banner564

Önemli uyarılar yaptı

Özersay, iki-kesimlilik konusunda Annan Planı’nın gerisinde olduğumuzu söyledi

Önemli uyarılar yaptı
banner598
Halkın Partisi (HP) Genel Başkanı Kudret Özersay, müzakerelerde nüfus ve ikamet konusunda varılan anlaşmanın Annan Planı’ndan daha geride bir noktada olduğunu savundu.
Varılan uzlaşmanın, Kıbrıs Türk Kurucu Devleti’nde fiilen Kıbrıslı Rumların sayısının daha fazla olmasına imkan sağladığına işaret eden Özersay, “Hal böyleyken her bir toplumun kendi bölgesinde sarih ve net çoğunluğa sahip olması sağlanmayabilecek demektir. O halde iki-kesimlilik bunun neresinde?” diye sordu.
Yazılı açıklamasında “bu yüzyılda sadece Kıbrıslı Türklerin olacağı bir bölge yaratmanın ne mümkün ne de doğru olduğunu” kaydeden Özersay, “Öte yandan çözüm olur olmaz, yıllara yayılmış kademeli bir geçiş dönemi tasarlanmadan hemen 44 bin civarında Kıbrıslı Rum’a ikametini kuzeyde kurma ve seçme-seçilme hakkı verirseniz, üstelik de bunun yanında Kıbrıslı Türklerden de fazla Kıbrıslı Rum’un sınırlama olmaksızın kuzeye gelip daimi olarak kalmasına izin verirseniz ortada iki-kesimlilik diye bir şey kalmaz” dedi.
Cenevre’de bu noktanın yaratacağı sıkıntıya tedbir düşünülmesi gerektiği uyarısı yapan Halkın Partisi başkanı, “Köy köy, bölge bölge dolaşıyoruz.
Vatandaşın gerçek anlamda iki-kesimlilikten anladığı kesinlikle bu değildir. Bu türden sulandırılmış bir iki-kesimlilik Kıbrıs Türk halkında huzursuzluğa neden olabilecektir” ifadelerine yer verdi:
İki-kesimliliğin, sadece seçme ve seçilme hakkı ile alakalı olduğunu düşünmenin hatalı olduğuna dikkat çeken HP lideri Özersay, “İki-kesimlilik, siyasi hak kullanmanın yanında ama ondan bağımsız olarak hem nüfusun hem de mülkiyetin sarih çoğunluğunun toplumların kendi bölgelerinde kendilerinde olmasını gerektirir” dedi.
Özersay, aşağıda dile getirdiği üç noktada süreç tamamlanmamış olsa da Annan Planı’ndan daha geride olunduğunu savundu:

1-Annan Planı ikamete konulan sınırlamayla, ilk beş yıl neredeyse hiç kimsenin gelip yerleşip ikamet kurmasına müsaade etmiyordu. Oysa mevcut uygulamada yaklaşık 44 bin kişi için bu ikamet hakkı çözümün birinci gününden itibaren bir hak olarak kabul edilmiştir.

2-Annan Planı’nda örneğin güneyden gelecek olanların ikamet kurmasına kademeli olarak ve yıllara yayılmış şekilde izin verilirken, bugünkü uzlaşmaya göre herhangi bir yıl beklemeksizin yaklaşık 44 bin kişi için bu ikamet hakkı çözümün birinci gününden itibaren bir hak olarak kabul edilmiştir. Yani şimdi artık kademeli artış yoktur.

3-Annan Planı’nda bu ikamet kurma hakkı verilecek olanların dışındakilere sadece geçici kalma veya tatil yapma hakkı veriliyorken, şimdi bu sınırsız iş kurma ve kalma hakkı halinde dönüştürülmüş durumda. Açıklamasında, “Kuşkusuz Annan Planı’ndan daha farklı bir düzenleme tabi ki kabul edilebilir. Ancak bir konuda önceki plandan yukarıda tarif edildiği şekilde geriye gidilecekse bunun karşılığında bir şey alınması gerekir. Neden? Bu süreç sadece Kıbrıs Rum tarafını 2004’te rahatsızlık duyduğu konularla ilgili memnun etme egzersizi değilse olması gereken budur da ondan” ifadelerine yer veren Kudret Özersay’ın açıklaması şöyle:“Müzakere sürecinde son aşamaya doğru gidiliyor olmasını olumlu buluyorum. Öte yandan nasıl olursa olsun bir çözümü değil, BM parametrelerinin gözetileceği dengeli, adil ve kalıcı bir çözümü desteklediğimiz için şu ana değin o son aşama gelmezden önce tarafların anlaştığı bazı noktaları dikkatlice incelemenin gerekli olduğuna inanıyorum.

