banner564

Tayfun Can Onuk, Coronavirüs sürecinde artan dijital araç kullanımının etkilerini Genç Vizyon’a anlattı

Kaygıyı artırıyor

Tayfun Can Onuk, Coronavirüs sürecinde artan dijital araç kullanımının etkilerini Genç Vizyon’a anlattı
banner598

Genç Vizyon’a konuk olan ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampüsü’nde öğretim görevlisi Tayfun Can Onuk, sosyal medya ve dijital iyi oluş üzerine çalışıyor. Covid-19 salgını sürecinde kullanımı büyük oranda artan dijital araçların ruh durumumuzu nasıl etkilediğini ve bu konuda yapılabilecekleri kendisine sorduk:
Soru: Dijital iyi oluş nedir? Bu kavram neleri kapsıyor?
Onuk: İster sosyal medya ortamları olsun ister de iletişim kurmak için kullandığımız dijital teknolojiler olsun hayatımızda git gide daha çok yer kaplıyor. Bu platformlar davranışlarımızı, kendimizle ilişkimizi ve başkalarıyla kurduğumuz iletişimi kökten değiştiriyor. Dijital iyi oluş genel olarak dijital araçların ve ortamların ruh durumumuz, nasıl hissettiğimiz, ne düşündüğümüz üzerindeki etkisini inceleyen yeni bir kavram. Bu kavramın, gün içinde cep telefonlarımızla geçirdiğimiz sürenin katlanarak arttığı son beş yılda ortaya çıktığını söyleyebilirim. Günlük hayatımızda bu denli geniş yer kaplayan bir aracın üzerimizde etkisi olmaması düşünülemez. Bu etkiyi ölçmeyi amaçlayan çalışmalarla da dijital iyi oluşu gündeme getirdi. Ben bu kavramı kısaca dijital araçları en yüksek fayda ve en düşük zararla kullanmak için farkındalık ve strateji geliştirme olarak tanımlıyorum.
Soru: Bahsettiğiniz sosyal medya ortamlarını ve dijital araçları kullanmak neleri etkiliyor?
Onuk: İnanın düşündüğümüzden daha çok noktada etkisi var. Öncelikle gün boyu nasıl hissettiğimizi etkiliyor. Bununla bağlı olarak davranışlarımıza ve tepkilerimize etki ediyor. Arkadaşlıklarımız ve özellikle de romantik ilişkilerimiz de bu etki ile çoğu zaman istemediğimiz şekilde biçimleniyor. Gün içinde oldukça doğal şekilde kullanageldiğimiz bu teknolojilerin etkisini fark etmek kolay değil. Hâlbuki bundan 10 sene önce bu teknolojilerin pek çoğu hayatımızda yoktu. Mesela şu an cep telefonuyla geçen zamanı 10 sene önce neyle geçiriyorduk? Acaba dijital araçlar başka şeylere odaklanacağımız zamandan mı çalıyor, bizi bazı noktalarda eksik mi bırakıyor? Bu soruları soran ve kendine dürüst yanıtlar verenler etkiyi de görmeye başlayacak.
Soru: Öncelikle nasıl hissettiğimiz üzerindeki etkiden başlarsak…
 Onuk: Tabi. Burada farklı ihtimaller var. Sosyal medya platformlarını yoğun kullanan, buralarda sık sık paylaşım yapan ve bu ortamları sık sık kontrol eden kişiler üzerine yapılan araştırmalar yoğun sosyal medya kullanımının kişide kaygı ve depresyonu artırdığını gösteriyor. Bunun sebeplerine bakacak olursak kendini başkaları ile kıyaslama davranışı ilk olarak karşımıza çıkıyor. Hepimiz sosyal medyada hayatımızın seçmece anlarını paylaşıyoruz. Orada gerçekliğin birebir temsili yok, dikkatlice seçilmiş anların bir seçkisi var ama ekranın diğer tarafında paylaşılanlara baktığımızda başkalarının hayatının gördüğümüz gibi olduğunu zannediyoruz. Bu da kişinin kendisini eksik hissetmesine yol açabiliyor. Bir cuma akşamı evde yalnız otururken Instagram’da bir saat geçiren birinin kendisini yalnız ve arkadaşsız hissetmesi çok muhtemel. Benzer şekilde kendimizi başarısız ve yoksul hissetmemize de yol açabilir. Bu da doğrudan depresif hissetmeyi tetikliyor.
Soru: Kaygıyı neden tetikliyor olabilir?
