banner564

Eski siyasetçiler konuşuyor, Eşref VAİZ

1974 öncesi Kıbrıs Türk Toplumu

Eski siyasetçiler konuşuyor, Eşref VAİZ
banner598
Sosyolojik olarak toplumun tanımına baktığımızda, çok dar anlamıyla şöyle özetleyebiliriz: Toplum; belli bir coğrafyada ihtiyaçlarını karşılamak için ilişkiler kuran, birbirlerini etkileyen ortak bir kültürü paylaşan insan birlikteliğidir. Tanımdan da anlaşılabileceği gibi, bir insan birlikteliğinin toplum olabilmesi için bazı koşulların gerçekleşmesi gerekir. Bunların başlıcaları şunlardır: Belli bir toprak parçasında (coğrafyada) yerleşmiş olmak, bireylerin birlikte yaşama isteği taşıması, ihtiyaçları karşılayan işlevlerin yerine getirilmesi, (ortak tarım, üretim, ticaret v.s), ortak bir kültürü paylaşmak, değişmeye rağmen süreklilik göstermek gerekliliklerini sayabiliriz.
Osmanlılar döneminde yaklaşk 500 yıl önce Kıbrıs adasına taşınan bu Müslüman cemaat, feodalizmin yıkılmasıyla birlikte ümmet olmaktan başka bir şey olduklarını, tüm dünyada millet ve milliyetçilik kavramının ortaya çıkışıyla birlikte kendilerini tanımlama sürecine girmiş oldular. Ne varki Osmanlı’dan sonra İngiliz sömürge döneminde Müslüman cemaat kavramı altında adeta hapsedildiler. Ta ki Kıbrıslı Türk cemaat aydınlarının yakından ilgilendikleri ve etkilendikleri ve emperyalizme karşı bir kurtuluş savaşı veren Türkiye Cumhuriyeti 1923’te kurulana kadar bu böyle devem etti. Daha sonra Rum toplumu arasında Türk Cemaatinden önce başlayan milliyetçilik akımı Türklerin de kendi kimlik sorgulamasını beraberinde getirmiş oldu.
Nihayetinde 1960’lara gelindiğinde Kıbrıslı Türkler milli ve toplumsal bilinçleriyle Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ortağı oldular. Bu kimlikle kurdukları cumhuriyetten 3 yıl sonra atıldılar veya toplumsal çatışmaları gerekçe göstererek cumhuriyet organlarını terk ettiler.
Bu dönemde Rum saldırılarına karşı kendi Kanton bölgelerinde izole olarak yaşamak mecburiyetinde kaldılar. Yine aynı askeri gerekçelerle üretimden koparıldılar veya koptular. Rum toplumuna karşı güvenlik sorunu yaşan Türklerin kendi askeri yönetimleri tarafından da Rumlarla ticaret yapmaları yasaklandı. Bu şekilde üretmekten koparılan Türk toplumu içerisinde ki tüm erkekler Asker- Mücahit olarak yaşadılar. Kıbrıslı Türkler ticareti sadece Türkten-Türk’e kampanyası içerisinde yapabildiler, aksini yapanlar ö dönem ki yönetim tarafından cezalandırıldılar. Benim “Mücahit Toplum” diye adlandırdığım bu dönemde, Kıbrıs Türk toplumu çok zor şartalarda büyük yoksunluklar içinde eğitim ve sağlık imkanları bulabildi.