Annan Planı’nda nasıldı?
Mülkiyet konusunda nasıl bir resim ile karşı karşıya olduğumuz belli olmadığı için, Annan Planı’ndaki duruma gelin nüfusta sarih çoğunluk açısından bakalım. Annan Planı nüfusta sarih çoğunluk açısından ne diyordu?

1- Bir kurucu devletten diğerine gelebilecek olanların ikamet hakkı sınırlandırılmıştı. Ancak bazı istisnalar haricinde ilk 5 yıl ikamete moratoryum konulabiliyordu. Yani ilk 5 yıl ikamet kurma hakkı verilmeyebilirdi, gelip kuzeye yerleşmek mümkün kılınmayabilirdi ve bu yetki kurucu devletin elindeydi. Bu ilk beş yıldan sonra ise;a. 6-9’uncu yıllar arasında, bir köy ya da belediyenin nüfusunun %6’sını;b. 10-14üncü yıllar arasında bir köy ya da belediyenin nüfusunun %12’sini;c. 14-19’uncu yıl ya da Türkiye’nin AB üyeliğine kadar %18’ini geçemeyecekti. d. Bu dönem ertesinde ise bir kurucu devlet kendi kimliğini koruyabilmek için, daimi ikameti bu kurucu devlette olanların en az 2/3’ünün kendi resmi dilini ana dili olarak konuşması için gerekli tedbirleri alabilecekti. İşte bu kısmı bir nevi kalıcı derogasyondu.

2- Kuzeye gelip ikametini kuracak olanlar hem belediye seçimlerinde, hem Avrupa Parlamentosu seçimlerinde, hem de kurucu devlet seçimlerinde siyasi haklarını kullanabileceklerdi.

3- Bu ikamet kurma hakkına sahip olacak olanlar dışındakiler ise sadece “Geçici kalma veya tatil yapma” hakkına sahip olacaklardı (ifade olarak şu kullanılmıştı: “to temporarily stay or have a holiday”). Yani 365 günün 365 günü DEĞİL, bir turist gibi sınırlı sürelerle kalabileceklerdi. Bir başka ifadeyle ikameti sınırlananlar dışında kalanlar kuzeyde yaşayamayacaklar sadece ara ara tatil yapabileceklerdi.

Bazı açılardan Annan Planı’ndan geriye gidildi
İki-kesimliliğin nüfus boyutu açısından Annan Planı’ndaki düzenlemelerden bugün gelinen nokta itibariyle geriye gidildiğini söylemek mümkün görünüyor. Peki hangi noktalarda?

1- Annan Planı’nda ikamete konulan kısıtlamaya göre, ilk beş yıl neredeyse hiç kimsenin (dar bir istisna hariç) gelip yerleşip ikamet kurmasına müsaade edilmiyordu. Oysa mevcut uygulamada yaklaşık 44 bin kişi için bu ikamet hakkı çözümün birinci gününden itibaren bir hak olarak kabul edilmiştir.

2- Annan Planı’nda örneğin güneyden gelecek olanların kuzeyde ikamet kurmasına KADEMELİ olarak ve yıllara yayılmış şekilde izin verilirken, şimdi masada kabul edilen uzlaşmaya göre herhangi bir yıl beklemeksizin yaklaşık 44 bin kişi için bu ikamet hakkı çözümün birinci gününden itibaren bir hak olarak kabul edilmiştir. Yani şimdi artık kademeli artış yoktur.

3- Annan Planı’nda bu ikamet kurma hakkı verilecek olanların dışındakilere sadece GEÇİCİ kalma veya TATİL YAPMA hakkı veriliyorken, şimdi bu sınırsız İŞ KURMA ve KALMA hakkı halinde dönüştürülmüş durumda.

Kuşkusuz Annan Planı’ndan daha farklı bir düzenleme tabi ki kabul edilebilir. Ancak bir konuda önceki plandan yukarıda tarif edildiği şekilde geriye gidilecekse bunun karşılığında bir şey alınması gerekir. Neden? Bu süreç sadece Kıbrıs Rum tarafını 2004’te rahatsızlık duyduğu konularla ilgili memnun etme egzersizi değilse olması gereken budur da ondan. Bu müzakere sürecinde henüz iki kesimlilikteki bu gerilememizin karşılığında bir şey alıp almadığımızı görmedik. Bu nedenle son aşama olarak tanımlanan Cenevre sürecinde bu noktaları revize etmek veya en azından gerçek anlamda bunların muadili olabilecek karşılıklarını alma mücadelesi vermemiz gerekir diye düşünüyorum.

Güncelleme Tarihi: 27 Aralık 2016, 08:12
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner471

banner474