Onuk: Sosyal medya hiç durmayan bir akış. Bakmadığımız her an bir haberi, içeriği, etkileşimi kaçırıyor olabiliriz. Kaygıyı bu tetikliyor, buna FOMO (fear of missing out/kaçırma korkusu) denmeye başlandı. Ek olarak severek yaptığımız paylaşımlar bir yerden sonra bize kendimizi çok göz önünde ve saldırıya açık hissettirebilir, bu da kaygıyı artırır.
Davranışlarımız üzerindeki etkilere gelirsek…
Onuk: Eğer sosyal medyadaki varlığımızı ciddiye alan biriysek, yukarıda bahsettiğim kıyaslama davranışından kaçınmamız çük mümkün değil. Bu da beraberinde “yaşadığı hayatı paylaşmak”tan “paylaşım yapmak için yaşamak” davranışına geçişi getiriyor. Yani keyif aldığımız bize iyi gelen davranışları değil de sosyal medyada iyi görünecek ve bize beğeni kazandıracak davranışları sergilemeye başlıyoruz. Bakın bu çok çabuk tehlikeli olabilir ve bizi kendi davranışlarımıza yabancılaştırabilir. Yani örneğin yemek yemek için dışarı çıkacağınızı ve restoran seçmeye çalıştığınızı düşünün. Eğer bu noktada nerede ne yemek istediğiniz yerine nerede görünmek istediğiniz belirleyici oluyorsa bu riskli. Küçük ve herkesin birbirini tanıdığı bir toplumda bunun tehlikesi daha büyük. 
Soru: Sevgililerimiz ve eşlerimizle de dijital araçlarla yoğun olarak iletişim kuruyoruz. Bunun ne gibi etkileri oluyor?
 Onuk: Burada çok kapsamlı bir etki var, en temelde ise birbirimizi eskisine kıyasla çok daha fazla gözetleyebiliyor olmamız var. Yani dijital iletişim platformları bize karşıdaki kişi en son ne zaman çevrimiçi olmuş, mesajımı almış mı, okumuş mu gibi çok fazla detay veriyor. Genelde de romantik ilişkideki bireyler bundan büyük memnuniyet duyuyor ve bu şeffaflığın beraberinde dürüstlük getireceğini umuyor. Birbirinin kişisel alanına bu kadar müdahale eden kişilerin sağlıklı bir ilişkilenme yaşaması çok zor. Bugün gelen bir mesaja ne cevap verdiğimiz kadar ne kadar sürede cevap verdiğimiz de anlam değeri taşıyor. Bu sözsüz iletişim unsurlarını yönetebilmek gerçekten kolay değil. Yani ben araba sürerken mesajı göz ucuyla görmüş ve sakin bir anda cevaplamaya karar vermiş olabilirim ancak karşıdaki okumama rağmen cevap vermeyi seçmediğimi düşünecek ve bu düşünce iletişimi zedeleyecek. Kişisel alanlarımızın sınırları çok inceldi bu anlık iletişim teknolojileri ile ve bu uzun vadede iyi sonuç vermiyor. Taraflar güvensizleşiyor, karşıdaki üzerinde denetimi artırarak bunu çözmek istiyor ama burada bir yerden sonra ültimatomlar açık iletişimin yerini alıyor ve çözüm ihtimali kalmıyor. Normalde cümlelerin sonuna nokta koymayan bir insansam, sadece cümlenin sonuna nokta koyarak karşıdakine sinirli olduğumu sezdirebildiğim bir ortamda iletişimden karşıdakinin ne aldığını kontrol etmek çok zor. Çok fazla parazit var bu iletişim ortamında.
Soru: Bu konuyu çocuklar açısından ele alarak neler söyleyebilirsiniz?
 Onuk: Karamsarlık yaratmak istemem ama çocukların sosyal medyada maruz kalabileceği tehlikeler sahiden saymakla bitmiyor. Dijital zorbalık gittikçe artan bir sorun. Amerika’da dijital akran zorbalığı, yani sosyal medya üzerinden hakaretleşme vb. ergen ve çocuk intiharı sebeplerinin başında geliyor. Çocuklar kendi değerlerini sosyal medyada aldıkları beğeni ve takipçi sayıları ile ölçmeye başladıklarında kendilerini sevmeleri çok zorlaşıyor. Bu noktadan sonra da daha çok beğeni ve takipçi getirecek davranışları düşünmeden sergilemeye başlıyorlar. Sosyal medyada yeterince beğenilmediğini düşünen ve bunun için bedenini suçlayan gençler kendine yabancılaşıyor, beslenme bozukluklarına açık hale geliyor. Beğeni almak ve onaylanmak için kendi gizliliğini ihlal eden, sanal şantaja maruz kalan çok genç var. Ergenlik akran beğenisi ihtiyacının yüksek olduğu bir dönem ama bundan yirmi sene önce genç kişi kendi sınıfındaki ya da okulundaki akranlarının beğenisine ve onayına ihtiyaç duyuyordu. Hâlbuki şimdi sosyal medya ile bu ihtiyacın boyutu çok büyüdü. Beğeni sayısı, takipçi sayısı gibi sayısal olarak ölçülebilen kriterler de ergenler için bu ortamı zorlu ve düşmanca hale getiriyor.
