banner564

Erenköy gazisinden çok önemli bir tavsiye

8 Ağustos’u ikinci doğum günü kabul eden Erenköy gazisi Şakir Öksüz, “Bizim gibi düşünmeyenleri düşman görüp, bilhassa vatan hainliğiyle suçlamamız gerekmiyor” dedi

Erenköy gazisinden çok önemli bir tavsiye
banner598

Erenköy’de Destan Yazanlar… (3)

Arkalarında bıraktıkları vatanlarındaki varoluş mücadelesinden kopamayıp, Erenköy’e çıkan üniversite öğrencilerinden Şakir Öksüz, 2 gün 2 gece süren yoğun Rum saldırılarının sona erdiği 
8 Ağustos’u ikinci doğum günü kabul ediyor.
Öksü “Saat 16.00 gibi 2 tane uçak keklik gibi bir tur atıp gitti. Hemen işaret bezlerini serdik.  Bir süre duran Rum saldırıları yeniden şiddetlendi. Derken Türk uçakları yeniden geldi. O saldırılardan nasıl kurtulduk şaşarım. Hep söylerim, benim ikinci doğum günüm 8 Ağustos’tur. O çatışmada nasıl hayatta kaldığımızı hala anlamış değilim” dedi. 
O günleri hiç unutmayan ve her fırsatta gururla anlatan Öksüz, Yalya’dan 2 gün 2 gece yürüyerek gelip, mühimmat aldıktan sonra aynı şekilde geri dönen isimsiz kahramanları, savunma eğitimi alıp gittikleri Erenköy’de gerçekleştirdikleri taarruzda hayatını kaybeden arkadaşını, okuldan arkadaşı Süleyman’ın (Uluçamgil) dikkatsizlik nedeniyle ellerinden kayıp gidişini, İsveçli BM subayı Lindh’in desteğini kah gururla, kah duygulanarak hatırlıyor.
Erenköy’de geçirdiği 21 ayda yaşadıklarını Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) anlatan Şakir Öksüz, en çok da, orada edindiği ve bugünlere taşıdığı dostluklara değer veriyor. 
“Sosyo-ekonomik durumu birbirinden farklı, değişik kesimlerden gelmemiz bizim kaynaşmamızı hiç etkilemedi. Fakiri, zengini, bir dilim ekmek bulunca birbiriyle paylaşıyordu. Açlık günlerinde 1 ekmeği 18-20 parçaya böldüğümüz oldu.”

 “Asker gönderemezseniz bizi gönderin”
Ankara Üniversitesi Dil -Tarih- Coğrafya Fakültesi’nde okurken 1963 olayları patlak verir vermez üniversiteye gitmeyi bırakan Şakir Öksüz, diğer arkadaşlarıyla birlikte Kıbrıs Cumhuriyeti Ankara Büyükelçisi Mehmet Ertuğrul ile Türkiye Dışişleri Bakanlığı arasında mekik dokuyup, adada olup bitenler hakkında sağlıklı bilgi almaya çalışır.
Adayla hiçbir şekilde iletişimin kurulamadığı o günlerde bir grup arkadaşıyla kısa bir süre adaya gelmeyi başaran Öksüz, lise yıllarının geçtiği Lefkoşa’yı bıraktığı gibi bulmaz. “Havaalanından Lefkoşa’ya gelene kadar çok sayıda kontrol noktasından geçtik. Gece yarısı olmasına rağmen şehir merkezinde herkes elinde silah, sokakta volta atıyordu.”
Dr. Fazıl Küçük’ün bile kapısını çalarak, Lefke’ye gidebilmek için yardım isteyen Öksüz, yiyecek götüren İngilizlerin yardımıyla ulaştığı evinde öfkeli babası tarafından “Niye geldin? Silah yok ki savaşalım?” sözleriyle karşılanır. Öksüz, her gece nöbete gittiği Lefke’de de çok uzun kalamayıp, Ankara’ya döner. 
Adaya asker göndermesi için diğer Kıbrıslı Türk öğrencilerle birlikte her gün Kızılay ve Sıhhiye’de eylem yapan Öksüz, bu aşamada asker gönderilmesinin mümkün olmadığı yanıtına karşılık “Asker gönderemezseniz bizi gönderin” diyerek ülkesini, insanını savunmak için adaya dönmeye gönüllü olan öğrenciler arasında yerini alır. 