1974 sonrası Kıbrıslı Türkler

1974’te şımarık Kıbrıslı Rumlar Yunan Cuntasıyla beraber kendi yönetimlerine askeri darbe gerçekleştirdiler. Makarios yönetimini silah gücüyle devirdiler. Canını zor kurtaran Makarios garantör İngiltere ve Türkiye’ye olaya müdahale etmesi için çağrı yaptı. Bu çağrıya Türkiye’nin ısrarlı talebine karşı İngiltere olumsuz cevap verdi. 20 Temmuz 1974’te zamanın CHP- MSP hükümeti Başbakan Ecevit başkanlığında Kıbrıs’a askeri müdahale kararı almasıyla Türk Silahlı Kuvvetleri Kıbrıs adasına asker çıkartmayı gerçekleştirdi.
Askeri çıkartma daha önceden sınırları belirlenmiş bir haritaya göre sonlandırıldığında adanın Kuzeyinde bugünkü KKTC sınırları yaratılmış oldu. Bu sınırlara göre Türklerin de içerisinde Rumlarla karma olarak yaşadığı adanın güneyinde kalan üç büyük ilçe olan Larnaka, Limasol, Baf ve bunlara ait kasabalar, köyler Güneyde kalmış oldu.
Savaşın ateşkes antlaşmaları gereğince kuzeydeki Rumlar ve güneydeki Türkler çok zor koşullarda karşılıklı olarak yer değiştirdiler. Toplam iki, üç aylık bir süreçte gerçekleştirilen bu göç olayı tabiyi ki olağanüstü, savaş koşullarında yaşandığından tarafların yönetimlerinin hiçbiri göç eden bu insanların en yaşamsal sorunlarına cevap verecek bir pozisyonda değildiler.
Kıbrıslı Türkler kuzeye ulaştıklarında Kıbrıs Türk yönetimi tarafından ilk olarak başlarını sokacak bir Ev’e (Bana göre) gelişigüzel yerleştirildiler. Mücahit Toplum döneminde çalışan nüfusun nasıl olsa %80 Yönetim tarafından “Mücahit maaşı” adı altıda maaşlıydı.
Başlarını sokacak bir dam da bulunduktan sonra iş çok kolaylaşacaktı. Nitekim öyle de oldu. Herkese bir Rum evi kimi yerde kurayla, kimi yerde kuzeydeki Türk yötecilerinin takdiriyle, kimi de vatandaşın kendi insiyatifiyle her aile bir eve yerleştirildi.
Lakin güvenlik artık Kıbrıs’a askeri müdahaleyle gelen Türk Silahlı Kuvvetleri aracılığıyla sağlanacağına göre geçimini Mücahitlikten sağlayan bu insanlar ne iş yapacaklardı?
O dönemin Kıbrıslı ve Türkiyeli yöneticilerini bu soru kara kara düşündürüyordu. Kıbrıslı Türkler on yıllar boyunca ama özellikle Mücahit Toplum döneminde üretimden kopartılmışlar, maaşla geçinen bir toplum haline sokulmuşlardı. Hatta İngiliz sömürge döneminde de Türkler maaşlı asker v.b yöntemlerle yine üretimden uzakta kalmışlardı.
Evet, Rumlardan kalan araziler, bahçeler, küçük sanayi işletmeleri vardı. Ancak yıllar içerisinde toplum üretim yeteneklerini ya yitirmiş ya da maaşlı yaşamayı daha cazip görür bir duruma dönüşmüştü.
Kısa dönem içinde o dönemin Türkiye Hükümeti yetkilileri bir karar ürettiler. Kuzeyde yeni bir Federe Devlet kurulacaktı ya, işte o devlete memur lazımdı. Çok hızlı bir şekilde yeni oluşan Federe Devletin işlevli, işlevsiz bir çok dairesine toplumun çalışan kesimi “memur” sıfatıyla dolduruldu.
Ben bu döneme de “Memur Toplum” diyorum. “Mucahit Toplum”dan “Memur Toplum”’a geçiş çok kolay olmuştu. Üretimden kopuk memur toplum dediğimiz bu süreç devam ederken elbette toplumsal, devletsel kimlik ve nitelikler de durağan kalmayacaktı. Üretim, özellikle tarımda, hayvancılıkta, yaş zebze ve meyvecilikte en azında öncelikle toplumun kendi ihtiyaçları, iç pazarı için de olsa tekrardan canlanacaktı. Bu sefer de iç Pazar doygunluğu sebebiyle dış Pazar sorunu gündeme gelmişti.

Yarın: Şimdi ne haldeyiz?

Güncelleme Tarihi: 09 Eylül 2017, 10:26
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner608

banner474