Soru: Peki bu tehlikelere karşı ailelerin yapabileceği şeyler var mı?
 Onuk: Elbette var. Öncelikle aileler çocuklarının dijital kullanımının farkında olacak. Ne yazık ki ebeveynlerin “Biz gençler kadar anlamıyoruz.” deme lüksü yok. Evet çocuklar teknolojiyi bizden iyi kullanıyor ama halen ebeveyn korumasına ihtiyaç duyuyor. Çocukla açık bir iletişim kurabilmek çok önemli. İletişim açık olmalı ki çocuk can sıkıcı ya da tehlikeli bir şeyle karşılaştığında ailesiyle konuşabilsin. Aileler de takip mesafesini koruyarak izlemeli. Çocuk dijital zorbalığa maruz kalabilir, kendisi zorbalık uygulayabilir, yaşına uygun olmayan içeriği izliyor olabilir, kendi mahremiyetini ihlal eden içerik paylaşıyor olabilir… Aileler çocuklarının dijital hayatından habersiz olursa çocuklarını bu tehlikelerden korumaları imkanı da kalmıyor.
Soru: Covid-19 ve ev izolasyonu dijital ortamlarla ilişkimizi nasıl değiştirdi?
 Onuk: En başta kullanım oranımızı artırdı. Pek çoğumuz iş ilişkilerini dijitalden yürütmeye başladık, yüz yüze görme şansımız olmayan yakınlarımıza ve arkadaşlarımıza dijital olarak ulaşmaya başladık. Bu açıdan pek çok kişi için dijital platformlar izolasyonu kolaylaştırdı ve yalnızlık hissini azalttı. Ancak bu olumlu etkinin hemen arkasından da az önce bahsettiğim kıyaslama ortaya çıktı. Kişiler kendi karantina deneyimlerini başkalarıyla kıyaslayarak yeterince üretken olamadıklarını, izolasyon sürecini başkaları kadar iyi değerlendiremediklerini düşünerek yetersiz ve başarısız hissetmeye eğilim gösterdi. 
Soru: Dijital iyi oluş konusunda genel olarak neler tavsiye edebilirsiniz?
 Onuk: Artık bu teknolojilerden kopamayacağımız çok net. Bu durumda ara ara durup nasıl etkilendiğimizi ve nasıl hissettiğimizi fark etmemiz çok önemli. Kulağa belki garip gelecek ama günlük hayatın koşturması ve meşguliyeti içinde kendimizle iletişim kurmayı unutuyoruz. Nasıl hissettiğimizi fark etmeden günler akıp geçiyor. Bazen durarak kendimize bakmamız çok önemli. Elimiz telefona gittiğinde o an nasıl bir ihtiyacımızı karşılıyor? Başka bir şeyden kaçınmak için mi kullanıyoruz telefonu? Bu basit görünen sorular bize çok yol aldırabilir. Telefonların dijital iyi oluş uygulamalarını mutlaka kullanalım. Telefonu günde kaç saat kullanmışız, hangi uygulamayı daha çok kullanmışız, telefonun ekranını günde kaç kere açmışız… Bu istatistikleri karşımıza alıp baktığımızda zaten bize önemli şeyler söyleyecekler. Dijital platformlar gerçek dünya ile etkileşimimizi zenginleştirdiği müddetçe faydalı ancak kendimizle ve gerçeklikle ilişkimizi zedelediğinde acilen müdahale etmemiz gerekir. Kendimize ayıracağımız, hayatımızdaki insanlara ayıracağımız zamandan mı çalıyor? Yüzleşmemiz gereken konulardan kaçmamıza mı hizmet ediyor? Sürekli ulaşılabilir olmak kaygılı mı hissettiriyor? Bu soruları kendimize yöneltelim. Bunlara ek olarak uykudan önceki 2 saat boyunca cep telefonundan uzak kalma, haftada bir günü çevrimdışı gün olarak belirleme ve o gün çevrimiçi olmama gibi egzersizler de dijitali daha farkındalıklı kullanmamıza yardımcı olabilir.

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner608

banner473