz gibi, haritalarda bazı farklar olsa bile önceden belirlenmiş kriterler olabilmesi için 9-11 Ocak arasında yoğun bir diyalog olacak” cevabını verdi. 

Garantiler konusu

   “Hiç asker, hiç garanti kabul etmeyeceğiz demekle acaba çıtayı fazla mı yükselttik?” sorusu üzerine ise “Bu, Yunan hükümetiyle de görüşeceğimiz ve kamuoyu önünde tartışılmasının iyi olmayacağı izlenimine sahip olduğum siyasi bir konudur” diyen Anastasiadis şöyle devam etti:
    “Bu, bir ülkenin tek yanlı garantörlük haklarının devam etmesi değil; Türk askerlerinin süratle çekilmesi, uzlaşılacakların normal şekilde uygulanacağının bir garantisi olması ve elbette taraflardan hiçbirinin endişesi olmaması için anayasal düzenin istikrarıyla ilgili garanti açısından mantıklı bir yaklaşım gerektirir. Şunları da söylemek isterim ki, müzakerelere oturacaklardan hiçbirinde mantık eksik olmamalı, yeter ki Kıbrıs Cumhuriyeti’ne sağlanacak – ki sadece Türkiye’yi kast etmiyorum- güvenliğin önceden belirlenmiş bir sona eriş tarihi olsun. Garantiler Güvenlik Konseyi tarafından da sağlanabilir, AB’den de, Türkiye’den de, diğerlerinden de.”

AB’nin rolü
   
   Anastasiadis, ortak savunma ve dış politika olmadığına göre AB’nin Garantiler başlığında oynayacak bir rolü olup olmadığı sorusuna karşılık, “askeri açıdan olmayabilir, dış politika ve AB’nin yapıları sağlamayabilir ancak AB’ye tam üye devlet sıfatı gerekli bütün garantileri sağlar” vurgusunu yaptı.
   “AB Güvenlik masasında olacak mı?” sorusuna karşılık, “(antlaşmaya) taraf olmadığı için Garantiler konusunda, hayır. Güvenlik Konseyi üyeleri gibi danışmanlık rolü oynayacaklar. Taraflara yardımcı olacaklar” cevabını veren Anastasiadis devamla şunları söyledi: 
   “Modası geçmiş bir kurumda ısrar eden tarafın bu kurumun tasfiye edilmesi gerektiğini anlamasını kolaylaştırmak için anayasal düzenin, insan haklarının güvenceye alınması mekanizmalarını izah ettim. Bu mantıkla, Garantiler konusuna Bürgenstock’ta da hiçbir üçüncü taraf müdahil olmamıştı. O zaman da Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kimin temsil edeceği meselesi gündeme gelmemişti. Kafamda birçok soru işaret yaratan nokta da bu. Neden bazıları bugün konferansın oluşumunu hatırladı da Bürgenstock’ta görmezden geldi? Ve neden Garantiler Bürgenstock’ta gündeme bile getirilmemişken bugün en üst konu haline getirdik –ki doğru da yaptık-?” 

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin katılımı

   Anastasiadis sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin Cenevre’de temsiliyetiyle ilgili soruya karşılık şöyle dedi:
    “İstense de istenmese de, uluslararası bir antlaşma iptal edilecek, değiştirilecek, dönüştürülecek v.s. ise o antlaşmaya taraf olanların tamamı katılır. Sözde beşli konferansa-ki beşli değil- bir yandan anlaşmaya taraf olanlardan birinin temsilcisi olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’ni bir yandan da garantilerin varlığından etkilenen Kıbrıs Rum toplumunu temsilen katılacağım. Garanti rejiminden aynı şekilde etkilenen Kıbrıs Türk tarafı da (katılacak). Dolayısıyla, sorun yok. Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımadığını söylemesi veya söylememesi beni çok az ilgilendirir. Garanti Antlaşmaları’nı değiştirmek, tasfiye etmek v.b. diyaloğu olması için, istese de istemese de, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temsil edilmek zorunda. Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanlığım asla sona ermedi. 
   Toplumlararası diyalog söz konusu olduğunda, eski anlaşmalar çerçevesinde, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni değil Kıbrıs Rum toplumu lideri olarak temsil ediyorum.”

Akıncı da KKTC’yi temsil ettiğini söylerse…

   “Ya Akıncı da ‘Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni temsil ettiğini söylerse?” sorusu üzerine ise Anastasiadis “bu geçersiz olur” iddiasında bulundu, şunları ekledi:
   “Söylese bile, (KKTC, garanti antlaşmasına ) taraf değildir. Tanınmış devlet de değildir. Dolayısıyla herhangi uluslararası bir tutar tarafı olmayacak, yasadışı oluşum da yükselmeyecek, bu sıfatla katılma hakkı da olmayacak. Taraf olan, her iki toplumu da temsil etmekte olan Kıbrıs Cumhuriyeti’dir. İki toplum hazır bulunacak, dolayısıyla Antlaşmanın altında Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı Vekili’nin imza attığı 1960’taki gibi Kıbrıs Türk tarafının diyalogda söz sahibi olmasını ihtimal dışı bırakmayın.”

