banner564

Eski siyasetçiler konuşuyor, İsmail Bozkurt

1974 öncesinde neydik, sonrasında ne olduk?

Eski siyasetçiler konuşuyor, İsmail Bozkurt
banner598
 Zürih ve Londra Anlaşmaları ve Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’na göre, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlüğü altında ve iki kurucu halkın eşit ortaklığı temelinde kurulan1960 Kıbrıs Cumhuriyeti üç yıl yaşayabildi ve 21 Aralık 1963’te yıkıldı. Nobel’e aday gösterilen, dünya çapındaki Kıbrıslı bilim adamı Prof. Dr. Vamık Volkan’ın, Amerikalı Prof. Dr. Norman Itzkowıtz’le birlikte yazdığı “Türkler ve Yunanlılar Çatışan Komşular” adlı kitaptaki anlatımla “‘Akritas Planı’ denen cinai bir tasarı hayata geçirildi. Plan, mümkün olan en kısa zamanda, ‘dışarıdan müdahalenin mümkün, muhtemel ya da yerinde görülmesine fırsat bırakmadan, bir iki gün içinde’ Kıbrıslı Türklerden gelecek her türlü direnişi bastırarak ortaklık hükümetini yıkmak” suretiyle Rumlar Enosis’e ulaşmayı hedeflemişti. (Bağlam Yayınları, İstanbul Mart 2002, s.175.)
  Kıbrıs Türkleri, Enosis hedefli bu “cinai” plana karşı, TMT önderliğinde silahlı direniş sürecini başlattı. Yer üstüne çıkan TMT, gönüllü katılımlarla kitlesel silahlı bir güce dönüşerek hem Kıbrıs Türklerini saldırılara karşı savundu, hem de buharlaşan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yerine devlet gereksinimini karşıladı. Bunun için de Cumhurbaşkan Yardımcılığı, Türk Cemaat Meclisi ve TMT işbirliğiyle asker ve sivilleri bir çatı altında toplayan, bir tür “İhtilal Konseyi” niteliğindeki “Genel Komite” kuruldu. 
   15 Kasım 1967’ye kadar Rum – Yunan kuvvetleri birçok Türk bölgesine saldırdı. Bu tarihte ise, büyük bir güçle doğrudan Grivas komutasında Geçitkale/Köfünye ve Boğaziçi/Aytotro’ya saldırdılar. İki köy düştü. 24 şehit verildi. Bu saldırıya Türkiye’nin tepkisi sert oldu. ABD araya girdi. Sonuçta Türkiye’nin istem ve baskısı üzerine, işgal edilen Geçitkale/Köfünye ile Boğaziçi/Aytotro köyleri derhal boşaltıldı; Grivas ve Ada’ya gizlice sokulan Yunan tümeni geri çekildi; yıkılan ya da zarar gören binalar onarıldı. 
   Türkiye ile Yunanistan’ı savaşın eşiğine getiren; yazar Papageorgiou’nun “Elenizmin Waterlosu”, Klerides’in “milli felaket” ya da “Geçitkale/Köfünye Felaketi” olarak nitelediği 15 Kasım 1967 Geçitkale/Köfünye-Boğaziçi/Aytotro savaşının/saldırısının etkileriyle yansımaları büyük ve belirleyici oldu. Bu arada birçok artçı gelişme yaşandı. Kıbrıs Sorunu’nun ve tarihin seyri değişti. Makarios, Kıbrıs Türklerini silahla etkisizleştiremeyeceğini anlayarak Enosis’e ulaşma politikasında taktik değişiklik yaptı ve Enosis hedefi için zamana oynamaya başladı. 
     Makarios’un taktik politika değişimiyle 15 Kasım 1967’den sonra 20 Temmuz 1974’e kadar Türklere yönelik saldırılar durdu, ambargo gevşetildi, utanç barikatları kaldırılarak Kıbrıs Türklerinin dolaşım özgürlüğüne konulan sınırlamalar kaldırıldı. 1968 başında Beyrut’ta toplumlararası görüşmeler başladı. Daha sonra Lefkoşa’da sürdürülen görüşmeler, kesintilerle günümüze kadar süregeldi. 
  15 Kasım 1967 olayı, Kıbrıs Türklerinin devletleşme sürecinde de belirleyici oldu. Bu bağlamda, 28 Aralık 1967’de önemli bir adım atılarak Genel Komite yerine Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi kuruldu. Bu, yönetim adı konulmamış bir devlet yapılanmasıydı. 1960’ta seçilenlerden oluşan bir parlamento ile bir yürütme organı kuruldu ve yargı çalıştırılmaya başlandı. 
Süreç içinde Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi, Kıbrıs Türk Yönetimi, Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi aşamalarından geçerek, 1974 sonrasında Kurucu Meclis yapılanması içinde anayasalı Kıbrıs Türk Federe Devleti’ne varıldı.