“Zir Kampına gittim. Sonra da Erenköy’e”
Yükseköğrenimdeki gençlerin vatanları için savaşmak amacıyla gizlice Erenköy’e çıkması Mart 1964’te başlamıştı. Şakir Öksüz de duyar duymaz başvurur ancak kendisine sıra Nisan sonu düşer.
“Bir gün okulda bir arkadaş yanıma gelir ve ‘Erenköy’e çıkacak gönüllüleri kayıt altına alırlar. Sen de gitmek istersen, Atatürk yurdunda kalman lazım’ der. Ben de ev arkadaşlarıma ‘Karadeniz’e tetkik gezisine çıkıyoruz’ deyip evden çıktım. Zir Kampı’na, oradan da Erenköy’e gittim... Yanınıza hiçbir şey almayın demişlerdi. Ben de tıraş takımı ve yüz havlusunun bulunduğu bir çantayla yurda yerleştim…”
Ankara, İstanbul ve İzmir’de okuyan öğrencilerin yanı sıra İngiltere’de yaşayan ya da öğrenim gören gençler, Zir Kampı’ndaki 15 günlük askeri eğitimin ardından Anamur üstünden gruplar halinde Erenköy’e ulaşır. Şakir Öksüz, İstanbul’da hukuk okuyan çocukluk arkadaşı Süleyman Uluçamgil’in de aralarında bulunduğu grupla 29 Nisan 1964’te çıkar Erenköy’e.
“İlk grubun çoğunluğu Londra’dandı. Toplam 500 öğrenci çıktıysa Erenköy’e, 50-60’ı Londra’dandı. Önceleri çok gizli ve sık sık gidişler oldu. Daha sonra duyulunca daha kalabalık gruplar gitmeye başladı. Toplam 10 grup gitti. Ben dördüncü gruptaydım. 64 kişiydik. 6 manga ve telsizcilerle sağlıkçılar bulunuyordu. Grupta Ergün Vehbi, Süleyman Uluçamgil, Ali Tel, Peyami Gündüz, Selçuk Saltuk, Ergün Demirciler, Kutlay Keço vardı. Grubun komutanı, Zir Kampı eğitmenlerimizden, Kore’de de bulunmuş Fırtına kod adlı Binbaşı Lütfi Eren’di...”
Eren, daha sonra Erenköy’deki sorumlu yarbayla sorun yaşayınca bölgeyi terk etmek zorunda kalır ve Girne Boğaz’da görev alır. Eren’in yardımcısı olarak adaya çıkan Öksüz de yarbayla yaşadığı sorunlardan dolayı manganın komutanlığını çok kısa sürede bırakır. 
“Ben görevimi bıraktım ama komutan beni bırakmadı. Erenköy’e yeni gelen A4’ü kullananlardan biri olduğumdan, beni yanına alıp, köy köy dolaştırmaya başladı. A4 şöyle güzel, böyle güzel diyerek halka moral verirdi. Böylece ben doğrudan kendisine bağlandım. Köyde konuşluydum ama çatışma nerede çıkarsa, cephanecim ve nişancı yardımcımla oraya giderdik”