İki ayrı devlet değil eyalet

   Anastasiadis, “Yeni düzene imzayı kim atacak? Kıbrıs Cumhuriyeti mi yoksa Akıncı’nın söylediği gibi ortaya çıkacak yeni federal devlet mi?” sorusu üzerine şunları söyledi:
   “Beni öncelikle ilgilendiren, kimin müzakere edeceğidir ki bunu hallettik. Kimin imzalayacağı, Kuruluş Antlaşması’nı hariç bırakarak, diyaloğun başarıyla sonuçlanmasına bağlı. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin mihenk taşı -isterseniz yaratıcı deyin- olduğundan ve hukuki veriler temelinde devlet, iç yapısı açısından üniterden federasyona dönüşeceğinden, Kuruluş Atlaşması Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamının kararını/antlaşmasını da teşkil edecek.” 
   Kıbrıslı Türklerin dönüşümden söz etmediklerinin hatırlatılması üzerine ise Anastasiadis, şöyle devam etti:
   “Dönüşüm meselesi, dönüşüm olacağını açıkça belirleyen hukuki yönden kaynaklanıyor. 1960 kuruluş kararı/antlaşması kesintisiz olacak BM veya diğer uluslar arası örgütlere üye devlet statümüz değişmeyecek. Yeni durum (bu örgütlere) üyeliğe devam edecek. Katılım Atlaşması’nın 10’uncu Protokolü tahtında AB üyesi devlet sıfatımız Kıbrıs’ın üye devlet kalacağını güvence altın alıyor. Avrupa konseylerinde liderlerin önünde Fransa Cumhuriyeti yazmıyor, Fransa yazıyor. Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıs Cumhuriyeti değil Kıbrıs yazılıyor. Bugüne kadar da bütün konseylerde, genel bütün atıflarda, üye devlet olarak Kıbrıs ifade ediliyor. Statüsü ifade edilmiyor. Ancak her halükarda, dönüşüm konusunda, uluslararası sözleşmeler yürürlükte kalacak. Burada, Kıbrıs Türk tarafı ‘KKTC’nin meşrulaştığını ve üye olduğunu düşündüğü mantığıyla, burada farklı bir takdim olabilir, ancak öyle değil. 11 Şubat 2014 için beni suçlayanlar, uzlaşılanları dikkatli okusalardı açıkça; Anayasa, önceden var olan değil oluşturulacak iki eyalet varlığını öngörecek denildiğini görürlerdi. Bundan da, müzakerelerin; yasadışı oluşum ile Kıbrıs Cumhuriyeti arasında değil, iki toplum lideri arasında yapılmakta olmasından anlaşılıyor. Çoğu kez sorun yaratan bizim argümanlarımızdır. Olumsuz görüntü yaratmak için hukuki açıdan da siyasi açıdan da dayanağı olmayan Türk argümanlarını kullanıyorlar.”

İlhak olabilir mi?

   Anastasiadis’e, Cenevre’de anlaşma olması halinde imza atılıp atılmayacağı da soruldu. Sözlerine “İmzalar konusu hiç gündeme gelmedi, keza Annan planını da kimse imzalamadı. Onay verecek olan halktır” diyerek başlayan Anastasiadis, anlaşmanın tam da bu nedenle iki eşzamanlı referanduma götürüleceğini, kullanacağı oy ile onaylayacak veya reddedecek olanın da “halk” olduğunu söyledi.
   “İlhak ile ilgili Türk tehdidine inanıyor musunuz?” sorusuna karşılık “asla göz ardı etmiyorum” cevabını veren Anastasiadis, “Akıncı’nın, olumlu sonuca varılırsa haziran ayında referandumlara gideceğiz genel takvimine katılıyor musunuz?”sorusuna şu cevabı verdi:
   “Söylemem gerekir ki siyasi antlaşma başarılabilir ancak aşmamız gereken teknokratik konular var. Merkezi hükümetin anayasasının, eyalet anayasalarının yazılması gibi. Kağıda dökülmesi gereken antlaşma ekleri de var. Meşakkatli bir çaba olacak çünkü her kelimenin veya parça veya noktalı virgülün önemi var. Metin yazarlarına net emir verilebilmesi için siyasi antlaşma tamamlanabilirse yani çeşitli konularda sonuca varabilirsek, o zaman muhtemelen, evet.”

Referandum ve adaylık

   Olası bir gecikmenin ve Rum başkanlık seçimlerine yönelik kampanya dönemine sarkma ihtimalinin hatırlatılması üzerine Anastasiadis, soru cümlesinin tamamlanmasına bile müsaade etmeden “beni seçimler ilgilendirmez. 2018’deki seçimlerle ilgilenmedim, ilgilenmiyorum” dedi, özetle şöyle devam etti:
    “Şu anda Kıbrıs sorununun Kıbrıslı Rumlara tarafından kabul edileceği şekilde çözülmesiyle meşgulüm. Bir Başkan’ın görevi, sonraki seçimler değildir. İç yönetimle ilgili programının uygulanmasıdır ancak devletin var oluşuyla ilgili bir meseleyle karşılaşırsanız, önceliği ona verirsiniz. Dolayısıyla, seçim kampanyalarına kimlerin –istiyorsa-gireceği mesele değil. Haklarıdır.” Anastasiadis, görev süresinin son günü dahi Kıbrıs sorunuyla ilgileneceğini de ekledi.
   Anastasiadis “bir plan sunarsanız ve reddedilirse, kendi misyonunuzu (başkanlık görevi) tamamlayacak mısınız?”sorusu üzerine “Öyle düşünüyorum. Neden yeniden seçileyim? Neden yeniden seçilmek için aday olayım? Referanduma sunulabileceğine kanaat getirir de bir plan sunarsam ve reddedilirse, sorumluluğu halk ve onu bu karara yöneltenler sorumluluğu üstlenir” dedi.

Güncelleme Tarihi: 02 Ocak 2017, 08:36
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner471

banner474