   Makarios’un uygulamaya koyduğu zamana oynama politikası, bir an önce Enosis’i gerçekleştirerek itibar kazanmak isteyen Yunan Albaylar Cuntası ile gerilim yaşanmasına; bunun sonucunda ona karşı suikast girişimlerinde bulunulmasına ve 15 Temmuz 1974 darbesinin yapılmasına neden oldu; bu darbenin devamında ise Türk Silahlı Kuvvetleri 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs’a çıktı. Yani açıkça 20 Temmuz 1974 Harekâtı, 15 Temmuz 1974 Darbesi’nin, 15 Temmuz 1974 Darbesi ve 15 Kasım 1967 Saldırısı’nın sonucudur.
    20 Temmuz 1974 öncesinde, Kıbrıs Türkleri, özerk bir yönetime sahipti ama coğrafi bütünlüğe sahip değildiler ve birbirinden, adadan ve dünyadan soyutlanmış kuşatılmış bölgelerde getto yaşamı sürdürüyorlardı. Dış dünya ile iletişim, ulaşım ve bağlantı, Rum tarafı kanalıyla yapılabiliyordu. 
   Ekonomi sıfıra yakındı. Her şey Anavatan Türkiye’den gelen para ve Kızılay yardımlarıyla halledilebiliyordu. Ayrıca her an gelebilecek bir saldırıya karşı hazırlıklı olmak zorundaydılar. Tüm Türk bölgelerinin çevresinde savunma mevzileri vardı ve gece gündüz bu mevzilerde nöbet tutuluyordu. Gündüz bir işte çalışma olanağı bulanlar, hatta lise öğrencileri gece mevzide görev yapıyorlardı.
   Bu dönemde, Makarios’un taktik politika değişimiyle Türklere yönelik toplu saldırıların durmasına, uygulanan ambargonun gevşetilmesine, utanç barikatlarının kaldırılarak Kıbrıs Türklerinin dolaşım özgürlüğüne konulan sınırlamaların kaldırılmasına karşın Türklere yönelik olaylar yaygındı. Dönemin koşullarını çok güzel yansıtması bakımından 23 Mayıs 1971’de yaşanan bir olayın Meclis’e yansımasını (DÖNEM: II Kıbrıs Türk Yönetimi Meclisi Zabıtları, 29'uncu Birleşim, 28 Mayıs 1971 Cuma) tutanaktan aktarmak istiyorum. 
   Başkan - 
   Bundan sonraki önemli olay, hepinizin işittiği ve matbuattan takip ettiği Mağusa olayıdır. Son aylardaki Rum tutumunun sertleşmesine paralel olarak 23 Mayıs 1971 Pazar günü Kıbrıs Türk Yönetimi Yürütme Kurulu Başkanı Dr. Fazıl Küçük'ün Mesarya ziyareti sonunda kendilerine refakat etmekte olan Çalışma ve Kooperatif İşleri Üyesi İsmet Kotak, Mağusa Milletvekili Hüseyin Sarı, Kaza İdare Yardımcısı Ali Özel, Çiftçiler Birliği Mağusa Kazası temsilcisi Turgut Ali, Nergizli'den Lefkonuk-Prastyo yolu ile Mağusa’ya gitmekte oldukları sırada saat 22.40'da Mağusa’nm iki mil dışında yirmi beş ile otuz kadar silâhlı sivil ve polis üniformalı kişiler tarafından durdurularak dövülmüşler ve ölümle tehdit edilmişlerdir. Arkadaşlarımızın seyahat etmekte olduğu arabanın durmasını Prastyo köyünde Rover marka DN 941 plâka numaralı bir sivil arabada seyahat eden on sekiz ile yirmi yaşlarında iki sivil genç istemiş olup, yapılan araştırmada bunların polis olmadıkları saptanmıştır. Eli silahlı olan ve kardeşlerimizi durduruldukları yerde döven polis, Lefkonuk polis merkezinde görevli olup, Andreas ismini taşımaktadır.
      Durdurma anında tek bir sual sorulmuştur. Türk müsünüz? Bunu sille, tokat, tekme, dipçik darbesi ve ölüm tehdidi izlemiştir. Hüviyet tesbiti Sayın İsmet Kotak’ın ısrarı üzerine Mağusa polis merkezinde yapılmıştır. Başkanlık Divanı Kıbrıs Türk Yönetimi Yürütme Kurulu Üyemizle Meclis üyemize ve diğer kardeşlerimize yapılan bu barbarca muameleyi protesto eder ve bu tarzda tutumların Millî mücadelemizi saptırmayacağını bir kez daha belirtiriz. Bunun dışında yine Başkanlık Divanı Meclisçe bu durumun en sert ve en geniş bir şekilde protesto edilmesi gerektiğine inandığını burda belirtmeyi bir vazife bilir.
     Bu arada protestonun Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri U Thant'a ve bütün Avrupa Devletleri ve Parlamentolarına da ulaşabilmesi için Avrupa Konseyi nezdinde de yapılması teklif edilir.
     Bu da, yine aynı Meclis tutanağına göre Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri U Thant ile Avrupa Konseyi İstişari Asamble Başkanına gönderilen yazıdır:

    Ekselâns,
    Dünya kamu oyunun uzun zamandan beri süregelmekte olan Kıbrıs probleminin mahalli ikili görüşmeler ışığında âdilâne ve sulh yoluyle çözümlenmesi üzerine teksif edildiği bugünlerde, Magosa'da, 23 Mayıs 1971 gecesi vukubulan müessif bir olayı, derin teessüflerimle dikkatinize sunmak mecburiyetindeyim.
    Kıbrıs Türk Parlamentosunun iki üyesi, İsmet Kotak ve Hüseyin Sarrı beyler, diğer iki Türk sivil idareci ile birlikte 23 Mayıs 1971 gecesi 22.30'da özel arabaları ile Magosa'ya seyahat etmekte oldukları bir anda, otuz kadar silâhlı Rum polisi tarafından durdurularak arabalarından zorla çıkarılmışlar ve kurulmuş otomatik silah namlu ve dipçikleri ile dövülerek yaralanmışlardır. Aynı gece Birleşmiş Milletler doktoru tarafından yapılan tıbbî muayene ile yaraları tesbit edilmiştir.
Parlamentomuz, 28 Mayıs 1971'de yapmış olduğu birleşimde, meb'us arkadaşlarına reva görülmüş olan gayri-kanunî, gayri-insanî ve tahrik edici olduğu kadar, insan haklarına aykırı bu muameleyi şiddetle tel'in ve protesto etmeye ittifakla karar vermiştir.
Rum polisinin bu davranışı, yalnız Kıbrıs Türk vatandaşlarının seyahat hürriyetinin kısıtlanması
değil, aynı zamanda temel insan haklarına tecavüz ve darbe niteliği taşımaktadır.
Türk Parlamentosu Başkanı olarak, üyeler arasında infial yaratan bu müessif ve nahoş durumu teessüflerimle dikkatinize sunar ve Rum polisinin hareketini şiddetle protesto ederim.
Bu belgenin üyelerinize de dağıtılmasını saygılarımla rica ederim.
Saygılarımla,
Dr. Necdet H. Unel
Meclis Başkanı

2. Bölüm: 1974 sonrasında ne olduk?
    20 Temmuz 1974’te başlatılan Barış Harekâtı, Kıbrıs Türk Halkı’nı bir coğrafyada birleştirdi ve devletleşme sürecine yeni bir ivme kazandırdı. Bu bağlamda 18 Ekim 1974’ten itibaren yönetimin adı Otonom Kıbrıs Tük Yönetimi olarak değiştirildi.
    20 Temmuz 1974’ün en kısa süreli, hızlı ve sonuç verici etki Yunanistan’da görüldü. Kıbrıs’ta zafer elde ederek itibar kazanmak ve durumunu sağlama almak isteyen Yunan Cuntası, bu olaydan sonra varlığını sürdüremedi ve Yunanistan yeniden demokrasiye döndü.
    13 Şubat 1975’te, Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan edilerek anayasasını yapmak üzere Kurucu Meclis oluşturuldu ve parlamenter sistemi öngören bir anayasa yapıldı. Bu anayasa, 1975’te halk oylamasına sunuldu ve büyük çoğunlukla kabul edildi. Böylece, gerek bir bütün olarak Kıbrıs’ta ve özel olarak Kıbrıs Türk tarihinde ilk kez bir anayasa, halkın onayıyla yürürlüğe girmiş oldu.
     28 Aralık 1967’de Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi’nin kurulmasının sonrasında Kıbrıs Türk Halkı’nda devletleşmeye koşut olarak, göreceli bir demokratikleşme ve sivilleşme süreci de yaşanmış, sosyoekonomik muhalefet filizlenmiş, sivil toplumda hareketlenme başlamış, sendikal hareketler ve bu bağlamda grevler görülmüştü. 1974 Barış Harekâtı, yeni ve sürekli bir demokratikleşme hareketi doğurdu. Göreceli demokratikleşme, partileşme sürecine de ivme kazandırdı.
     Süreç içinde Kıbrıs Türk Federe Devleti, 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne dönüştü.

Güncelleme Tarihi: 03 Eylül 2017, 11:52
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner471

banner473