İstenmeyen şeyler yaşandı
Şakir Öksüz, Erenköy’e çıkan ilk grupta yer alan Mustafa Akdeniz’in, bölgedeki Rum köyü Mosfili’ye yapılan baskın sırasında şehit düşmesini unutamıyor.
“Taarruz bizim neyimize.. Biz nasıl saldıracağımızı öğrenmedik. Biz sadece mevziimizi savunmayı bilirdik. Yazık oldu Mustafa’ya.” 
Kamptaki 15 günlük kısa eğitimin ağırlıklı olarak silah eğitimi, olası sabotaj ya da saldırının nasıl engelleneceğine ilişkin olduğuna işaret eden Öksüz, “Eğitim boyunca bize ‘sizi oraya taarruz amaçlı yollamıyoruz. Heyecanlanıp saldırmaya kalkmayın. Siz köprü başını tutacaksınız. Erenköy üzerinden yapılan silah nakliyatının Rumlar tarafından durdurulmasını ve silahların ele geçirilmesini önleyeceksiniz’ denmişti” dedi. 
Eğitim sırasında kendilerine verilen bir diğer nasihatin de, buldukları paket ya da benzeri şeyleri kesinlikle almayıp, açmamaları olduğuna işaret eden Öksüz, arkadaşlarının bulduğu Rum gazetesine sarılı paketi açan Süleyman Uluçamgil ve Salahi Ahmet’in şehit olmasının acısını hala içinde taşıyor.

“İkinci doğum tarihim 8 Ağustos’tur”
Öksüz, kendisinin 6 Ağustos’ta çıktığı Bayrak Tepesi’nde 2 gün 2 gece aynı mevkide kesintisiz çatışmalar olduğunu belirtti. “Denizden hücumbot döverdi. Karadan da saldırılardı bize. Poli’den de tankla geliyorlardı. 7 Ağustos akşamı tepeleri boşaltıp, merkeze gelmemiz emri verildi. Aynı akşam diğer köyler de boşaltıldı. Kadın çoluk çocuk merkez köyün (Erenköy) içine toplandı”  
Erenköy’deki sayılı A4’cülerden biri olan Öksüz, 8 Ağustos sabahı ulaştığı merkeze yerleşmeden, çatışmanın yoğun olduğu köyün girişine gönderilir. “Rumlar hem denizden, hem karadan bize saldırmaya devam ediyordu. Saat 16.00 gibi 2 tane uçak keklik gibi bir tur atıp gitti. Hemen işaret bezlerini serdik.  Bir süre duran Rum saldırıları ansızın şiddetlendi. O saldırılardan nasıl kurtulduk şaşarım. Hep söylerim, benin ikinci doğum günüm 8 Ağustos’tur. O çatışmada nasıl hayatta kaldığımızı hala anlamış değilim…”

“Çatışma bitti, ekonomik abluka başladı..”
Rum tarafının çatışmalar sona erdikten sonra bölgeye giriş-çıkışları sıkı kontrol altına alması, özellikle Erenköy’de açlık ve susuzluk yaşanmasına neden oldu.
 “Tam bir iktisadi abluka altındaydık. Bölgeye çöpün girmesine müsaade etmiyorlardı. Bitene kadar her gün patates yedik. Unumuz da kısa sürede bitince kala kaldık”
İsmet İnönü’nün, bölgenin durumu bildirildikten sonra “Denizden yiyecek yollayacağız” açıklaması yapması, Rumların Barış Gücü aracılığıyla bölgeye kamyonlar dolusu yiyecek göndermesine neden olur ancak bölge halkı yiyecek yardımını reddeder. 
 “Köylü ‘şehitlerimizin kanı yerden dururken bu yardımı almayız’ deyince kamyonlar yiyecekleri ara bölgeye döker. Kimse gidip almaz. Etler, yiyecekler kokar. Bizimkiler bir tek sigaraları alır. Sigaranın dışında hiçbir şey alınmaz. Zaten birkaç gün sonra Lefkoşa’dan Kızılay kamyonları bölgeye yiyecek getirince, sorunumuz çözülmüştü.”

YORUM EKLE
YORUMLAR
Hüseyin Becer
Hüseyin Becer - 3 yıl Önce

Hakiki kahramanlar, cesur yürekler.

SIRADAKİ HABER

banner471

banner474